İlk Müslümanlardan Ebu Huzeyfe’nin Bedir savaşı öncesinde Peygamber Efendimizi üzen bir söz söylediği için bir ömür nasıl pişman olduğunu anlatan Hatipoğlu, şöyle devam etti:

“Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bunca yakın olmasına rağmen, O'na karşı kullandığı bir sözün bedelini böyle zor ödedi. Ya günümüzde Hz. Peygamber'i yok saymaya çalışan O'nun hayatını ve söylemlerini önemsizleştirmeye gayret eden, hadislerine düşmanlık yapan, Kur'an ile Hz. Peygamber'in (s.a.v.) arasını açmaya çalışan, peygambersiz bir din için proje üretmeye çabalayan, Kur'an'ı kendi hevasına göre tefsir eden, sünneti ortadan kaldırmak için şekilden şekle giren bu sapıtan ve saptıran kişiler acaba manevi bedeli bu dünyada ve öteki âlemde nasıl ödeyecekler!

Hz. Peygamber'le, mahşerde yüzleşirlerse, kendilerini nasıl savunacaklar!”

Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, geçmişte FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformu’nda yönetim kurulu üyeliği yapmış; Abant Toplantılarına devam etmiş ve FETÖ'nün kapatılan Kimse Yok Mu Derneği'nde çalışanlar için "gönül erleri" demişti.

Nihat Hatipoğlu’nun sabah gazetesinde yayınlanan bugün ki yazısı şöyle:

“Hz. Peygamber'e (s.a.v.) karşı, O'nun gönlünü yaralayan her bir söz mutlaka dünyada karşılığını görmüştür.

İslam tarihinde, asrısaadette buna dair örnekler vardır. Bu yazımızda bu örneklerden birini dikkatinize sunmak istiyorum:

Bedir savaşından öncedir.

Mekkelilerle Bedir'de karşılaşılacak.

Hz. Peygamber'le (s.a.v.) savaşmak için Mekke'den çıkıldığında, Mekke'nin aklı başındaki bazı insanları savaşmak istemediler.

Mekke'de kalmak istediler. Ancak, Mekke'nin ileri gelenlerinin baskısıyla Bedir'e getirildiler.

Bunların içinde Peygamberimiz'in (s.a.v.) amcası -gizli Müslüman olan- Hz. Abbas ve Ebu'l Buhteri gibi kişiler de vardı. Olayın farkında olan Hz. Peygamber (s.a.v.) savaş öncesi bir konuşma yaptı. Şöyle buyurdu:

"Mekkeliler içinde zorla buraya getirilenler vardır. Bunlar savaşa katılsalar bile, size karşı kılıç kullanmayacaklar.

Savaşa zorla sokulacaklar.

Bunlardan biri Ebul Buhteri'dir, birisi Abbas'tır. Kim bunları görürse, sakın onları öldürmesin.

Efendimizin bu konuşması sahabe arasında değerlendirildi. O esnada orada olan Ebu Huzeyfe isimli bir sahabi şöyle bir cümle kullandı: "Biz savaşta gerekirse babamız veya kardeşimizle karşı karşıya geliyoruz.

Vallahi! Peygamber'in amcası Abbas'ı görürsem kılıcımla onun yüzüne vuracağım.

Bu söz Efendimiz'e (s.a.v.) iletildi. Hz.Peygamber (s.a.v.) gerekçesini açıklamış olmasına rağmen, arkadaşlarından birinin böyle konuşmasından haylice rahatsız olmuştu. Hatta o esnada yanında olan Hz. Ömer'i kastederek: 'Hafsın babası! Ne dersin, peygamberin amcasının yüzüne kılıçla vurulur mu? Diye sitemde bulundu.

Hz. Ömer, bana müsaade et. Bu münafık adamın haddini bildireyim! Dese de Efendimiz (s.a.v.) müsaade etmedi! Ebu Huzeyfe biraz sonra kullandığı sözden pişman oldu. Özür diledi. Ancak hadisenin bundan sonrası çok önemli.

Bütün bir ömür korkuyla yaşadı Bu söylememesi gereken boş sözün sahibi olan Ebu Huzeyfe İslam'ın ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Habeşistan'a göç edenlerdendi.

Yani ilk Müslümanlardandı. Buna rağmen, Bedir öncesi Efendimiz'e (s.a.v.) karşı kullandığı bir söze karşı ödeyeceği manevi bedeli bütün hayatı boyunca korkuyla bekledi.

Ebu Huzeyfe (r.a.) şöyle diyordu:

Ben Bedir öncesi Hz. Peygamber'e (s.a.v.) karşı kullandığım o saygısız sözümden dolayı hayatım boyunca korkuyla yaşadım. Her an Yüce Allah'tan gelecek bir bela bekleyedurdum. Beni ancak Allah yolundaki bir şehitlik temizler.

Şehit olursam, belki Allah beni affeder. Ebu Huzeyfe bekledi.

Ve nihayet Yemame savaşında özlediği şehadete ulaştı.

Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bunca yakın olmasına rağmen, O'na karşı kullandığı bir sözün bedelini böyle zor ödedi. Ya günümüzde Hz. Peygamber'i yok saymaya çalışan O'nun hayatını ve söylemlerini önemsizleştirmeye gayret eden, hadislerine düşmanlık yapan, Kur'an ile Hz. Peygamber'in (s.a.v.) arasını açmaya çalışan, peygambersiz bir din için proje üretmeye çabalayan, Kur'an'ı kendi hevasına göre tefsir eden, sünneti ortadan kaldırmak için şekilden şekle giren bu sapıtan ve saptıran kişiler acaba manevi bedeli bu dünyada ve öteki âlemde nasıl ödeyecekler!

Hz. Peygamber'le, mahşerde yüzleşirlerse, kendilerini nasıl savunacaklar! Biz dini ilim hayatımızın tamamını seni unutturmaya, sıradanlaştırmaya ve seni Kur'an'dan silmeye, sünnetini de inkâra harcadık. Senin sahih sünnetini, sahih hadislerini ortaya koymaya çalışanları ise, gözden düşürmek için 'bid'atçiler, hurafeciler' dedik. Şimdi anladık ki, esas hurafe, tahrib, tahrif ve bid'at ehli bizmişiz. Bunu mu diyecekler! Bu yolda devam ederlerse, bunlardan hiçbirini söyleme imkânı dahi bulamayacaklardır.”

Editör: TE Bilişim