Ahmet Er'i kaybettik.Onu uzaktan tanıyanlar 60 darbesinde yer alan bir asker olarak hatırlarlar.

Yakından tanıyanlar ise onu bambaşka biri olarak bilirler.

Ahmet Er demek bir Türkmen dervişi,bir dava ve gönül adamı demektir.60'lı 70'li yıllarda merhum Türkeş'le birlikte siyaset yaptı. Türk Milliyetçiliğini İslami temeller üzerine oturtmaya çalışan bir kaç isimden biriydi.

İnsanların İslam'ı ağzına almaktan korktuğu yıllarda  Türkiye radyolarında ilk defa Nizam-ı Muhammedi'den bahseden kişiydi. Bu konuşmasından dolayı yargılandı,8 ay ceza aldı. Türkeş'in 9  Işık'a aldığı,Ben sizi sokakta ıspanak fiyatına satılan demokrasiye çağırmıyorum. Ben sizi hak yoluna, hakikat yoluna kısacası Allah yoluna çağırıyorum,sözünün patenti  ona aittir. Türkeş'te bu sözü beğenmiş,tasdik etmiş kitabına almıştır. Dolayısıyla ifade ettiği manaya katıldığını kitabına alarak göstermiştir.

Benim gibi bir çok ülkücünün üzerinde büyük hakkı vardır. BBP kurulmadan rahmetli Türkeş çağırmış,Ankara'ya gelmişti. Beraber MHP genel merkezine gittik,özel kalemi bin dereden su getirerek bu görüşmeye engel oldu,iki kader arkadaşının bir araya gelmesine izin vermedi. Belki o görüşme olsa BBP kurulmayacak,Ülkücü hareket parçalanmayacaktı. Ama MHP'ye yeni bir şekil vermeye çalışan  irade bu görüşmeyi engel oldu.

Sonra BBP'de beraber olduk. Hepimizin en yaşlısı o, ama her toplantıya büyük bir ciddiyetle hazırlanıp gelen de o idi. Tavsiyelerini söyler,tecrübelerini aktarır,siyaseti rant için değil,millet için yapardı.

Hiç unutmam BBP toplantılarına gelince genelde onu Selçuk bey (Özdağ) ile ben gezdirirdik. Her gelişinde rahmetli Muzaffer Özdağ ile Mamak'ta Ahmet Kayhan babayı mutlaka ziyaret ederdi. Özdağ'a çok değer verir,namuslu,satın alınamaz bir devlet adamı olduğunu söylerdi. Konya/Manisa Ülkücüler davasında yargılandığımda avukatlığımı yapmaya da Ahmet Er ağabey ikna etmişti.

Bir çok mutasavvıfı,gönül adamını onun vasıtasıyla tanıdık. Gittiğimiz şehirlerde önce oranın manevi sahibi olarak gördüğü zatların türbesini ziyaret ederdi. Her şehrin,her beldenin bir manevi bekçisi olduğunu söylerdi.70'li yıllarda Elazığ'dan aday olmuştu,Harput evliyalarına derin bir hürmet beslerdi. Harput evliyalarının sultanı Fethi Ahmet Babadır derdi.

BBP'yi kurduğumuz dönemlerde iki ismi çok sorardı,ben ve Selçuk beyle her karşılaşmasında falan falan kişiler nasıl,iyi tanıyor musunuz, güveniyor musunuz derdi. Bir saat içinde aynı kişileri bir kaç defa sorar bizden çok iyi güvenilir insanlar cevabını almasına rağmen sormaya devam ederdi. Bir kaç ay, her BBP MYK toplantısına gelişte bize aynı kişileri sordu. Anlam veremezdik, bu kişilerle 12 eylül'den önce MHP genel merkezinde beraber çalışmıştı.Bizden daha iyi tanıyor olmalıydı. Bir kaç ay sonra bu iki kişi BBP'den ayrılıp MHP'ye geçti. O zaman anladık, niye sorduğunu. Ağabey, nereden bildin bunların gideceğini diye sorduğumuzda, "dört defa Allah Resulü ile mülaki oldum,birinde bana yüz tanıma özelliği bahşedildi,birine baktım mı samimi mi,değil mi anlarım"

Türkiye ile ilgili endişelerimiz aynıydı. Referandumdan az önce çağrısı üzerine Akhisar'a gidip hastanede ziyaret ettim. Bazı konularda vasiyette bulundu.Haşim beyle(Akden),Ali beyle(Söylemez) halledin dedi. Allah izin verirse emir telakki ettiğimiz vasiyetlerini yerine getireceğiz.Son görüşmemde artık hayat bedeninden çekilmiş,zorlukla konuşu durumdaydı. Zihni açıktı. Son 3-4 yıl çok sıkıntı çekti. vücudunun büyük kısmını kullanamıyordu. Ama dili döndükçe İslam'ı,güzel ahlakı telkin etmeye devam eti. Halinden hiç şikayet etmedi.Ölüm döşeğinde yegane derdi Türk milletiydi. Gidişattan memnun değildi.Bunu sadece itimat ettiği kişilerle paylaşıyordu.Hastalığı esnasında  sn Davutoğlu,Sn. CB Erdoğan kendisini aramış,tedavi noktasında bir isteği olup olmadığını sormuşlardı.

Kendisinden çok feyiz aldık. Derviş meşrep bir kişiydi. 12 Eylül'den önce bize hep terörden,kavgadan uzak durmamızı telkin etti.Kanımızın coşkun aktığı dönemlerdi. Ahmet Abi derviş,biz Türkün İslam'ın askeriyiz derdik,bu tavsiyelere kulak asmazdık. Çok sonra onun haklı olduğunu gördük. Onu dinledik ama dediklerini yapmadık. Hep o haklı çıktı, biz yanıldık.

Gerçek bir dindardı,dinin reklamcısı değil,sevdalısıydı. Yaşadıklarını konuşan,konuştuklarını yaşayan biriydi.Türk'ün iman ve irfan havzasından beslenmişti. Kadim kültürümüzün kodlarına sahipti. Türk milletini iyi tanıyordu.Türk Milliyetçiliği o çizgide devam etseydi, bugün Türkiye'yi  milliyetçiler yönetiyor olacaktı. Bize büyük bir miras bıraktı. En büyük mirası yaşadığı temiz ve nezih hayatla,bıkıp usanmadan Türk'ü,İslam'ı anlatmasıydı.Daha 4-5 gün önce yarı sekerat halinde olmasına rağmen oğlu Bahadır'la aratarak yeni  tavsiye ve vasiyetlerde bulundu. Bize son nefese kadar mücadele şuurunu aşıladı. Ülkücü hareketi iktidara taşıyacak damar,A.Er ile S.Ahmet Arvasi'nin temsil ettiği damardır. Hem Türk, hem Müslüman,hem Milliyetçi, hem dindar... Ruhu şad,mekanı cennet olsun. Onu asla unutmayacağız...