Bahçeli, ''Darbecilerin gasp ettiği tanklar altında ezilseler de teslim olmayan, korsan savaş uçaklarının sortileri ve sonik patlamalarına boyun eğmeyen, helikopterlerden açılan ateşlere hedef olsa da korkmayan, meydanlarda, yollarda, köprülerde direne direne devleşen aziz millet evlatlarıyla ne kadar övünsek azdır açıklamalarında bulunurken, Ayasofya'nın açılmasına tahammülsüzlük gösteren çevrelere yönelik ise, ''Ayasofya Camii’nin ibadete açılma kararından sonra akıl tutulması, ahlak dağılması, mensubiyet bölünmesi yaşayan siyasilerin, kalem sahiplerinin, köşe yazarlarının ve sözde akademisyenlerin hal-i pürmelali kepazeliktir.'' dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları şu şekilde;

"15 Temmuz 2016 gecesi uzun asırlar boyunca milli hafızalardan çıkmayacak vahim hadiselere, vandal saldırılara, vahşet dolu teşebbüs ve tertiplere sahne olmuştur.

Tam dört yıl önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içine sirayet etmiş ipotek ve icazet altındaki dar bir kadro devleti işgal, iç barış ve huzur ortamını imha etmek için harekete geçmiştir.

15 Temmuz’da Fetullahçı Terör Örgütü zalimlerin tetikçiliğini alenen üstlenip cani ve hain yüzünü hayâsız ve hunhar şekilde göstermiştir.

Türkiye üzerinde hesap yapan, aziz millet varlığının birliğine, dirliğine ve tarihsel sürekliliğine kanlı cephe açan iç ve dış işgal güçleri FETÖ’yü kullanıp silahlandırarak emellerine ulaşmak istemişlerdir.

15 Temmuz darbe ve istila teşebbüsü Gezi Parkı kalkışmasının bir devamı, 6-8 Ekim olaylarının bir etabı, bazı il ve ilçelerimizde yaşanan barikat ve hendek terörünün menfur ayağıdır.

Türkiye’miz bilhassa son on yıldır pek çok felakete maruz kalmıştır.

Hem içerden hem de dışardan siyasi, ekonomik ve diplomatik dayatmalar kanalıyla ağır operasyonlara uğrayan ülkemizin 15 Temmuz’da iç kargaşa ve kaosa düşmesi, hatta bölünerek devrilmesi amaçlanmıştır.

Zorlu bir coğrafyada yaşadığımız malum ve mazbut bir gerçektir.

Geçmişten tevarüs edilen husumet ve huzursuzlukların bugünkü zaman diliminde farklı yol ve yöntemlerle tedavülde bulunması devamlı surette tetikte ve teyakkuz halinde olmamızı gerektirmektedir.

Fetihlerimizin intikamını, zaferlerimizin rövanşını almak için kuyruğa giren Türk düşmanlarının hiç boş durmadığı, ya doğrudan ya da devşirdikleri hainlerle rehavetimizi kollayıp müsait bir ortam yokladıkları bilinen bir husustur.

Çağlar değişip tarih nehri hızla aksa da karanlık senaryoların hep aynı, değişenin ise sadece zulüm figüranları olduğu bellidir, milli bellekte bütünüyle mahfuzdur.

Gelişmelere tarih şuuruyla bakıldığında her meseleyi kolaylıkla tasnif ve tefrik etmek elbette mümkün ve mutlaktır.

15 Temmuz her şeyden önce terörist darbe kalkışmasıdır.

Sevk ve idare merkezi Pensilvanya, emir ve komuta zinciri de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiyerarşik yapısının dışındadır.

FETÖ on yıllar boyunca devlete sızarak yerleşmiş, stratejik ve kritik mevkilere takiye ile yığınak yapmıştır.

Devlet ve toplum hayatının hücrelerine kadar nüfuz eden bu hain örgüt Türkiye’nin yıkımı için yıllarca hazırlık içinde olmuştur.

TSK, emniyet, yargı, bürokrasi, medya, iş dünyası, üniversite ve diğer eğitim kurumlarıyla birlikte siyasete yuvalanan FETÖ, Türkiye’yi tıpkı bir ahtapot gibi sarmıştır.

Melanet Gülen çetesi 15 Temmuz’da Türk milletine silah çekmiş, son şansını denemiş, son kozunu oynamıştır.

Darbe kisveli işgal girişimine direnen büyük Türk milleti 15 Temmuz’da destan destan büyümüş, bağımsızlık onuruna, bekasına ve kutlu varlığına şehadeti göze alarak leke düşürmemiştir.

Darbecilerin gasp ettiği tanklar altında ezilseler de teslim olmayan, korsan savaş uçaklarının sortileri ve sonik patlamalarına boyun eğmeyen, helikopterlerden açılan ateşlere hedef olsa da korkmayan, meydanlarda, yollarda, köprülerde direne direne devleşen aziz millet evlatlarıyla ne kadar övünsek azdır.

15 Temmuz’da ihanet imanı yenememiştir.

15 Temmuz’da batıl Hakk’ı alt edememiştir.

Milli birlik ve dayanışma ruhu şerefsiz akını yerle bir etmiştir.

Türk milleti vatanında Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ilk kez namus ve haysiyet müdafaası yapmıştır.

O gece okunan selalar Türk milletinin istiklal sancağının manevi ve maşeri temsili olmuştur.

Vaiz görünümlü kardinalin ve terör örgütünün silahlı suikastları bizzat milletin muazzam ve insanüstü mücadele azmiyle boşa çıkarılmıştır.

FETÖ ve benzeri yapılanmaların devletin ve milletin güvenliğine, geleceğine, tarihi gerçeklerine ne kadar zararlı oldukları sarsıcı ve somut tecrübelerle sabitleşmiştir.

Türk devlet nizamının muhtevasında hukukun tanımadığı ve tanımladığı örtülü hiyerarşik ilişki ağlarının hangi badire ve belalara yol açtığı herkesçe görülmelidir.

Aidiyet ve tabiiyeti doğrudan hukuksal çerçeveye bağlı olmayanların eninde sonunda devleti ele geçirme sapkınlığına heveslendikleri açıktır.

Bu illetten kurtulmak hakikaten bir varoluş meselesidir.

Aynı zamanda yaşanan acıklı tramvalar bir ibret vesikasıdır.

Türk devlet geleneğinin iki mühim ve müessir özelliğinden birisi adalet ise, diğeri akıldır.

Bu iki esasa müteveccihen devlet yönetimi millete hizmetle mükellef ve mesuldür.

Bizim ne kaybedecek vatanımız, ne bölünecek milletimiz, ne de yıkılacak bir devletimiz vardır.

Milletin kaderi devletle bir ve aynıdır.

Ecdadımızın zamanlar üstü çağrısı da bu ilkesel kararlılığa dayanmaktadır.

Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanca hedeflerle çevrilmiş Türkiye’nin milli birlik ve kardeşlik bağlarını güçlendirmekten, sanal anlaşmazlıkları zayıflatmaktan, tehlikeli kutuplaşmaları bertaraf etmekten başka seçeneği yoktur.

Çare milli kucaklaşmanın her zemine taşınması ve bunun tecellisidir.

FETÖ, PKK, DEAŞ, DHKP-C ve diğer terör örgütlerinin dış destekçileri olduğu kadar iç zaaf ve cepheleşmelerden beslendikleri de inkar edilemez bir durumdur.

Devamlı kriz siyasetine oynayan, demokrasi maskesiyle millet ve devlet aleyhine ilişki ve irtibat hatları kuran CHP’nin, İP’in, HDP’nin ve diğer yedeklerin bu çarpıcı gerçekleri gözardı etmesi fahiş bir savrulmadır.

Kılıçdaroğlu’nun bugünkü grup konuşmasında seviyesizliğin ve yüzsüzlüğün girdabına düşerek partimizi suçlayıcı ifadeler kullanması bu savrulmayı denetimsiz sürüklenmeye çevirmiştir.

CHP Genel Başkanı bir kez daha yaş tahtaya basmış, utanmadan sıkılmadan fitneyi pusula haline getirmiştir.

Hiçbir milli meselede adam gibi duramayan, dik duruş gösteremeyen Kılıçdaroğlu tutsaktır, sarsaktır.

FETÖ’ye, PKK’ya bakışı da tamamıyla köksüzlüğün alametidir.

15 Temmuz’a kontrollü darbe ya da tiyatro demek işbirlikçiliktir, ihanet ortakçılığıdır.

Nitekim yanlıştır, muhataplarını tarih ve millet önünde mahcup edecektir.

Dört yıldır FETÖ’yle tavsama ve taviz kabul etmeyen iradeli bir mücadele süreci devrededir.

Ancak bu terör örgütünün kökü henüz kazınmış ve kurutulmuş değildir.

Çünkü FETÖ’ye umut bağlayan, FETÖ’yle iltisak içinde bulunan, FETÖ’nün zehirli gayeleriyle birleşen siyasetten sivil toplum örgütlerine kadar billurlaşmış iç işgal cephesinin mevcudiyeti tartışmasız şekilde ortadadır.

Mücadeleyi sorgulayanlar FETÖ’nün değirmenine su taşıyan gafillerdir.

FETÖ’ye çıtını çıkarmayan, sürekli devlet ve hükümeti töhmet altında bırakan kifayetsiz muhterislerin hüviyetleri geldiğimiz bu aşamada arafta değil açıktadır.

Şayet istiklal için birlik, istikbal için dirlik, kazanın da Türkiye olması isteniyorsa köhne ve kirli siyasetçilerin FETÖ ve PKK’yla aralarına aşılması imkansız mesafeler koyması mecburiyettir.

Bu olmadığı takdirde Türkiye ve Türk vatanı siyasi ihtiras ve ayak oyunlarıyla tahrip edilecek, gelecek hedeflerimiz riske girecektir.

Muhalefet demek vatana ve millete muhalefet etmek değildir.

Muhalefet demek Türkiye’nin hak ve çıkarlarını kötülemek, kötü göstermek hiç değildir.

Ayasofya Camii’nin ibadete açılma kararından sonra akıl tutulması, ahlak dağılması, mensubiyet bölünmesi yaşayan siyasilerin, kalem sahiplerinin, köşe yazarlarının ve sözde akademisyenlerin hal-i pürmelali kepazeliktir.

Kiliseler Birliği’nin temsilcisi gibi konuşanlar, Rusya’dan Yunanistan’a ABD’den diğer AB ülkelere kadar Türk milletinin egemenlik ve inanç haklarını karalamaya niyetlenmiş çevrelerin ülke içindeki ajanı ve acentesi gibi davrananlar bir defa ayıplı bir teslimiyetçiliğin dibindedir.

Brüksel’de yapılan AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesinin kınanması ucuz bir meydan okuma, yok hükmünde bir karardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’yi kınayanları kınamakta, camilerimizi kundaklayan, inançlarımıza hakaret eden Haçlı zihniyetini reddetmektedir.

Ayasofya Camii’nin açılmasını hazmedemeyenler Ortodoks Kilisesi’nin kapısında gıyaben nöbete giren aymaz ve ahlaksızlardır.

Son gelişmeler turnusol kağıdı işlevi görmüş, ak koyun kara koyun açığa çıkmıştır.

Ayasofya Camii’nin açılmasıyla dipsiz hayal kırıklığına uğrayanlar manen bu milletin evladı olamayacaktır.

Bir başka düşündürücü ve kaygılandırıcı konu ise aziz Atatürk’e saygısızlık yapıldığını iddia ve ifade etmektir.

Dahası büyük hünkarımız Fatih Sultan Mehmed ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü karşı karşıya getirmek, Osmanlı hukukunun uygulanarak Cumhuriyet hukukunun askıya alındığını tehditvari bir üslupla dillendirmek soysuz bir yalandır.

Atatürk bizimdir, Fatih de bizimdir. İkisi arasına nifak eken kesinlikle bizden değildir.

Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te geçmişten kopmamış, bilakis sağlam bir şekilde eklemlenmiştir.

Tarihsizlerin bunu bilmesi çok uzak bir ihtimaldir.

Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasına doğrudan tepki gösteremeyip dolayı vasıtalarla tenkit ve telin etmek onur ve omurga sahibi hiç kimseyle, hiçbir siyasi parti temsilcisiyle bağdaşmayacaktır.

CHP bunun aksi istikametinde falsolu ve defolu bir siyaset anlayışına gömülmüştür.

İP de aynı kulvarda bir ileri iki geri yol almaktadır.

Türkiye’nin küresel şantajlara diz çökmesini, düğme iliklemesini ima ve ihsas edenler Bizans’ın son dönem uzantılarıdır.

İnanıyorum ki, Bizans hayranları Türk milletinin büyüklüğü karşısında şaşkına dönecekler, felç geçireceklerdir.

Bir Yunan’lıdan daha fazla Yunanlı olan, bir Fransız’dan, bir ABD’liden, bir Rus’tan daha çok fanatiklik yapan, ezan sesi yerine kilise çanı dinlemeyi hasretle bekleyen kim varsa fetihle zulmü aynılaştıran alçaklardır.

Bunlar dine karşı değil İslamiyet’e karşıdır.

Hiç kuşkusuz aziz milletimiz her şeyin farkındadır.

Ayasofya Camii’ni Müslüman gönüllerle buluşmasını engelleyecek bir fani de doğmamıştır.

15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Günü’nde, Ayasofya Camii’mizin ibadete açılmasını bir FETÖ projesi görenlerin kripto damarın içine gizlenmiş kopuklar olduğunu herkesin bilmesinde yarar vardır.

Bu vesileyle 15 Temmuz şehidi 251 vatan evladımıza, terörle mücadele esnasında şehit olan kahramanlarımıza, Ermenilerin saldırıları sonucunda şehit düşen Azerbaycanlı askerlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, gazilerimize sağlık, sıhhat, şifa ve uzun bir ömür diliyorum.

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün kıyamete kadar baki kalacağını, bu konuda aziz milletimizin her şeyi göze alacağını ikazla paylaşmak ve herkese de duyurmak istiyorum."

Editör: TE Bilişim