Uluslararası Hukukçu Rainer Bauböck'ün çok tuttuğum bir sözü var; eğer diyor, "bütün dış ve iç aktörler devletin parçalanması kaçınılmazmış gibi davranırsa, bu durum kesinlikle bu sonuca yol açacaktır. Bu tip konuşmalar  bir arada tutma çabalarının da altını kazır."

Uzun zamandır siyasi rekabet bağlamında Türkiye'nin bekasını konuşuyoruz. Beka ile siyasi partileri ilişkilendiren, vatandaşı buna göre pozisyon almaya çağıran söylemlerin  hangi sonuçlara sebep olacağını hiç düşünmüyoruz.

Yıllar önce Öcalan, avukatlarına özerkliği konuşarak toplumu bu düşünceye alıştırın demişti.  Ondan sonra bir sürü yazar demokratik özerkliği yazmaya, konuşmaya başlamış, başlarda çok tepki gören bu konuşmalara sonradan alışılır olmuştu.  Bu tip konuşmalar neyin olup olmayacağını anlamaktan ziyade zihinleri o şeye hazırlamaya yarayan ön girişimlerden başka bir şey değildir.

Eylemle söylem, düşünce ile hareket arasında mutlak bir bağ vardır. Bazı söylemler toplumları zihinsel olarak belli sonuçlara hazırlamak için  özellikle yapılır. Nitekim çözülme sürecinde toplumun nasıl her şeye müsait hale getirildiğini, Öcalan'a teşekkür edecek kadar ileri giden milli şuurdan nasibini almamış valiler olduğunu görmüştük.

Onun için  her söylemin bir sonucu olacağını düşünerek daha  dikkatli bir dilin kullanılması gerekiyor. Bölünüyoruz, terör devleti kuruluyor, demokratik özerklik, beka sorunu gibi laflar sanılanın aksine  toplumu bütünleştirmekten ziyade toplumu o sonuçlara alıştırmaya ve hazırlamaya yarıyor. Bu tip konuşmalar en son yapılması gereken söylemlerdir. Ulu orta her zeminde bölünmekten, parçalanmaktan söz etmek Bauböck'ün ifadesiyle tam da o sonuçların ortaya çıkmasına yarar. Amacı ülkeyi bölmek olanların moral motivasyonlarına hizmet eder. Bu kadar dillendirildiğine göre demek ki hedefe varmamız mümkünmüş kanaatini pekiştirir. Oysa iktidarların görevi bölücülerin havuzuna su taşımak değil, o havuzu kurutmaktır. Bunun yolu da  doğru bir siyaset dili oluşturmak, bu ülkenin parçalanabileceği düşüncesini asla terennüm etmemektir.

Bir toplum uzun süre aynı mesajlara muhatap olursa  sonunda tepkisini kaybeder. Etkisi altına girdiği propagandanın tesiri ile kendine empoze edilenlerin kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başlar. Bir kaç yıl öncesine kadar bir çok kişinin terör örgütünün telkinlerini kaçınılmaz son olarak görmeye başladığını hatırlayın. Eyaletleşmeyi, özerkliği, bölgeselleşmeyi konuşmak  büyük bir toplum kesimini bu önerilere karşı tepkisiz hale getirmiş, neredeyse terör ve bölücülük sorununun çözümünde zorunlu formüller gibi görülmelerine yol açmıştı.

Şimdi aynı hata yine tekrar ediliyor. Beka sorunu başlığı altında zihinlere korku verelim derken aslında toplum bazı kötü sonuçlara bilerek veya bilmeyerek hazır hale getiriliyor. Konuşulmaya başlayan her şey sonunda alışkanlık yapar. Başlarda beklenen etkiyi gösterse de sonradan  bu etki kaybolur. İsteseniz bile toplumsal tepkileri harekete geçiremezsiniz. Çünkü toplum zaten o sonuca hazır hale getirilmiştir.  Onun için bu beka söylemlerinin terk dilmesi gerekir. Türkiye bir çadır devleti değil, A partisi gitti C partisi geldi diye bu ülke bölünmez. Böyle laflar  o ihtimalin peşinden koşanlardan başka hiç kimsenin işine yaramaz.