Şevki Yılmaz’ın söyledikleri malumdur, burada tekrarını zül addeder ve yazmayı dahi gerek görmem. Görmem görmemesine; ama “dönme/soysuz” dediği o dâhinin, Türk Başbuğunun komutasında Sakarya’dan Büyük Taarruza kadar, ateş ve kanla yazılan İstiklâl destanının cephelerini elinden geldiğince gezip görmeye çalışmış bir Türk olarak, ne şuurum ne kanım kaldırır bunları… Ötesini yazmak imkânsızdır ki kalemi masanın üzerine atıp, ağzımızı doldurarak boca etmek icap eder… Ki “ya sabır” diyelim.

Dünyanın hiçbir memleketinde Türkiye’ye denk, kurucu Atalara böyle rahat sövüp sayan medeni, hatta yarı medeni bir ulusa rast gelemezsiniz. Bugün elan bir Alman’ı görüp, karşısına dikilerek “Hitler’e söv” deseniz, içinden size karşı neler geçirir, oturup düşünmeye hacet bile yoktur! Tarihten, akıl ve şuurdan bu radde uzak düşen toplumların tipik örneği durumuna çattık, dayandık. 85 yıl önce irtihal etmiş, emperyalizme karşı ilk ve en soylu savaşımı milleti ile vücuda getirmiş Gazi Mustafa Kemal’e, çıkıp da ulu orta hakaret ve küfrün dayanılmaz hazzı nedir? Ne yani… Bu kelleler, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’dan daha mı fazla inanmış müminlerdir?!.

Merak ediyorum: dönüp dolaşan bu saldırılar, bunlar İslami bir düşünce midir ya da içini dolduramadıkları ideolojinin sürekli geri tepmesi midir? Yani esasta düşünce bile yok mudur?

Gelin cevabı Prof. Dr. Ahmet Arslan söylesin bize; çünkü Ruşen Çakır’ın bu merkez sorusuna hocanın cevabı şöyledir: “Eğer ‘İslam düşüncesi’ derken entelektüel, kültürel, ahlaki, felsefi ciddi bir olaydan bahsediyorsak her geçen gün daha kötüye gidiyor”... Elbette Arslan’ın görüşlerine katılıp katılmamakta habererk.com okurları serbesttir. Söven güruhun idealize ettikleri, Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyetin gaye edindiği hedeflerden daha yüksek ise sövmeyi bırakıp, daha iyi ne yaptıklarını bize ispat etmeleri gerekir. Buyurun Cumhuriyeti lağvedin! Sövmekten gayrı ortaya hangi eserleri inşa ettiğinizi koyun, biz de görelim. Mustafa Kemal ile uğraştıkları kadar; bölücüsü, Fetöcüsü ile bu seviye uğraşmadılar, uğraşmazlar…      

Söverek ve gülerek “âmin” diyenler bugün esamisi okunmayan saltanat-hilafet özlemleri ile 100 yıl öncesine “gel özledik” teraneleri düzüyorlar. Diyelim ki düşünceler serbesttir; ama bir dakika!.. O yüz yıl önce İstiklal ateşinin yakıldığı Anadolu’nun ahvalini bir de Şevket Süreyya’nın “Suyu Arayan Adam” kitabından okuyup, görsünler… O sövdükleri adamın kurduğu Cumhuriyet, kimi zamanki hatalara rağmen muazzam işler başarmıştır. Bunu içine topluma inandığı dini anlama ve anlatma gayreti de dâhildir. Ha… Eğer şişkinlik ve sancıları şayet diyanet-tarikat esbabı ise “FETÖ” denilen alçak ihanetten inatla ibret almak istemediklerine de kanaat getiririz.

Bu adamlar sayesinde din ve ilahiyat ne kadar siyasileşirse o kadar kirleniyor, kamplaşma ve ötekileştirme o kadar artıyor, kıymetli okur. Bugün devleti, kurumları, düşünce ve yaşayış esaslarını “sadece bize benzeyeceksiniz yoksa küfrü yersiniz” aklı ile kotarmaya çalıştığınızda memleketi parça parça bölerek, ahaliyi birbirine düşman ederek yedi düvelin yapamadığını afiyetle yapar olursunuz, bu kadar.

Gidişat tehlikelidir! Ekonomik zorluklar, ahlaki çözülmeler ile gittikçe yalnızlaşan toplum bireyleri, bir çeşit umudu şu an ülkede en güçlü yapı olarak gördükleri cemaat şebekelerine, tarikatlara ve siyasi söylemin arkasında motor güç olan din retoriğine bağlamaktadır. Bu vaziyet, akla zarar istismar sahalarını genişletirken sanıyorum çoğu düşünenler ve disipliner uğraşı, işin farkına varamamaktadır. Özellikle iktidar partisinin bu manzarada çok uyanık ve ileriyi gören bakışa sahip olmasını murat ederim. 22 yıllık iktidarın elde ettiği güç dâhil yaşadıkları, bize yaşattıkları ibretlik hadiseler ile sorunun ne Mustafa Kemal’de ne de Cumhuriyet’te olmadığını idrak ettiklerini (iyimserlikle) ummak isterim. Bugün beş vakit namazında, dini bütün, mütevazı bir kadın olan kütüphane görevlisi Zehra eğer ki üniversite öğrencisi oğlunu, kızını alıp, ailesiyle beraber Anıtkabir’e gidiyorsa bunu sabote etmenin âlemi yoktur. Zehra, dinine de bağlıdır, Mustafa Kemal’in banisi olduğu vatana da… Yine başörtülü bir okul öncesi öğretmeni olan Şeyda, 29 Ekim’i heyecanla kutlar ve Bozkurt Mustafa Kemal’in fotoğrafını gururla instagram sayfasında paylaşır.

Cehalet dumanında boğulmamış, milli tarihi, yaşananları ve dünyayı akletmiş hiçbir Zehra, Şeyda, Serap; Mustafa Kemal’e sövmemektedir. Onlar etrafımızda olan kardeşlerimiz, yurttaşlarımız haliyle gerçeklerdir! Elbette vicdan ve sezgileri Şevki Yılmaz’dan çok daha üstün, hatta mübarek ve geleceğe emin bakmanın tebessüm ettirici gerçekleridir.

Bizlerin;              

Mustafa Kemal’e söven zihniyet ile Türk Milliyetçilerinin bir arada oluşu zor değil, imkânsızdır! Ülkücülerin de farklı düşündüklerine ihtimal verilemez. Sn. Bahçeli eğer bir açıklama yapsa, bu sözlere karşı duruşu net ve keskin olurdu ki mutmainiz. Tek istisnası, “konunun seçim ağzı siyasi malzeme yapılmasını önlemek” kaygısı olduğunu düşünürüm.