Değerli okuyucularım, malumunuz Türkiye’nin iki temel sorunu var!

1-Üretim yapamama

2-İşsizlik

Ankara’daki kayıkçı kavgası yapan 600 vekilimize duyurulur.

Belki sizlerin çocukları yakınları işsiz olmayabilir,

geleceklerinden yarınlarından umutsuz olmayabilir,

Fakat, kasap Ali’nin çocuğu,

Bakkal Mehmet’in çocuğu geleceğinden kaygılı yaşıyor,

Ayşe teyzemin, Fatma teyzemin çocuğu geleceğe umutla bakamıyor sayenizde

Hem de okumalarına rağmen,

Hem de üniversite mezunu olmalarına rağmen.

**

Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslar arası çalışma örgütü ( ILO ) gibi kuruluşlar, 15 – 24 yaş grubunu genç nüfus olarak tanımlamakta.

Dünya genelinde, işsizlik oranının en fazla olduğu kesim genç nüfus olarak dikkat çekmektedir

Türkiye’de ise, iş aramayan işsizleri de katarsak, üç gençten birisi fiilen işsiz durumdadır.

Genç nüfusta işsizliğin yüksek olması; kısmen sermaye yoğun üretim ve hizmet teknolojilerinin daha fazla kullanılması gibi küresel nedenlere bağlıdır.

Fakat en önemlisi de kendimize özgü sorunlardan kaynaklanmaktadır.

2008-2009 Dünya krizinde, Dünyada ortalama işsizlik oranı yüzde 10 olmuştu. Bizde yüzde 14 olmuştu.

Şimdi 2019 nisan ayında Dünya ortalama işsizlik oranı yüzde 3.6’ dır.

Aynı ay bizde yüzde 13 ‘tür.

İstatistik Ofisi (Eurostat) Avrupa Ülkelerinde 2018 yılı, 20-34 yaştakiler arasında, “ne eğitimde ne istihdamda olmayan nüfus” oranlarını açıkladı. Buna göre AB 28 ortalaması yüzde 16.5’tir.

Listenin başında yüzde 36,3 ile Kuzey Makedonya yer alıyor.

Türkiye yüzde 33,2 ile ikinci sırada geliyor.

Türkiye de gençler arasındaki işsizlik, şimdi GSYH’ da daralma sonucunda artmıştır. Ancak bu artış ortalama işsizlik oranındaki artıştan daha yüksektir. Bunun nedeni yatırımlardaki düşmedir. 2018 ikinci çeyreğinden başlayarak son 4 çeyrektir yatırımlarda eksi büyüme yaşanmaktadır. 2019 ikinci çeyreğinde bu oran eksi yüzde 28 oldu. Yeni yatırımlar olmayınca, üretim olmayınca, yeni işe başlayacaklar için iş imkânları da sınırlı kaldı maalesef.

Türkiye ye özgü bir diğer neden de hızlı nüfus artışıdır.

Nüfus artışı İstihdam artışından daha fazladır.

Maalesef Türkiye de ‘’İnsangücü Planlaması ‘’ yapılmıyor. İnsangücü planlaması insan kaynaklarının en verimli kullanılmasını amaçlar. Bunun içinde ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre, kalite ve vasıfta insan yetiştirmek gerekir.

Unutmayalım ki eğitim insan gücü planlamasında kullanılan en önemli araçtır.

Türkiye’nin potansiyel insan gücü ihtiyaçları tespit edilerek, bu talebe göre eğitim planlaması yapılması zorunluluk arz etmektedir. Söz gelimi orta ve uzun dönemde Türkiye de ne kadar teknik insana, ne kadar iktisatçıya, ne kadar doktora ve ne kadar ara elemana ihtiyaç olacak? Önce tahmin yapılmalı ve eğitimde kurumlaşma da aynı paralelde olmalıdır.

Siyasi İktidar popülist davranarak, daha kolay ve daha ucuz olduğu için iktisat ve işletme fakülteleri ihtiyaçtan fazla arttı. Bu nedenle eğitimli olanlarda ve özellikle yükseköğrenimde, bazı dallarda arz fazlası var. Tıp gibi bazı dallarda ise arz eksiği var. Söz gelimi 2017 üniversitelere yerleştirme programında iktisat ve işletme dallarında 15.865 boş kontenjan kalmıştır.

Yine bizde ara eleman, teknisyen açığı var…

Eğitimde tüm kaynaklar imam hatip okulları açmak için kullanılıyor.

Oysaki aynı kaynaklar, orta düzeyde meslek elemanı, ara eleman, teknisyen yetiştirmek için kullanılabilir. Bu takdirde, Üniversite önünde yığılma da azalır.

Maalesef, eğitimde ideolojinin ağır basması gençlerde işsizlik sorunu ikinci plana itti.

15 Temmuz darbe teşebbüsü ile siyasi İslam ideolojisi elinde eğitimin ne kadar istismar edilebileceğini gördük. Çalınmış sorularla eğitim yapan bir insanın, uzmanlaşması beklenemez. Eğitimde etkinlik için en yetenekli olanların seçilmesi gerekir. Militanların seçilmiş olması hem eğitimde fırsat eşitliğini bozmuş, hem de etkinliği düşürmüştür. Sonunda fatura topluma çıkmıştır.

Geçmişte, Hitler Almanya’sında ve Sovyetlerde ideolojik eğitimin, toplumları nasıl çökerttiği de tarihi gerçeklerdir. Bu nedenle, önce eğitimi ideolojiden uzak insana yapılan bir yatırım olarak (beşeri yatırım) görmeliyiz.

Özetle, bugüne değin Türkiye’de eğitim sisteminin tamam siyasi ve ideolojik amaçlı kullanılmıştır. Bu süreç ise, 1980 darbesi ile başladı ve hala devam ediyor. Bunun içindir ki Eğitimde insan gücü planlaması yapılamıyor.

İnsana kıymet verilmiyor,

Gençlerimiz geleceğinden kaygılı yaşıyor.