Yüksek mahkemeler son günlerde çalışma hayatımızın önemli sorunlarından mobbinge dair sert ve cesur kararlara imza atmaya başladılar. Hatırlayacağınız üzere 17 Nisan 2014’ te Yargıtay 22. Hukuk Dairesi mobbingle ilgili devrim gibi bir karar verdi: ’’Mobbingin varlığı için kişilik haklarının ağır şekilde ihlaline gerek yoktur; kişilik haklarına yönelik haksızlık, yeterlidir. Mobbinge maruz kalan çalışanın kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguları ileri sürmesi yeterlidir.’’ Yani Yargıtay’ a göre kendisine mobbing uygulanan çalışanın beyanı yeterli görülmekte, adlî noktada çok önem arz ediyor.

Hemen akabinde 6 Haziran günü İstanbul 2. İdare Mahkemesi’ nden mobbingle ilgili daha çarpıcı bir sonuç çıktı: Türkiye Kamu Hastaneleri’ nde görev yapan hemşireye, arasında husûmet bulunan sağlık bakım müdürüne ifade vermeyi reddetmesi üzerine uyarma cezası verildi. İdare Mahkeme 2014/325 sayılı kararında soruşturmanın/verilen cezanın tarafsız olamayacağı sebebiyle mobbingle suçlanan müdürün disiplin soruşturması yürütemeyeceğine hükmedip cezayı iptal etti. Dikkat ettiyseniz mobbingci değil mobbingle suçlanan amir ifadesi kullanılmış, amirin henüz mobbingci olup olmadığı bile belli değilken İdare Mahkeme diyor ki: Eyy müdür, mobbingciysen hiçbir şeysin!

İstanbul Barosu’ nun 22 Mart’ ta düzenlediği Sağlık Hukukunda Mobbing temalı panelde mobbingin insan haklarına aykırı olduğu sonucu çıktı. Bu da mobbing üzerine ortak mücadele azminin sonucu olarak karşımızda durmaktadır.

Sakarya 1. İdare Mahkemesi; Bolu-Gerede Devlet Hastanesi’ nde görev yapan başhemşireye 1 yıllık süreçte 6 soruşturma açıldığı, 4 disiplin cezası verildiği ve geçici görevle başka hastaneye verilmesi neticesinde başhemşireye uygulananların yıldırma amacı taşıdığı, kişilik haklarının ihlali ve ruh sağlığının bozulmasına neden olduğu gerekçesiyle davacı başhemşirenin maddî tazminat talebini oy birliğiyle kabûl etti.

Mobbinge maruz kaldığı için dava açan ve kazanan mağdur sayısı çok fazla. Çünkü mahkemeler mobbingin adi bir suç olması dolayısıyla davacıları çok absürt bir durum olmadığı müddetçe haklı bularak maddî tazminat taleplerini mutlaka onuyor. Bunla ilgili yargı muzafferi Erzurum Eski İl Millî Eğitim Müdürü Fevzi Budak’ ı saymaya sanırım gerek yok. Millî Eğitim Bakanı, müsteşarı ve Erzurum valisinden mobbingden tazminat alan tek eşsiz örnektir.

Mobbing o kadar ince bir çizgi ki bazen mobbing davalarında tarafları görünce şaşırmadan edemiyorsunuz. İşte en çarpıcı örneklerinden biri: Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zehra Balkır’ ın görev arkadaşı yardımcı doçentin yurt dışında yapılacak kongreye katılma talebinde kabûl ya da ret oyu kullanmak yerine çekimser oy kullanması üzerine mağdur yardımcı doçent, psikolojik baskıya maruz kaldığını öne sürerek maddî tazminat davası açtı. Kocaeli 4. Sulh Mahkemesi talebi kabul ederek Hukuk Fakültesi dekanını mobbing uygulamaktan para cezasına çarptırdı.

Benim düşüncem mobbingden ceza alan, müdür olamasın. Nasıl ki 6528 sayılı yasa gereği idarecilere 4 sene şartı getirildi, yarından itibaren müdür diye bir kavram olmayacak madem, idarecilik için bir ölçüt de ’’mobbingci olmamak’’ olsun. Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği’ ne eklensin, kıyamet mi kopar?

Mahkeme, kadıya mülk değildir. Bizim adalet terazimiz şaşıyor ama yukarıda biri var, onun hiç şaşmıyor! Ayarınız bozduğunuz kantar, gün gelir sizi de tartar çünkü adalet herkese lazımdır!

Medenî Kanun, İş Kanunu, Borçlar Kanunu, 657 sayılı DMK, Türk Ceza Kanunu, 1982 Anayasası, Kabahatler Kanunu, başbakanlık genelgeleri ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda mobbinge temas eden çok sayıda madde bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye’ de mobbing davaları artıyor; mahkemeler, davacı lehinde kararlar veriyorlar. Mobbingci müdürler köşeye sıkışıyor.

Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı