İş güvencemiz adeta ağızlara pelesenk oldu. Memurun bir elin yağda bir eli baldaymış da iş güvencesi kaldırılırsa hiçbir değişiklik olmayacakmış gibi addedilmeye başlandı. Başbakan üç ay tatil yaptığımızı iddia ediyor, dönemin çevre bakanı ’’Yat uzan para kazan! 657 bize uymaz!’’ şeklinde açıklama yapıyor, eski millî eğitim bakanı ağzını her açtığında öğretmenleri tahkîr ediyor. Başka biri 30 yıldır Türkiye’ de öğretmen yetiştirilmediği savunuyor. Buna istinaden maliye bakanı öğretmen ataması yapacağını ama mezun adaylar arasında istediği kalitede öğretmen olmadığını söyleyiveriyor. Bir bütünün parçalarını andıran haliyle birbirini tamamlayan açıklamalar, arka arkasına geliyor. Yandaş medyaya sığınanlar halkın gözünü boyamaya devam ediyor; mesleğimiz, kimliğimiz ve itibarımız yüce Türk milletinin gözünde eriyor, eriyor…

İş Güvencesinin Bu Kadar Ağza Alınır Olmasındaki Amaç Ne?

Öncelikli amaç suyu bulandırmak: Bakalım kamuoyu ne kadar hazır? Bunu test etmek... Eğer tepki olursa ’’Spekülasyon, böyle bir çalışmamız yok!’’ denecek. Tepki olmazsa da vuracaklar satırı! Tıpkı ÖSYM’ nin karalanıp Prof. Dr. Ali Demir ve ekibinin ÖSYM’ nin başına getirilmesi gibi… İş güvencesinde de emin olun aynı taktik uygulanacak. Tabi tek amaç bu değil: Memurları gıyabında da öğretmenleri korkutmak, korkan bir nesil oluşturmak diğer amaç. Böylelikle dik duramayan, konuşamayan, sorgulamayan, düşünemeyen, düşünse de söyleyemeyen bir nesil oluşturulacak ki bu da takdir edersiniz işverenin elini çok güçlendirecek. Yaklaşık 2.500.000 devlet memurunun bu şekilde hükûmete tabii olduğunu düşünürsek herhalde o hükûmetin 2071’ e kadar sırtı yere gelmez!

İş güvencesinin resmî okunuşu ise devlet memurluğu kavramının kaldırılmasıdır. Bunla ilgili çalışmalar yavaş yavaş yapılıyor. Anayasanın 128. maddesi ile memurun resmî dayanağı olan 657 sayılı DMK’ nin değiştirilmesi bizi ve memurluğu tarihin derin sularına gömecek ki bu maddeler direkt olarak iş güvencesinden bahseder. Özellikle 657 sayılı DMK’ nin 4. maddesi ve anayasanın 128. maddesi… Bu aşamalar sonunda memur halka tabii hale getirilecek, birileri de meydanlarda ''Bakın memuru emrinize verdim. Bir sorun çıkıyor mu devlet dairelerinde? Hepsi hizaya geldi!'' diyerek oy devşirecek. Uzak vadede amaç, memurun sırtından yeniden iktidar olmak...

Taşeronlaşma En Büyük İspatı

Yazımı biraz paranoyakça bulan arkadaşlar olabilir. Bu kısmı, onları ikna etmeye ayırıyorum. Mevcut hükûmetle birlikte kamuda taşeronlaşma son 10 yılda % 1500 artmış vaziyette… Taşeronlaşmanın Türkçesi: iş güvencesiz istihdam, az paraya çok iş, emek sömürüsü, modern kölelik, kişiliksizleştirme, silinme… Çizmemi çıkartayım da sedye kirlenmesin, diyen; abi baretimi kaybetme maaşımdan keserler, diyen madenci kardeşlerimizde bunu gördük.

Hala daha ikna olmayanlara bir done daha: MEB’ de ders ücretli öğretmenlere bir ayda verilen maaş ile 30.000 kadrolu istihdam yapılabilecekken neden bir iktidar yıllardan beri ısrarla 60.000 ders ücretli öğretmen çalıştırır? Bu duruma kamuoyu ve Türk milleti alıştırılmak mı isteniyor yoksa Türkiye’ de hakikaten ataması yapılacak öğretmen adayı mı yok?

Yasa ve Yönetmeliklerle Adım Adım Taşeronlaşmaya…

Aslında iş güvencesine şimdiye kadar vurulmuş en büyük ve en gizli darbe Büyükşehir Yasası’ dır. Zaman zaman yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin dillendirilmesi kanıksadığımız bir durum haline getirildi, Büyükşehir Yasası ile bu durum tescil edildi. İş güvencesinin kaldırılması projesinin en önemli hamlesiydi aynı zamanda. Bunu tamamlayan parça bildiğiniz üzere geçen sene ilki 28 Şubat’ ta, ikincisi 4 Ağustos’ ta yayımlanan Yönetici Atama Yönetmeliği’ dir. Bu yönetmeliğe göre yönetici atamasını yerel yönetimin bir diğer unsuru olan valiler yapacak. Parçaları muhayyilemde tasavvur ettikçe gidişatın derebeyliğe doğru olduğunu görüyorum. Bu da tarihçilere göre bir ülkeyi bölmenin en kolay yolu… 

Dersane Yasası’ nın da iş güvencesine ileride olumsuz yönde temas edecek olması kuvvetle muhtemel... Sadece 1 sene maaş verdiği aday öğretmeni mülâkata alan devlet; 3 sene, 5 sene, 10 senedir maaş verdiği öğretmeni de hayli hayli alır o mülâkata. Eğitim sorunlarının bilimsel değil siyasî kaygılarla çözüldüğü bakanlığımızda mülakâttan geçemeyeni de kapının önüne koyuverirler!

Peki, Çözüm Ne?

Umarım yazıyı okuyup hayal kırıklığı yaşayan olmamıştır. Çünkü çaresiz değilsiniz. Bu sorunun da bir çözümü var: Sendikalara gönülden destek vermek değil, resmî platformda sendikalı olmaktır. İşverene karşı örgütlenmemiş çalışan, her zaman kaybeder. Dünya tarihinde bu, hep böyle olmuştur. Kazanmanın en haklı yolu bir an önce örgütlenmektir. Türkiye’ de sendikalılaşma oranı Hindistan, Zambiya, Kenya ve Pakistan’ tan bile düşük; OECD’ nin yayınladığı dünya sendikalılaşma ortalamasının 12 puan gerisindeyiz. Çoğu zaman küçümsediğimiz Latin Amerika ülkelerinde bile bu oran bizden çok daha yüksek. Avrupa ülkelerini söylemiyorum bile. (Finlandiya’ da % 95) Sendikalı olun derken dostlar alışverişte görsüncü bir hesapla sendikalı olun demiyoruz. Tabi ki sizin iş güvencenize sahip çıkacak, memurun iş güvencesi kaldırılmasın diyen bir sendikadan bahsediyoruz. Ben yine de bir sendika adı telâffuz etmek istemiyorum ama kızım sana söylüyorum gelinim sen anla…


Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı