Bugün yazıma rahmetli büyük ozan, Ozan Arif’in Başbuğ Alparslan Türkeş için yazdığı bir şiirle başlamak istiyorum. Bu konuda elbette birkaç sözümüzde bizim olacak. Ama önce Ozan Arif’in şiirini okuyalım. 

Başkalık Vardı 

Yemin ediyorum Başbuğum yemin,  Gülüşünde bile başkalık vardı.  Kürsüye gelirdin kendinden emin  Gelişinde bile başkalık vardı. 

Gelip 'Bozkurtlarım' deyince hele  Zelzele olurdu sanki zelzele  Davudi sesinle mevzuyu ele  Alışında bile başkalık vardı. 

Her derdini düşünürdün ülkenin  Ferasetin müthiş, müthişti fenin  Herkesin bildiği konuyu senin  Bilişinde bile başkalık vardı. 

Ozan Arif 

Kayıt Tarihi : 5.4.2002 19:49:00 

1970’li yıllar. Ankara’da öğrenci olduğumuz günlerde rahmetli Başbuğumuzu ziyarete giderdik. Her gidişimizde karşımızda bir asalet timsali kişiyle karşılaşırdık. Ozan Arif’in dediği gibi konuşmasında, gülüşünde bile bir asalet vardı. Yıllar yılları kovaladı. Araya evlilik girdi, 12 Eylül (Kara Eylül) ihtilali girdi.  

En son kendisini Strazburg Caddesindeki MHP Genel Merkezi’nde rahmetli eşim Müjgan’la birlikte ziyaret etmiştik. Bilenler bilir o tarihlerde Sami Cezzaroğlu diye bir Özel Kalemi vardı. Cezzaroğlu’nu geçmek deveye hendek atlatmakla eşdeğerdi. Neyse ki Sami Cezzaroğlu’nu ikna ettik ve Başbuğ bizi ayakta karşıladı. Sohbetin bir yerinde bize dediki kaç torun var dedi. Ben de iki demiştim. O davudi sesiyle, bir dahaki gelişinizde torunlarımı da istiyorum demişti. Ama içimde bir ukte olarak kaldı. Başbuğum sanki ölümsüzdü. İhmalkarlık işte. Rahmetli eşim kaç defa bak Başbuğumu torunlarımı görmek istiyorum dedi. Çocukları al götür bir karede resim alırsın demesine rağmen olmadı. Dedim ya ihmalkarlık.  

Tarih 3 Nisan 1977 ben o tarihte Ordu Ülkü Ocakları Başkanıyım. Ülkü Ocakları olarak bir eğlence gecesi düzenlemiştik. Başbuğum Ordu’ya gelmişti. Aynı gün MHP’nin İl Kongresi vardı. O nedenle Ordu’ya gelmişti. O tarihlerde Ordu Ülkü Ocakları binasının kira kontratı sona ermiş ve yeni bir kiralık yer bulamamıştık. Geçici olarak dernek çalışmalarımızı parti ve sendikalarda yürütüyorduk. Henüz kiralık yeni bir bina tutamamıştık. Bu durumu rahmetli Başbuğuma şikâyet etmişler. Bana Ocak Başkanını bulun diyor. Ben huzurdayım. Ocak Başkanı sen misin diye sordu. Evet Başbuğum benim dedim. Ocak binası nerede diye sordu. Ben kem küm olayı anlatmaya çalıştım. Ama Başbuğum yer mi? Bana dedi ki; yarın gidip bir Kızılay Çadırı bulacaksın. Deniz kenarına kuracaksın ve dışına “Ordu Ülkü Ocakları” yazacaksın dedi. Benim vücut kimyam bozulmuştu. Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece tamam Başbuğum dediğimi hatırlıyorum. Şunları da eklemişti. Ben Ocak’la Partinin iç içe olmasını asla tasvip etmiyorum. Derhal bu konuyu yarından itibaren çözüyorsunuz demişti. Rahmetli Başbuğum eğlence gecemize kalamamıştı. 

Eğlence gecemizden de bir nebze bahsetmek istiyorum. Gecemize KTÜ tiyatro grubunu misafir etmiştik. Ancak öyle bir sahne vardı ki; oyunculardan birisi seyircilerin arasından sarhoş naraları atarak sahneye doğru yürüyecekti. Yürürken de heyyyt bu Ordu’da ammada Faşo varmış diyecekti. Bu durumu nöbetçi kişiler biliyordu. Nöbetçileri koridor boyunca görevlendirmiştik. Ama buna rağmen bizim namı diğer deli Mustafa, Mustafa Köksal (Adamın hasına deli, atın hasına doru derler) nara çeken oyuncuya öyle bir saldırıyordu ki ayırana kadar oyuncunun ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Oyuncu gerçek bir sanatçı olma özelliği ile ağzını burnunu temizledikten sonra sahnedeki rolüne devam etmişti.  

 İşte böyle dostlarım. Bugün biraz nostalji takılmak istedim.  

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE