Öznur, cemaatlerin siyasallaşmasının, devleti gizlice ve kuşatma emellerinin ülkeye nasıl büyük zararlar verdiğini, 15 Temmuz kalkışmayla açıkça görüldüğünü de yazısında anlatmıştır. Öznur yazısında, “Cemaatler asla siyasallaşmamalı. Cemaatler siyasetin arka bahçesi olmamalı, Devleti yönetmek cemaatlerin işi olamaz.  Cemaatlerin işi devleti,  devletin işi cemaatleri yönetmek değildir. Cemaatlerin devletleşmesi problemiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bugün karşı karşıya kaldığımız sorun budur. tarikat/cemaat  özelliğini kaybetmiş birer çıkar şebekesine dönmüş bazı yapıların varlığı bir gerçektir. Devleti ele geçirmeyi planlayan yasa dışı , hukuk dışı,  kirli , karanlık  her türlü  alçak  girişimlere  devlet asla izin vermez. Devlet, devlet olmanın gereğini yapar. Yapmak zorundadır da.”  diyor.

Öznur yazısında,  “Ne cemaat devleti ne parti devleti ne totaliter ve otoriter  devlet.  Doğru olan savunulması ve sahip çıkılması gereken ; demokratik hukuk devletidir. Her türlü otoriter ve totaliter rejimlere karşı çıkmak, tavır olmak  demokrasiyi ve hukuku savunmak  her vatan evladının tarihi görevidir” diyerek çözüm tam demokrasi ve demokratik hukuk devleti'' diyor.

Öznur yazısında, Darbe girişiminden 10 gün önce CIA elemanları,  Pentagon mensupları, Türkiye de. Amerikalılar, İngilizler kirli ve karanlık toplantılar yapıyorlar. CIA'ya çalışan Henry Barkey'in kalkışma öncesi İstanbul’da katıldığı toplantı, eski CIA Türkiye istasyon şefi Graham Fuller’in Türkiye’de oluşu, kalkışma sonrası ortadan kayboluşu dikkat çekicidir” diyerek 15 Temmuz’la ilgili dış odaklara, yabancı mihraklara  dikkat çekiyor.

Öznur, yazısında eski CIA Direktörü John Brennan, Pentagon mensubu  Michael Rubin, CIA’nın Türkiye uzmanları Henri Barkey, Graham E. Fuller, CIA istasyon şefleri, Putin’in özel temsilcisi Aleksandr Dugin, NATO, Pentagon, yabancı istihbarat servisleri, küresel odaklar kalkışmayı günler öncesinden biliyorlar”  diyerek kalkışmadan, küresel emperyalizmin, yabancı istihbarat servislerinin bilgisi olduğunu  söylüyor.

Öznur yazısında, “ABD/NATO, Rusya, İngiltere, Almanya kalkışmayı biliyor. Yunanistan bile  haberdar. Amerikalısı, İngiliz’i, Almanı, İsrail’lisi, Yahudisi, Yunan’ı, Rus’u; haberdar, 15 Temmuz kalkışmasından  bilgileri  var.  Ama TSK’nın, devleti yönetenlerin haberi yok, bu nasıl  iş?''  diye soruyor.

Öznur, yazısında, “TSK’da cuntalar, kriptolar, klikler cirit atarken, ordunun kalbine girilmişken Hulusi Akar ve komuta kademesi ne iş yapıyordu? TSK içinde hazırlıkları yapılan kalkışmanın ayak seslerini nasıl duymazlar?  Nasıl haberleri olmaz? Kalkışmanın ihbarı kendilerine iletilmesine rağmen neyi beklediler? 251 vatan evladının şehit olmasına neden olan hain kalkışmayı engelleyecek, durduracak,  iradeyi niye zamanında koymadılar? Haberleri vardı da,  kalkışmacıların harekete geçmesini mi beklediler” diyerek kamuoyunda da halen devam eden, kafalara takılan,  15 Temmuz’la ilgili cevaplanması ve aydınlanması gereken bazı hususlara dikkat çekiyor.

Öznur yazısında, “15 Temmuz kalkışmasının tam olarak aydınlatılması için HTS kayıtları da açıklanmalıdır.15 Temmuz gecesi bakanların ve siyasetçilerin nerede olduğu, HTS kayıtları açıklanmadı. Neden? , 15 Temmuz’un  HTS kayıtları açıklanmıyor?  HTS kayıtları devletin elinde, MİT’in de elinde.  15 Temmuz’da kim neredeydi açıklansın, milletimiz bilsin.  HTS  kayıtları  ortaya döküldüğünde o karanlık gece ile ilgili çok şey aydınlanır” dedi

Hakkı Öznur’un  15 Temmuz  kalkışmasını ele alan  yazısının tam metni:

ÖZEL HAREKET MERKEZİNİ BOMBALAYAN, ALÇAKLAR, “CIA’NIN BİZİM ÇOCUKLARI”DIR

15 Temmuz 2016 ihanet kalkışmasının dördüncü yıl dönümündeyiz. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun gecesi oldu belki de. 15 Temmuz, bütün darbe ve kalkışma girişimleri içinde en kanlı olanıdır!

