Abdullah Çelik’in yazısının tamamı şöyle:

Türkiye 14 ve 28 Mayıs olmak üzere iki turlu Cumhurbaşkanı ve hükümet seçimi yaptı. Bu seçimin ilk turunda olduğu gibi ikinci turunda da Recep Tayyip Erdoğan kazanan taraf oldu. Erdoğan seçimi kazanmasıyla hem halktan güvenoyu almış oldu hem de anket firmalarının %60 ile Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı şekildeki manipülasyonun doğru olmadığını gördüğü için rahat bir nefes aldı. Çünkü seçim öncesinde oluşturulan atmosfer, Ak partinin ve Erdoğan’ın ilk defa kaybetmeye yakın olduğu şeklindeydi. Bu durum Ak parti seçmenini dahi korkuttu. Ama seçim sonrasında bazı aktörlerin de etkisi ile Erdoğan, bu ülkede girdiği seçimlerde kolay kolay kaybetmeyeceği gösterdi. Erdoğan’ın kazanmasının sebepleri nelerdi? Nasıl oldu da, birçok badire atlatılması, ekonominin adeta iflas edecek duruma gelmesi, ortaya çıkan birçok yolsuzluk gibi durumlar Ak partinin seçilmesinin önüne geçemedi? Bu soruların cevabı aslında siyaseten verilmeli fakat öyle anlaşılıyor ki, siyasetin gücü bu soruya tek başına cevap vermeye yetmiyor. Seçim öncesinde yaptıkları, ittifaklar, söylemler, iftiralar, muhalefetin beceriksizliği vs. gibi konuları es geçerek ben size ortaya çıkan farklı bir durumdan bahsetmek istiyorum.

Ak Parti hükümeti iktidara geldiği 2002 senesi itibariyle, Türkiye’nin sorunlarını çözmeye başladı. Türkiye’de eski hükümetlerin eleştiri oklarına maruz kaldığı bütün sıkıntıları ortadan kaldırmayı ilk sıraya koydu. Belli başlı durumların hızla değiştiğini gören insanlar taraflı tarafsız Erdoğan’ı takdir ediyordu. Yıllar sonra bir iktidar muhafazakar kesimin tam desteğini alıyordu. İşte asıl mevzu burada  başladı. Nedir mevzu? Ak parti hükümeti, iktidara gelir gelmez attığı hiçbir adımı boşa atmamak için gayret gösterdi. Bunun sebebi ise, Türkiye’nin insan portresini çok iyi çözmesiydi. İnsanlar 2001 yılı itibariyle bir kahraman, bir kurtarıcı arayışı içine girmişti. Bu profile uyan kişi ve partiyi kurmak çocuk işiydi. Çünkü mevcut partiler, kendi ideolojilerinden hiçbir şekilde ödün vermiyordu. Bu alanda kurtarıcı olacak parti her kesimi kucaklayıcı tavır takınmalıydı. Ak parti’ de adeta bir alışveriş listesi misali “yerine getirilecekler listesi” hazırlayıp bunları tatbik etmeye koyuldu. 2002 yılı itibariyle de bu oluşumu tamamlayıp, daha önceden tanınan ve hapishane macerası sonrasında tamamen bir kurtarıcı rolünü üstlenen Erdoğan önderliğinde seçime girdiler ve o yıl itibariyle iktidar oldular.

 Buraya kadar yazdıklarımın yarısı aslında siyaset çerçevesinde atılan adımların değerlendirmesiydi. Diğer yarısı ise Sosyolojik bir değerlendirme idi. Şimdi okurlar Sosyoloji ne alaka diyebilir. Şu anlık haklı olabilirler ama satırları okudukça bunun nedenini anlayacaklardır.

Sosyolojik araştırmalar, devletlerin öncelikle kendi içlerinde yaptırdığı araştırmalardır. Bu araştırmalar birçok kurumun da faydalandığı çalışmalar olarak ön plana çıkar. Sosyolojik araştırmaların amacı toplumun düşüncesinin, etkileşiminin ve yöneliminin ne yönde hareket ettiğini öğrenebilmek için çok önemlidir. Bu araştırmaların sebebini basitçe “Toplumu tanımaya çalışma” şeklide açıklayabiliriz. Ak parti de az önce yukarıda anlattığım şekilde halkın sosyolojisini iyi okuyarak ve çeşitli araştırmalar yaparak nelere ihtiyaç olduğunu iyi bir şekilde ortaya koyarak, bu eksikler ve ihtiyaçlar üzerine yönlendi. Bu durum da az önce dediğim gibi birçok kesimden takdir topladı. Bu yapılacak listesini eksiksiz bir şekilde yerine getiren Ak parti kendi sosyolojisini oluşturarak, seçmenini çok iyi yönde kontrol ve idare etmeye başladı. Seçmenini iyi idare etmenin püf noktası onu iyi tanımaktır. İşte Ak partiyi diğer siyasi partilerden ayıran en büyük fark budur. Ak parti her adımı ile halkın gönlüne girecek işler yaparken, diğer partilerin git gide halktan uzaklaşmasını da bu şekilde açıklayabiliriz.

Ak parti hükümeti sadece Türk milletinin istediği şekilde davranmadı. Bir yandan da bu halkın yönlendirilebilir bir sosyolojiye sahip olduğunu kavradı ve birçok aksi fikirli insanları bir çatı altında topladı. Kemalist, Muhafazakar, Milliyetçi, liberal düşünceli insanları kendi partisinin seçmeni olacak konuma getirdi. Muhafazakar seçmenin çoğunluğu ak parti tabanı olarak nitelendirilebilir. Çünkü kurucularının içinden geldiği kültür de, bu kesim ile aynıydı. Diğer kesimlerin Ak parti içerisinde buluşması ise belli başlı adımların, istikrarın ve güçlü lider profilinin getirisi olarak değerlendirilebilir.

Sosyolojik araştırmalar yaparak halkın ne istediğini anlamaya çalışmak,  nereden bakarsanız en doğru harekettir. Fakat Ak parti haricindeki partilerin bu yönde tek yaptıkları faaliyet, seçime yaklaşırken yaptırdıkları anket çalışmalarından ibaret kalıyor. Bu şekilde de genel anlamda “millet ne istiyor” sorusunun cevabını doğru alamadıkları ve veremedikleri için halktan kopuk bir şekilde siyasi hayatlarını sürdürüyorlar!

Muhalefet partileri, kaybedilen her seçimde başarısızlığı üzerine yıkacak bir günah keçisi arıyor. Bu bazen aday oluyor, bazen o adayı çıkaran lider oluyor. Hatta bazen öyle zaman geliyor ki, suçlu Ak parti seçmeni oluyor. Burada tabi ki ortaya attıkları argümanlar, ak parti seçmeninin çoğunluğunun  taşradan olduğu, okuma oranı düşük yerlerden Ak partiye yüksek oy çıkması gibi şeyler oluyor. Tamam diyelim bu söylenen bahaneler doğru! Peki büyük şehirlerde alınan yüksek oylar, peki merkezi yerlerden aldığı yüksek oylar. Eğer hep cahil kesim ak partiye oy veriyorsa bu durumu nereye koyacağız? Demek ki burada bir yanlış var ve bu yanlışın çözümü bu zamana kadar uyguladığınız stratejilerde değil. Ak parti seçmeni gayet de ne istediğini bilen, bilerek oy kullanan bir seçmen grubudur. Partilerine taassup sayılacak şekilde bağlı olmaları onların suçu değil, onlara alternatif oluşturmayan muhalefettedir.

Sosyoloji dedik, anlattık, peki ne demek istiyorum?

CHP uzun zamandır seçimlerde bir zafer elde edemiyor. Az önce dediğim gibi bunun sebebini de fizanda arıyor. Halbuki çözümü burnunun dibinde… Çözüm halkın kendisinde, halkın sosyolojisinde… Nasıl yani?

CHP eğer iktidar olmak istiyorsa, her şeye sil baştan başlayacak. Bu güne kadar uyguladığı bütün stratejileri çöpe atacak. Halka dönecek ve halkın partisi olmayı başaracak. Parti yapılanmasında ki suni demokrasiyi ortadan kaldıracak ve liyakat önem verecek. Halkın ne istediğini dinleyecek, halk ne istiyorsa onu uygulayacak. Milletin iradesini zedeleyecek açıklamalardan kaçınacak. Bu süreçte ilk yapmaya çalışacağı şey, güçlü lider profiline uygun bir kişiye parti emanet etmek olacak. Her kesimden oy almak adına bütün adımlar atılacak.

 Halkın antropolojik ve sosyolojik yapısını anlamak için durmadan araştırma yaptıracak. Bu sayede unuttuğu ve tanımadığı halkı tekrardan tanıyacak. Bu alanda tıpkı seçim sonuçlarında olduğu gibi Ak Parti’nin gerisinde olan bir partiden söz ediyoruz. Bu parti yıllarca halkın adamı Atatürk’ün partisi idi fakat gelinen şu noktada bu özelliğini de kaybederek iyiden iyiye yok oluşa doğru gidiyor."

Editör: Gökçe Sevim