“Evren, yanlış yazmışsın” diyenler olduğunu biliyorum ama yazmak istediğim şekilde yazdım. Çünkü bizlerin bir görevi de; öğretici yazılar yazmak. Brexit şeklinde yazılıyor ama kimse ne olduğunu, nereden çıktığını bilmiyor.

Tarihler 23 Haziran 2016’yı gösteriyordu. Birleşik Krallık’ta AB ile ilgili bir referandum yapıldı ve halk, AB’den çıkış yönünde oy kullandı. 29 Mart 2017 tarihinde, Birleşik Krallık AB’den ayrılma talebini resmen Avrupa Konseyi’ne bildirdi ve çıkış süreci başladı. Uzun-uzun yazıp da, yaşanan süreci her anıyla yazmak istemiyorum ama Birleşik Krallık öyle bir ikiye bölündü ki bu süreçte, brexitçileri cehennemlik olmakla bile suçlayanlar oldu. Çünkü Brexitçiler muhafazakarlardır. Her şeyden önce, Birleşik Krallığın faydasına olacak şekilde karar alırlar ve o şekilde ilerlerler. Birleşik Krallığın izole yapısı da buradan gelir zaten. Tutucudurlar, kendilerini herkesten üstün görürler. Bu süreçte öyle reklamlar yapıldı ki, bir tanesi aklımdan hiç gitmez; “80 milyonluk nüfusuyla AB’ye girecek Türkiye ile aynı birlikte olmaktan korkmuyor musunuz?” Referandum öncesi bu ve buna benzer reklamlar kapladı Birleşik Krallığın dört bir yanını. Başarılı da oldular. Bir ara Eski Başbakan May, süreci yavaşlatmak ve hatta tekrar referanduma götürmek için uğraştı ama kendi başını yedi. 29 Mart 2019 tarihinde gerçekleşecek olan çıkış öncesi bir hamle yaptı. Belki başarılı olamadı ama çıkışı erteletti. Daha sonraki süreçte yediği baskıya çok fazla dayanamadı ve ağlayarak görevini bırakmak zorunda kaldı.

23 Temmuz 2019 günü, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey’in torunu, Stanley Johnson’ın oğlu Boris Johnson, İngitere’nin yeni Başbakanı oldu. Üzerine öyle büyük bir yük aldı ki çiçeği burnunda Başbakan, hazırladığı çıkış planları, bir türlü parlamentodan geçmiyordu ve süreç sürekli ertelemeye gidiyordu. İşte en son yaşanan ve muhafazakarların zaferi ile sonuçlanan seçimin önemi bu. Gücü daha da fazla eline geçiren Boris Johnson, 31 Ocak 2020 tarihini gösterdi ve erteleme olmadan AB’den ayrılacaklarını tekrar ifade etti.

AB yararlıdır veya değildir; bunu tartışmak için sayfalarca yazmak, günlerce konuşmak gerekir ama Birleşik Krallık’ın bu duruşu ve ısrarlı tavrını takdirle karşılıyorum. Bizim yıllarca girmek istediğimiz, kapısında, inandığımız tüm değerlerden vazgeçmeyi göze aldığımız AB’den, bir ülke ayrılmak için çabalıyor. Hem de güçlenen halk desteğiyle. Bu arada şu konuya değinmeden geçemeyeceğim; Ankara Antlaşması kapsamında, Birleşik Krallık’ta işyeri açabilirsiniz. AB gibi zorlama da yok. AKP zenginlerinin hepsi, şirketler açtılar, bankalara ortak oldular, evler ve hatta bir sokak alanlar bile oldu aralarında.

Sonuç olarak; Brexit gerçekleşiyor ve 31 Ocak 2020 sonrası, İngilizler AB’de olmayacak. Bizler ve İngilizler birbirimize çok benzeriz. Hep yönetmek isteriz. Onurlu ve dik duruşlu milletleriz. Kendi ayakları üstünde durabilen ve hiç kimseyi örnek almayan düşünce yapısına sahibiz. İngilizlerden hiçbir eksiğimiz yok yani. Onların ayrılmak için çırpındığı bir yere, girmek için çabalamanın anlamsız olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bizim gibi milletler, kendi özünden oluşan birlik kurmalılar ve o şekilde hareket etmelidirler. O yüzden ısrarla ve yeniden AB değil, TB demeli ve o yönde hareket etmeliyiz!