Türkiye 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de tank sesiyle uyanmıştı. 15 Temmuz 2016 gecesi ise sokağa çıkan, namlusunu millete çeviren tankların yolunu, milletin evlatları kesmiş, tankların üzerine çıkmış, yağan bombalara, kurşunlara rağmen kalkışmaya boyun eğmemiştir. Milletimiz;, tarih yazmış, destan yazmış, hain kalkışmayı durdurmuştur.

TSK içinde yuvalanan, ABD/NATO ile irtibatlı cuntalar, kriminal gruplar 15 Temmuz gecesi hain bir kalkışma ortaya koydular.  ABD'nin ‘Our boys – bizim çocuklar’ dediği, NATO’cu zihniyete sahip kalkışmacılar, milletin evlatlarına bomba ve kurşun yağdırmıştır.

Ankara ve İstanbul’da, Cumhurbaşkanlığı, parlamento, emniyet ve kamu binaları savaş uçaklarıyla bombalandı. Akıncı Üssü’nden havalanan F-16’larla, Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı’na saldırdılar. Kahraman Özel Harekat polislerinin üzerine, hunharca bomba ve kurşun yağdırdılar. Açılan ateş ve atılan bombalar sonrası Gölbaşı Özel Harekat Merkezi'nde 51 canımız, vatan evladımız şehit oldu. O gece kahramanca şehadete  yürüyen şehitlerimizin büyük çoğunluğu, hendek operasyonlarında gazi olmuştu

15 Temmuz kalkışmasında Akıncı Üssü’nde görev alan F-16 pilotları ve diğer merkezlerdeki kurgulanmış alçaklar  birer robot gibi, verilen emirleri mekanik bir şekilde yerine getirmişlerdir.

Türk milleti, karşı karşıya kaldığı bu alçaklığı ve ihaneti, bertaraf etmeyi başarmıştır. Uzaktan kumandalı bu hain kalkışmanın başarısızlığa uğraması, bir bütün olarak büyük Türk milletinin kararlılığı ve demokrasiye sahip çıkmasıyla mümkün olmuştur.

Kendilerine ‘Yurtta Sulh Konseyi’ adını veren, küresel şer odaklarla ilişkisi ve irtibatı olan ihanet konseyinin komuta ettiği kalkışma sonucunda 251 vatan evladı şehit düştü. 2000’den fazla vatan evladı yaralandı. Milletimiz  kriminal yapının,  kripto yapıların ve onlarla iş birliği yapan kliklerin  kalkışma girişimini boşa çıkarmış, demokrasiye, cumhuriyete kanıyla, canıyla sahip çıkmıştır.

Ruhlarnı iblise satmış hainlerin, milletin evlatlarının üzerine acımasızca hem de soğukkanlı bir şekilde tereddüt etmeden nasıl bombalar ve kurşunlar yağdırdıklarını, 15 Temmuz  kalkışmasında   gördük.

ŞEHİT ASTSUBAY ÖMER HALİSDEMİR ,  ŞEHİT ALBAY SAİT ERTÜRK   HAİN  DARBE GİRİŞİMİNİN SEYRİNİ  DEĞİŞTİRDİLER

15 Temmuz kalkışması ile ilgili saatler, olaylar, açıklamalar ve ifadelerdeki çelişkiler, ayan beyan ortadadır. Planlanan kalkışma, başlamasından   12 buçuk saat önce açık açık ihbar edilmiştir. Yapılan    kalkışma ihbarının, ciddiyetle değerlendirilmemesi ve önlenememesi, tam bir aymazlıktır.

 MİT, saat 16.00’da bildiriyor. Kalkışmadan haberi olan Hulusi Akar, Hava ve Jandarma komutanlarını niye karargaha çağırmadı? Üst düzey komutanların düğünde dernekte olmasına niye müsaade etti? Böyle komutanlık olmaz! Komuta kademesinin yönetim zafiyeti ortadadır. “Sağa sola emirler gönderdik” diyerek kendilerini aklamaya çalışmasınlar.

Cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, en üstte kim varsa hepsinin yaverleri Gülenist çıktı. Genelkurmay karargâhının kalbine kadar girmişler, yaverleri, özel kalemleri, Darbe kalkışmasının  içinde yer alıyor.

TSK’da, darbe ve kalkışma çalışmalarını, planlarını göremeyen, kliklerin ve kriptoların ordunun kalbine kadar sızmalarını seyreden, komuta kademesi  kahraman gibi gösterilemez.  Esas kahramanlar; kalkışmaya karşı çıkarak hainlerle çatışan, direnen ve şehadet mertebesine ulaşan askerlerimiz, polislerimiz ve sivil insanlarımızdır.

15 Temmuz gecesinin en kıdemli ve etkili  kahramanlarından biri  66’ncı Zırhlı Mekanize Tugayı’nda şehit düşen Kurmay Albay Sait Ertürk... 15 Temmuz gecesi şehit düşen en rütbeli askerimiz oldu. Rütbesi Albay ama kendisi ‘Mehmetçik’ idi. Peygamber Ocağı’nın şerefli bir mensubuydu.

Şehit Ertürk,15 Temmuz gecesinde İstanbul’daki darbe girişimine mani olan gerçek kahramanlarından biri.  Kalkışmacı hainlerin İstanbul’daki girişimine, tankların ve zırhlı araçların, mühimmat yüklü helikopterlerin ve tugaya yuvalanmış hainlerin İstanbul sokaklarına dağılmasına mani oldu.

15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleştirilen darbe girişiminde kilit isimlerden biriydi Ömer Halisdemir... 15 Temmuz kalkışmasının  seyrini  değiştiren ve  kalkışmaya karşı direnişin temsili haline gelen Ömer Halisdemir Özel Kuvvetler komutanlığı karargahında şehit edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale Savaşı'nda Arıburnu’ndaki 1915'deki Bombasırtı muharebelerini anlattığı şu satırlar tarihe bir not olarak düşülmüştü:

 "Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir bezginlik bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur'ân-ı Kerîm, cennete girmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar .Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir misâldir . Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur."

Gazi Mustafa Kemal’in  bu cümlesi 15 Temmuz’da gerçek oldu:  hain kalkışmanın seyrini değiştiren adam Şehit Ömer Halisdemir. 15 Temmuz'un seyrini değiştiren, kendisi de şehit edilen Astsubay Ömer Halisdemir'i , Albay Sait Ertürk’ü ,   o gece  vatanı ve milleti için şehit düşen  aziz  şehitlerimizi büyük Türk milleti asla  unutmaz!

Genelkurmay’da, özel kuvvetlerde, jandarmada, emniyette, meydanlarda birçok vatan evladı, millet ve demokrasi düşmanı “Yurtta Sulh Konseyi”  denen  kirli  ve karanlık cuntanın emrinde olan, silahlı kalkışmada bulunan hainlere karşı hayatları pahasına direnmişler ve sivil kahramanlarımızla beraber destan yazmışlardır. Vatanın has evlatları, gözlerini kırpmadan, kendilerini feda ettiler. Vatan için, millet için şehit düşmüşlerdir.  ABD/NATO, 15 TEMMUZ KALKIŞMASINI BİLİYORDU

Türkiye’de görevli ABD’li ajan-diplomatlar, CIA mensupları, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 1993 süreci, 28 Şubat, 27 Nisan e – muhtıra dahil olmak üzere, Türkiye’deki siyasi gelişmeleri, ordu içindeki kaynamaları, cuntaları, askeri müdahale ve muhtıra hazırlıklarını ve komuta kademesinin siyasi eğilimlerini, Washington ve Pentagon’a düzenli bir şekilde rapor etmişlerdir.

JUSMAT subayları, NATO’da görevli Türk subaylarından, Genelkurmay Karargahı’nda ne olup bittiğini öğreniyordu. Çünkü ordu içinde, Amerikancı, NATO’cu generaller de vardı.

NATO komutanları kurdukları ilişkiler ağıyla Türkiye’de olup biten birçok siyasi olaydan, gelişmeden anında haberi olmuştur ve yönlendirme de yapıyordu.

Washington yönetiminin “bizim çocuklar” dediği generallerden biri olan diktatör Kenan Evren’in, NATO Müttefik Kuvvetleri komutanlığı yapan General Alexander Haig ve NATO komutanı (çift şapkalı general) Rogers ile arasındaki dostluğunu Türk kamuoyu 40 yıldır çok iyi bilmektedir.

27 Mayıs ve 12 Eylül darbesinde, ışıkları sabaha kadar yanan ve sürekli hareketliliğin yaşandığı tek yer, ABD Büyükelçiliği ve JUSMAT (ABD askeri yardım kuruluşu) binasıydı. Şimdi ismi ODC “Amerikan İş Birliği Ofisi” olan (Ankara Kirazlıdere’de) bu karanlık kuruluş, tıpkı ABD elçiliği gibi, 27 Mayıs, 12 Eylül darbesini ve 12 Mart muhtırasını, 28 Şubat sürecini, 27 Nisan e – muhtıra haberlerini Washington’a ve Pentagon’a önceden haber vermişti. 15 Temmuz kalkışmasından ABD ve NATO’nun mutlak bilgisi vardır.

Bir dışişleri diplomatı, bundan 50 yıl önce şunu söylüyordu: “CIA Brüksel’deki NATO paravanı altında ardında ağlarını, Türk hükümetlerini kontrol etmek, tehlike sezdiği anda devirmek için kurmuştur.”

12 Eylül 1980 darbesi öncesi ve sonrasında, aynı şeyler yaşanacaktı. 12 Eylül darbesine giden süreci adım adım takip eden CIA istasyon şefleri, Ankara’dan ayrılmıyor, ABD ve NATO’nun aylardır beklediği, Amerikan çıkarlarına hizmet edecek askeri müdahaleyi dört gözle bekliyordu. CIA ve Pentagon için darbeciler, kalkışmacılar “bizim çocuklar”dı.   15 Temmuz kalkışmasında yer alan generallerde ABD/ NATO çizgisine bağlıdır.  KÜRESEL  EMPERYALİST ABD  İKİ YÜZLÜ SİYASETİNİ DEVAM  ETTİRMİŞTİR

15 Temmuz gecesi gerek Amerika, gerekse Avrupa ülkeleri bekle-gör politikasını tercih etmişlerdi. Ne zaman ki kalkışmayı milletimiz püskürttü, kalkışmaya kalkan hainler geri çekildi ve demokrasi dışı arayış başarıya ulaşamadı işte o zaman ABD ve NATO’dan açıklama geldi: “Hükümetin yanındayız” dediler. Bu açıklamada kesinlikle inandırıcı değildir. Kalkışma girişimi esnasında Amerika'dan ilk gün "nötr" hatta kalkışmacıları onaylayan açıklamalar gelmesi bir başka göstergedir. Amerika kalkışmayı bir gün sonra sözde kınamıştır.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Washington yönetiminin darbe ile ilişkisi olmadığı" yönünde açıklaması iki yüzlü bir tavırdı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, "kalkışmacılar " için endişelendiklerini belirtiyordu. CNN Türk'ün yer verdiği haberde Kirby, "ABD-NATO dostu generallerin tutuklanmalarını endişe verici bir gelişme olarak görüyoruz.” diyordu.

2016 başlarında eski Pentagon yetkilisi, Michael Rubin, “hükümet darbeyle devrilirse ABD’nin darbe yönetimiyle çalışmaya devam edeceğini” söylemiştir. Pentagon, Türkiye'deki askeri kalkışmayı önceden biliyordu. Ancak gelişmelere göre tavır belirledi. ABD kendisine, darbe başarılı olursa bunu iyi bir şey olarak kabul etme, başarısız olursa da tarafsız kalma şeklinde bir tutum belirledi.

NATO: “ BİZİM ÇOCUKLARA DOKUNMAYIN”

15 Temmuz 2016 kalkışması sonrası ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, kalkışma girişimi sonrası yapılan operasyonlarla ilgili olarak, Türkiye’deki bazı muhataplarının tutuklandığını söyleyerek bir skandala imza atmıştı. Clapper şunu diyor; “Bizim çocuklar bu sefer başaramadı, lütfen üzerlerine fazla gitmeyin.”

CENTCOM komutanı General Votel, kalkışma girişimi sonrası tutuklanan kalkışmacıların "ABD ordusunun yakın müttefikleri" olduğunu söylemiştir. 

CENTCOM komutanı açıkça şunu diyor: “Kalkışmaya kalkan askerler bizim adamlarımız, ABD ve NATO çizgisindeki generaller.”

NATO'nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti de 15 Temmuz kalkışma girişiminin ardından Türkiye'nin Brüksel'de görevli subayları görevden uzaklaştırmasının ittifakı "zayıflattığını" söylüyordu. Kalkışmacı askerlere sahip çıkan Scaparrotti, Brüksel'de yaptığı açıklamada, "Bu subaylar, NATO'ya önemli hizmetler verdi.” diyordu.

NATO, PENTAGON, CENTCOM, her zaman ülkemizdeki darbe girişimlerine destek vermiş, darbeyi yapanlarla her zaman ilişkili olmuştur. ABD’nin darbelerle ilişkisini özetleyen bir soru vardı, “Amerika’da neden hiç askeri darbe olmaz?”  Cevabını ise Bolivya Devlet Başkanı vermişti:

“Darbe olmayacak tek ülke ABD, çünkü orada ABD Büyükelçiliği yok.”

Yapılan darbelerin, kalkışmaların, muhtıraların arkasında ABD/NATO’nun olduğu herkesin bildiği bir konudur. Darbelerin, ABD bağlantısı açıktır, müdahalelerin, dış boyutunu kimse inkâr edemez. ABD için piyonların, maşaların ideolojisi ve kimlikleri önemli değildir. Onlar için önemli olan ABD’ye hizmet edip etmedikleridir.

FİTNE ÜSSÜ İNCİRLİK ÜSSÜ’NDEN KALKIŞMACILARA DESTEK VERİLMİŞTİR

15 Temmuz darbe teşebbüsünde İncirlik Üssü’nün aktif olarak kullanılması, ABD’li askeri yetkililerin süreç öncesinde ve sonrasında Türkiye’de olması, Ankara ve İstanbul’u bombalayan F-16’ların yakıt ikmalini yapan tanker uçakların İncirlik’ten kalkması, başta ABD olmak üzere Batı dünyasının en başta kalkışmaya karşı tavır almaması, olup biteni daha iyi anlamamızı sağlıyor.

ABD emperyalizmi, 1950’li yıllardan beri bölgedeki tüm operasyonları İncirlik Üssü’nden planlamıştır. Bu İncirlik Üssü, 15 Temmuz kalkışmasını organize eden cunta mensuplarının hareket üslerinden biri olmuştur. İncirlik’e son 2 ayda olağanın dışında ve sıkça yabancı heyetler geldiği de 15 Temmuz soruşturmasında dikkat çekmiştir. ‘Nezaket ziyareti’ ya da ’turistik gezi’ görünümündeki bu gelişler, kalkışmayla ilgilidir. İncirlik'ten kalkan uçaklar, Ankara'yı bombalayan F-16'lara yakıt ikmali yaptı.

15 Temmuz kalkışma teşebbüsünden bulunanların, küresel operasyon üslerinden biri olan İncirlik Üssü’nü kullanmaları, ABD’nin bu işte parmağı olduğunu göstermektedir. NATO'nun 15 Temmuz girişimindeki rolü, NATO'da görevli bazı subayların kalkışmadaki yerleri ile açıkça ortaya çıkmıştır.

DEVLETİ GİZLİCE KUŞATMA VE FETHETME ASLA KABUL EDİLEMEZ!

TSK içinde Gülenist klik, sistem içinde bir iktidar momenti yakalamış ve bu momenti AKP hükümetiyle koalisyon kurarak değerlendirmiştir. Gizli  ajandası olan devleti çepeçevre saran  gizlice kuşatma ve ele geçirme çalışması yapan ve nihayetinde elde ettiği kazanımlarla ‘güç zehirlenmesi’ yaşayan Gülenist grup, 15 Temmuz 2016 kalkışmasının ana gövdesini oluşturmuştur.

15 Temmuz’u Gülen Cemaati Tek Başına Planlamadı. Kuşkusuz ortakları da var Gülenistler, TSK’da ordulaşırken, kilit noktaları ele geçirirken devlet, hükümetler, istihbarat kurumları seyretmiş, cemaat, cemaat olmaktan çıkmış, ordulaşmıştır. TSK içindeki kadrolarıyla kalkışmanın içinde yer almıştır.

Gülenist yapı, 40 yıldır sürdürdüğü faaliyetleri ile devletin birçok kurumlarında (TSK, Emniyet, Yargı) çok ciddi bir konuma gelmiştir. 15 Temmuz kalkışması, bu yapının TSK içindeki unsurlarıyla kendini dışa vurduğu tarih oldu. Darbe girişiminde ‘lokomotif’ rolü üstlenen, Gülenist yapıdır. Gülenistler her alanda olduğu gibi TSK içinde de kendilerini gizlemeyi çok iyi başarmışlar. Gülenist yapı, generalinden yaverine, emir subayından astsubayına, teknik elemanından uzman çavuşuna, TSK’nın her kademesine yerleşmiştir.

15 Temmuz  kalkışmasında  Gülenist askerlerle beraber değişik klik ve gruplarında bir araya geldikleri açıkça görülmüştür. Demokrasi ve millet düşmanı kalkışmacıların, değişik kliklere mensubiyeti yadsınamaz bir gerçektir. 15 Temmuz kalkışması, TSK içinde önü açılmış, malum yapı ve onunla ittifak yapan bazı çeşitli grupların ortak kalkışmasıdır. Her biri ‘proje subay’ olan cemaat mensubu askerler de bu hain kalkışmanın içinde yer almıştır. Değişik zihniyetlere sahip ‘kriptolar’, Genelkurmay’ın ve devletin  kilit noktalarına kadar girmişler ve en stratejik yerleri ele geçirmişlerdir.

15 Temmuz’u Gülen Cemaati Tek Başına Planlamadı. Bu kalkışma, bir koalisyondur. Kalkışma girişiminden sonra ortaya dökülen bütün verilere bakıldığında, kalkışmada yer alan koalisyonun en büyük ve merkezi ortağının Gülen cemaati mensupları olduğu nettir. Gülenist hareket, izlemiş olduğu yol ve yöntemler ile kriminal yapıya dönüşmüştür.  

AKP’NİN  EN   BÜYÜK  MÜTTEFİKİ,   GAYRİ  RESMİ  ORTAĞI  GÜLENİST HAREKET’Tİ

AKP–  Cemaat ittifakı, AKP’nin kurulma sürecinden önce başlamış, 2013 yılına kadar devam etmiştir. AKP’nin en iyi arkadaşı, en iyi dostu ve en iyi müttefiki ‘cemaat’ olmuştur. AKP ile Gülenist yapılanma, her alanda iş birliği yapmışlar, Türkiye’nin kaderiyle oynamışlardır. AKP-Cemaat koalisyonu (AKP’nin dar oligarşik kadrosu ile Cemaatin kripto oligarşik kadrosu)  uzun bir dönem birlikte hareket ettiler.  

AKP-Cemaat ikilisi, ittifak ve iş birliği yapmışlardır. Devlet kurumlarını ele geçirme operasyonlarını birlikte yapmışlardı. İkisinin ittifakı iktidardaydı. AKP, Gülenist hareketi o kadar şımartmıştı ki Gülenci olmadan sivil – asker bürokraside yükselmek, hatta olduğun yerde kalmak imkânsız hale gelmişti.

AKP,  gülenist yapıyı  önce hükümetin, sonra devletin ayrıcalıklı ve gözde cemaati haline getirdi. Hedefin de, devlet olan cemaat kendisine açılan yolları rahatça, geçerek eline geçirdiği imkanlarla, devletin kılcal  damarlarına  girdi. Cemaat tüm devleti yönetmeyi düşündü. Kendisini artık cemaat değil, devlet  gören  güç zehirlenmesi yaşayan Gülenist hareket  nihayetinde  kriminal bir yapıya döndü.  Cemaat, AKP ye verdiği destek karşılığında devletin her kritik noktasını kontrol edebilir oldu.  Hem sivil toplumda örgütlendi hem de devlet bürokrasisinin çok önemli kademelerinde büyük güç kazandı.

Devleti yönetmek cemaatlerin işi  değildir.  “Cemaatler”, toplumları yönetmekle değil, insanların inanç ve irfan dünyalarını zenginleştirmekle yükümlüdür.  Kendisini  cemaat değil, devlet  gören Gülenist hareket  nihayetinde  kriminal bir yapıya döndü.  “Ne istedilerse verdik” sözü gerçeği yansıtıyor, çünkü iktidar 2013 sonuna kadar Gülen cemaatini, desteklenmesi gereken bir hareket olarak gördü. Devlet kurumlarını cemaate/ cemaatlere  teslim eden, devletin sinir uçlarına girene kadar nüfuz etmelerini sağlayan AKP hükümetleridir.  Devri iktidarlarında, her kuruma sızan ‘malum yapıyı koruyan, kollayan AKP iktidarıdır.

Gün geldi, devran değişti. AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın mutlak iktidara giden yolda cemaatin desteğine ihtiyacı kalmadı. Erdoğan’a göre koalisyon ortağı fazla güçlenmiş, devlet içinde güçlü bir duruma gelmişti. AKP hükümetine göre cemaat, güç zehirlenmesi yaşıyordu.  Aynı şeyleri, cemaat de Erdoğan ve hükümet için söylüyordu.

Eylül 2011'de Oslo'da yapılan görüşmelerin sızdırılması, 26 Ocak 2012'de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un gözaltına alınması, ardından 7 Şubat MİT krizi ve Başbakan Erdoğan'ın Mart 2012'de dershanelerin kapatılacağını açıklamasıyla AKP-Cemaat savaşı başlamıştır Güç zehirlenmesi yaşayan . Cemaat  Şah çekti. Hedef Erdoğan’dı.  17 Aralık sonrası hükümeti sarsan, dört bakanın istifasına yol açan rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, AKP ile Cemaatin arasını açmıştır. AKP ile Gülenist hareketin ortaklığının bitişi, AKP iktidarının yolsuzluklarının ortaya çıkmasıyla olmuştur.

AKP hükümeti tarafından küresel komplonun “iş birlikçisi” denilen, o savcılar, o polis şefleri, 17-25 Aralık gününe kadar AKP hükümetinin yere göğe sığdıramadığı kahramanlardı. Ve şimdi,  Gülenistlerin kötü siciline dikkat çekenlerin hepsi, o  zaman  cemaatin ve fethullah  gülen’in en büyük savunucularıydı.

17-25 Aralık miladı, AKP’nin kirli çamaşırlarının ortağı tarafından ortaya dökülmesinin ve ortaklığın bozulmasının tarihidir. AKP ile cemaat, biri diğerini “kendine karşı komplo kurmakla, darbe yapmakla” diğeri ise “yolsuzluğa batmakla” suçluyordu. AKP ve cemaat arasındaki uyuşmazlık, TSK içindeki ‘cemaat’ mensuplarının da yer aldığı kanlı bir kalkışma girişimiyle sonuçlanmış oldu.

Kalkışma girişimi sonrasında Erdoğan, bu tarihi suç miladı saydı. Bu tarihten önceki yılları, süreçleri yok saydı. Erdoğan ‘kandırıldıklarını’ söyledi, hatta Rabbinden ve halkından af diledi.

BİR KRİPTO : ADİL ÖKSÜZ

Bu hain kalkışma, diğer darbe ve kalkışmalardan bir yönüyle farklıdır. Bu ihanet kalkışmasının merkezinde sivil mankurtları da vardır. Kalkışmaya öncülük yapan bu cemaat mensupları, cemaatin asker mensuplarına emir veriyordu. Yani, kalkışmacı askerler sivil mankurtlardan emir alıyordu. Genelkurmay karargahında ve Akıncı Üssü’nde yaşananlar bunu göstermektedir.

15 Temmuz 2016 kalkışmasında halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. Kalkışmanın merkezinde yer alan Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve Harun Biniş, Akıncı Üssü'nde yakalandılar.  En büyük soru işareti Adil Öksüz’le ilgilidir.  Diğerleri tutuklanırken ve şimdi hapisteyken   Adil Öksüz sırra kadem basmıştır.

Akıncı üssünde  yakalanan  dört   cemaat mensubu  yargılamalar da gerçekleri gizlemeye devam ediyor. Adil Öksüz ve örgütün elemanları Akıncı Üssü’ne nasıl girdi? Ne yapıyorlardı? Diğerleri yakalanırken Adil Öksüz’ü kim bıraktı? Kim saldı? Kim çıkışına yol verdi?

Göz göre göre kaçmasına izin verilen, Adil Öksüz’ü kimler korudu?  kimler himaye etti? Ve şimdi bu hain nerede? Hangi ülkede? Adil Öksüz’ün Türkiye’den nasıl çıktığı, kimlerin himayesinde çıkarıldığı hala muammadır. Gizemini korumaktadır. TSK ‘da ki  kriptolar,  gizli yapılanmalar   ve  15 Temmuz  kalkışmasının planları  Adil Öksüz denen vatan haini  ele geçirilirse  ortaya çıkar   Almanya’da olduğu iddia edilen Adil Öksüz bulunur, yakalanır, ortaya çıkarılırsa, 15 Temmuz kalkışmasının bilinmeyen birçok yönü ortaya çıkar. 

15 TEMMUZ KALKIŞMASININ SİYASİ AYAĞININ ORTAYA ÇIKMASINI AKP ENGELLİYOR

Açıklan(a)mayan Bir Olay; ‘Allah’ın lütfu  15 Temmuz’” 15 Temmuz kalkışmasının ardından bazı noktalar ise aydınlatılmadı. Kalkışmanın olacağının önceden haber alınmasına karşın bunun neden önlenemediği karanlıkta kaldı. 15 Temmuz 2016 kalkışmasında halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. TSK ile ilgili, MİT ile ilgili siyaset ile ilgili, özellikle siyasi boyutu nasılsa bir türlü ortaya çıkarılamıyor.

Tüm darbelerin, kalkışmaların mutlaka siyasi ayakları da vardır.  15 Temmuz kalkışma girişiminin siyasi ayağı daha ortaya çıkarılamamıştır. Kalkışmasının kimler tarafından organize edildiği hususunda birçok soru işareti hala şüphe sebebidir. 15 Temmuz kalkışmasının siyasi uzantısı, henüz açıklığa kavuşmuş bir mesele değildir.

Darbe girişimini araştırmakla ilgili  TBMM’ de  bir komisyon, 9 gün içerisinde Bakanlar Kurulu'nun emri ile kuruldu. Muhalefet partilerinin de üye verdiği 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 4 ay 15 gün süren bir çalışmanın ardından 637 sayfalık bir rapor kaleme aldı. Raporun hazırlanması için 141 tanığın ifadesi alındı. Ancak, ifadesi alınanlardan çok alınmayanlar konuşuldu. Gecenin kilit iki ismi Hakan Fidan ve Hulusi Akar da komisyon önünde sözlü ifade vermedi. Akar'a on soru yazılı olarak gönderildi. Fidan ise 38 sayfalık bir rapor ile komisyona bilgi aktardı.

15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin rapor yayınladı. AKP’nin hâkim olduğu TBMM 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu, darbenin siyasi ayağının tespit edilmediğini açıklamıştır.

 Cemaatin AKP ile iktidar ortaklığına değinilmemiş, bu anlamda kalkışmanın siyasal ayağına yönelik de bir karartma yapılmıştır. Bu soruşturma kapsamında kalkışma gecesinin karanlıkta kalan yönlerinin aydınlatılmasına yönelik muhataplarla görüşmeler yapılmamıştır. Bu anlamda Meclis Araştırma Komisyonu, darbe girişimi ve Gülen cemaatinin niteliği, ilişkileri ve eylemleri hakkında gerçek bir hesaplaşmanın önünü açacak bir soruşturma yerine, darbe girişimini iktidarın belirlediği sınırların içine hapsetmiştir.

15 Temmuz girişimine yönelik yürütülen soruşturmalar sonucunda, kalkışma girişiminin açığa çıkartılması bir yana pek çok yönüyle girişim karartılmaktadır. Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapor öncelikle girişiminin hem tarihi arka planını hem de güncel ilişkilerini ortaya koymak bir yana, onları çarpıtmaktadır.

15 Temmuz darbe komisyonu raporu, tamamen taraflıdır. Kamuoyu gerçeklerin gizlenmesinden rahatsız oldu. AKP kendini temize çıkarmak için tamamen Meclis komisyon raporunu kendi istediği gibi yazdırmıştır. Bu komisyon, gerçekleri, kalkışmayı saklama, AKP’yi aklama komisyonudur. Darbe araştırma komisyonuna hâkim olan AKP, 15 Temmuz kalkışmasının ortaya çıkmasını ve hakikatin bilinmesini engellemiştir. Açığa kavuşturulmamış, üzerinde şüphe bulutları olan konular var.

Siyasal iktidarın başından beri kalkışmayı, bütün gerçekliğiyle ve çıplaklığıyla açığa çıkarma gibi bir niyetti yoktu. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu değil, kapatma komisyonudur. AKP – Gülen işbirliğinin ortaya çıkmasından korktular. 15 Temmuz girişiminin üzerinden 4 yılı aşkın zaman geçti. Ancak bugüne kadar bu kalkışmanın kaynağı, arkasındaki zihniyet ve ortaya çıkmasına neden olan koşullara ilişkin gerçek bir hesaplaşma yaşanmadı. AKP, kendisine dokunabilecek noktaları ise karartmakta ve saklamaktadır .AKP’nin  amacı gerçekleri ortaya çıkarmak değil. Fakat gerçekler uzun süre bastırılamaz, gizlenemezler. Hakikati öldürmek mümkün değildir.

Darbe girişimi sonrası hararetli bir istihbarat zaafiyeti tartışması başladı. "MİT ve TSK bu darbe girişiminin istihbaratına neden önceden sahip değildi?" ilk yöneltilen sorulardan biri oldu. Bu soruya TSK ve MİT cephesinden gelen iki farklı yanıt var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Gülen yapılanmasının darbe girişiminde bulunabileceğine dair daha önce istihbarat paylaşımında bulunduklarını söylüyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ise komisyona gönderdiği cevaplarda darbe girişimini "pek çok kimsenin beklemediği bir durum" olarak niteliyor, Bu araştırma komisyonuna 2 kişi gelmedi. Birisi,  MİT Müsteşarı. Diğeri  dönemin Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar.  Akar ve Fidan komisyona davet edilmelerine rağmen gitmediler. Erdoğan bu iki kilit ismi TBMM’ye göndermediği gibi komisyonu fiilen kapattı. Hulusi Akar ve Hakan Fidan'ın TBMM'de kurulan 15 Temmuz'u Araştırma Komisyonu'nda dinlenmesine neden izin verilmedi?.. Tüm eksikliklerine rağmen Komisyonun raporu neden yayınlanmadı?

15  TEMMUZ’UN  HTS  KAYITLARI AÇIKLANSIN  

15 Temmuz kalkışmasıyla  ilgili  karanlık noktalar hâlâ aydınlatılmayı bekliyor. 15 Temmuzla ilgili şüphe bulutları kaldırılmalı. 15 Temmuz sisi nasıl dağıtılır? Karanlıklar  nasıl aydınlanır? Devlet’e sızmış,  kalkışmada kilit rol oynayan  kriptolar nasıl ortaya çıkarılır?  Adil Öksüz gibi vatan  hainlerini kim korudu?  kim himaye  etti?  kimler sakladı?   kimler  dışarı çıkarttı?   Bütün bunlar karanlıkta kalan o geceyle ilgili hususların ortaya çıkarılmasıyla olur. Önce,  15 Temmuz gecesi, o karanlık  gece ile ilgili  HTS  kayıtları  açıklanmalıdır.

Neden 15 Temmuz gecesinin HTS kayıtları açıklanmıyor? HTS kayıtları devletin elinde, MİT’in de elinde.  Bu kayıtlar ortaya döküldüğünde o karanlık gece ile ilgili çok şey aydınlanır.  Erdoğan’ın, “açıklandığı zaman zaten artık kel görünecektir” dediği HTS kayıtlarının açıklanmasının tam zamanı değil midir?.

Kim kalkışma teşebbüsünde bulunan hainlere destek verdi. Kim bunlarla irtibatlıydı?. Kim kahramandı?  Kim  haindi?  Siyasal iktidarın, siyasilerin, sivil ve askeri bürokrasinin  o  karanlık  gecede  neler yaptıkları, nasıl bir tavır aldıkları, kimlerle görüştükleri, nerelerde oldukları, nerelere saklandıkları, HTS kayıtları açıklanırsa ortaya çıkar.  15 Temmuz’a giden sürecin gün görmemiş bölümleri iler de  mutlaka  aydınlanacak ve ortaya çıkacaktır.

KALKIŞMAYI FIRSATA ÇEVİRDİLER. OTORİTER REJİİM KURMAYA ÇALIŞIYORLAR

15 Temmuz 2016 hain kalkışma girişimini fırsata çeviren, kendi iktidarını güçlendirmek için kullanan bir AKP iktidarı var.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, kalkışmanın yaşandığı 15 Temmuz 2016 gecesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Şu anda bu çıkış, bu hareket Allah’ın büyük bir lütfu. Bu tertemiz olması gereken TSK’nın temizlenmesine vesile olacak bir harekettir” demişti.

Erdoğan, 15 Temmuz 2018 tarihli Hürriyet gazetesinin 15 Temmuz ekinde yer alan yazısında “16 Nisan halk oylaması ve 24 Haziran seçimleriyle Türkiye’yi yeni bir yönetim sistemine kavuşturduk” ifadeleri, kalkışmadan kimlerin siyaset olarak faydalandığını göstermektedir.

Binali Yıldırım ise katıldığı bir programda 'Bugüne kadar hoşunuza gitmeyen, sizi en çok zorlayan proje neydi?' sorusuna gülerek “Yani hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz. Keşke olmasaydı” diyerek gülerek cevap vermişti.

Kalkışmadan Erdoğan ve AKP iktidarının önceden bilgisi olduğu iddiaları da kamuoyunda dile getirilmektedir. Gerçi Erdoğan kalkışmayı, “sır küpüm” dediği Hakan Fidan’dan değil “eniştem Ziya’dan” öğrendim diyor.  

Bugün "15 Temmuz'dan kim faydalandı?" sorusuna verilecek cevap bellidir! 15 Temmuz kalkışması olmasaydı, Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında parti devleti inşa edilemezdi. Adına ‘Başkanlık Sistemi’ denilen antidemokratik bir sisteme geçilemezdi.

15 Temmuz kalkışmasının karanlıkta bırakılmak istenen yanlarına dair sorular sormamız, boşa değil.  15 Temmuz, iktidarını kaybetmek üzere olan AKP'yi kurtarmış, bir de rejim değişikliği yapma fırsatı vermiştir. 15 Temmuz kalkışması, Türkiye için bir ‘felaket’ oldu; ancak bu felaket, demokratik parlamenter sistemi ortadan kaldırmak için bir ‘fırsat’ olarak kullanıldı. 15 Temmuz, Erdoğan'ın kendi deyişiyle, Allah'ın bir lütfu oldu. Çünkü eli güçlendi.  Türkiye'de otoriter rejim inşa etmeye çalışan iktidar partisi, 15 Temmuz kalkışmasını bunun için bir fırsata çevirdi.

15 Temmuz’la gerçek anlamda hesaplaşmayan bir iktidar var Kimler devletin kılcal damarlarını ele geçiren Gülenizmin en büyük müttefiki olmaktan dolayı suçludur? Kimse Gülenist yapının Türkiye’de kalkışma-darbe yapmaya soyunacak kadar güçlenmesinin sorumluluğunu, başkalarının üzerine yıkarak kurtulamaz.  Kriminal bir yapıya dönüşen cemaatin/ gülenist hareketin kimler tarafından el bebek gül bebek semirtildiği açık ve nettir. AKP iktidarının Fethullah  Gülen’le ve cemaatle ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp, enine boyuna tahlil edilmelidir.

 15 Temmuz'un kahraman şehitlerini rahmetle anıyoruz. Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun!

Editör: TE Bilişim