Sevgili okurla bugünkü yazımda, son günlerde kamoyu nezdinde yoğun bir şekilde tartışılmakta olan bir konu olan Osman Kavala ve büyükelçiler meselesini irdeleyeceğim.

Büyükelçi kimdir?!

Bir ülkenin başka bir ülkedeki en üst düzey temsilcisi olan diplomat'tır.

Büyükelçiler, görevli bulundukları ülkede, vatandaşı oldukları ülkenin devlet başkanı'nı temsil eder.

Büyükelçi, nezdinde görevli bulunduğu ve akredite edildiği ülkelerde kendi ülkeleri adına Cumhurbaşkanını veya Devlet Başkanını temsil eder. Büyükelçi, görev yaptığı ülkede büyükelçiliğe bağlı tüm birimlerin amiridir.

Büyükelçilerin bulunduğu bina, kullandıkları araçlar kendi ülkelerinin toprakları sayılırlar.

Büyükelçinin Görevleri Nelerdir?

Büyükelçi olarak görevlendirilen kişilerin ilk ve en önemli görevi ve amacı iki ülke arasında ilişkilerin sakin ve stabil kalmasını sağlamaktır.

Ayrıca diğer ülkelerde ikamet eden veya turistik seyahat iş gibi sebeplerden dolayı bu ülkeyi ziyaret eden vatandaşlarının sorunlarını tespit etmek, bu sorunlara çözüm bulmak da büyükelçilerin görevleri arasında yer almaktadır. Buna göre ilk tespit edilmesi gereken husus, büyükelçilerin bulundukları ülkelerin içişlerine karışmak gibi bir görev ve yetkileri bulunmamaktadır.

Önemle belirtmek gerekir ki, büyükelçiler atandıkları ülkenin yetkili makamların (devlet başkanı-hükümet) emir ve talimatları ile hareket eder, onlardan bağımsız ve/veya onların iradesine aykırı bir girişim içinde olmazlar/olamazlar.

Osman Kavala Kimdir ?

2 Ekim 1957 tarihinde Paris’te dünyaya gelen Mehmet Osman Kavala, Türk iş insanı, insan hakları savunucusu ve hayırseverdir. 1990'ların başından beri birçok sivil toplum kuruluşuna destek veren Kavala, 2002'den beri kar amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak faaliyetlerini sürdüren Anadolu Kültür'ün kurucusu ve yönetim kurulu başkanıdır.

Babası Mehmet Kavala'nın 1982 yılında vefat etmesinin ardından, Kavala Grubu'nda yönetici olarak çalışmaya başlayan Osman Kavala, İletişim yayınlarının kurucuları arasında yer aldı.

Kavala’ya İsnad Edilen Suçlar Nelerdir ?!

Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinde tutuklandı. Gezi Parkı olayları, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 17-25 Aralık kumpasları ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklanan iş adamı Osman Kavala, Gezi Parkı olaylarının yöneticisi ve organizatörü olmakla suçlanıyor.

Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinde tutuklandı. Kavala, halen cezaevinde bulunuyor.

Kavala, 2013 yılı mayıs sonu-haziran ayı başında meydana gelmiş olan Taksim Gezi Parkı olaylarının yöneticisi ve organizatörü olmakla suçlanıyor. Anlaşıldığına göre suçlamada, Gezi hadiseleri, devleti ve hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye yönelik bir ayaklanma olarak gösteriliyor ve FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP-C, MLKP gibi tüm terör örgütlerinin bu gösterilere katıldığı ileri sürülüyor.

Bu durumda Osman Kavala, söz konusu terör örgütlerinin hükümeti devirmek amacıyla başvurdukları bir ayaklanmanın yöneticisi ve organizatörü olduğu gibi bir iddiaya maruz kalmış oluyor.

Kavala’nın Hukuki Süreci;

Osman Kavala, 18 Ekim 2017’de İstanbul’da gözaltına alındı.

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312. maddesinde düzenlenen ‘Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek’ ve TCK’nin 309. maddesinde düzenlenen ‘Cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek’ suçlamaları yöneltiliyordu.

Kavala, aynı suçlamalarla tutuklandı.

Kavala’nın tutuklanmasından sonra aynı soruşturma kapsamında 18 Kasım 2018’de akademisyen, film yapımcısı ve sivil toplum çalışanı başka kişiler de gözaltına alındı.

Gözaltılardan sonra suçlamanın Gezi Parkı eylemlerine destek vermek olduğu ortaya çıktı. Gözaltına alınanlardan sivil toplumcu Yiğit Aksakoğlu tutuklandı, diğer kişiler serbest bırakıldı.

Kavala tutukluluğunun ikinci ayında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM), sekizinci ayında da AİHM’e başvurdu.

AİHM, Kavala’nın dosyasının öncelikli olarak değerlendirilmesi talebini kabul etti.

İddianamede, 16 kişinin Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak ‘cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs’, ‘kamu malına zarar vermek, ibadethanelere ve mezarlıklara saygısızlık’, ‘tehlikeli maddelerin yasadışı yollardan edinilmesi’ gibi suçlarla ağırlaştırılmış müebbet ve 2 bin 970 yıl hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

İddianamede suçlamaya delil olarak gösterilen telefon tapeleri ve raporlar, ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında tutuklanan Emniyet mensuplarınca hazırlanmıştı. Bu gerçeğin ortaya çıkmasından sonra savcılık ‘delillerin yeniden kıymetlendirildiği’ açıklamasını yaptı.

AİHM, 10 Aralık 2019’da Kavala’nın başvurusuyla ilgili hak ihlali tespitinde bulundu.

Kararda, Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklandığı belirtilerek derhal serbest bırakılması gerektiği kaydedildi.

AİHM’in kararından iki hafta sonra 24 Aralık 2019’da davanın dördüncü duruşması görüldü.

Mahkeme, AİHM kararının kesinleşmediği gerekçesiyle tahliye talebini reddetti ve oybirliğiyle Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verdi.

Burada tespit edilmesi gereken önemli bir husus, hak ihlaline ilişkin kararın ‘hukuki himaye’ niteliğinde olduğu, bu nitelikteki kararların uygulanması için kesinleşmesinin gerekmediğidir. Aksine bir düşünce ve kabul şekli hukuki himayenin değersiz ve işlevsiz bırakılması sonucunu benimsemek olur.

Bu yönüyle mahkemenin kararı uygulamama gerekçesinin hukuken doğru ve yerinde olmadığını düşünmekteyim.

İstenmeyen Adam !

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46 maddesine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları uygulanmak zorundadır. Hal böyle olunca, "hiçbir işimize karışamazsınız" denilmesi son derece zorlaşır.

Kaldı ki, 2004'te anayasamızın 90. maddesinin sonuna eklenen bir protokolle insan haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmalar milli yasalara göre önceliklidir.

Tüm bu gerçekler ortadayken "bizim içişlerimize karışamazsınız" demek doğru değil. Evet, büyükelçilerin girişimi yanlıştır. Eleştiri yapılacaksa ilgili ülke ve/veya hükümetlere yapılmalıdır. Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz üzeree büyükelçiler, tayin edildikleri ülkelerin / hükümetlerinin talimatlarıyla hareket ederler.

Büyükelçiler Gönderilebilir mi?

Uluslararası hukuka göre hükümetler görev yapan büyükelçileri, "İstenmeyen Adam’’ (Persona non grata) ilan edilebilir. Bu yöntem daha çok Casusluk isnadı/şüphesi durumlarında başvurulan ve bireysel bir uygulama şeklidir.

Bu yüzden ben 10 büyükelçinin birden istenmeyen adam ilan edilip sınır dışı edileceğine pek ihtimal vermiyorum.

Viyana Konvansiyonu’nun ilgili maddelerine göre, diplomatın bulunduğu ülke, önceden haber vermeksizin bir diplomatı istenmeyen adam ilan edebilir.

İstenmeyen adam ilan edilen diplomatlar genelde ülkeleri tarafından geri çağrılırlar.

İstenmeyen adam yönteminin işletilmesi çoğu durumda anlaşmazlığın olduğu ülkeden/ülkelerden de aynı şekilde bir yanıt gelmesini doğurabilir.

Peki Büyükelçiler İç Siyasete Karışabilir mi?!

Büyükelçiler yada ülke temsilcileri genelde iki ülke arasındaki uyuşmazlıklarda, yapılacak ticaretlerde ve kendi ülkeleri ile vatandaşlarını ilgilendiren konularda söz sahibi olabilirler.

Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye’de yargıya olan güven gün geçtikçe azalmaktadır.

AİHM’nin kararlarının Türkiye anayasal bir bağlayıcılığı bulunmaktadır. Şüphesiz AİHM’nin Türk mahkemelerinin yerine geçerek karar vermesi mümkün değildir. Ancak AİHM’nin kararlarının sadece tazminat şekliyle sınırlı olduğunu söylemek ve böyle bir kabul şeklini benimsemek de mümkün değildir!

Yukarıda vurguladığım üzere hukuki korunmaya-himayeye ilişkin kararların derhal uygulanması gerekir. Uygulama için bu kararların kesinleşmesinin beklenmesi gerekmez.

Türk yargısı tarafından göz altında tutulan veya hapis cezası almış kişilerin yargı karşısında suçsuzluklarını ispat etmeleri gerekmektedir.

AİHM kararlarının uygulanmamak suretiyle yok sayılması ülkemizde adaletin ve hukukun temelden sarsıldığı gibi bir algıya sebebiyet vermektedir. Bu bağlamda, ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçiliklerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını talep etmiştir.

Olayın geldiği nokta itibariyle ilk düğmenin doğru iliklenmesi kapsamında ilk vurgulanması gereken husus, yabancı ülkelerin ve/veya temsilcilerinin Türkiye Cumhuriyetinde yargıya, siyasete veya iç işlerine kesinlikle karışmamaları gerektiği ve karışamayacaklarıdır.

Ancak, esas olması gereken bu tür durumlara sebebiyet verilmesinden kaçınılmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu açıklamalar çerçevesinde uygulanması düşünülen ‘istenmeyen adam’ ilan edilme müeyyidesinin ölçülülük ilkesi çerçevesinde tartışmalara sebebiyet verebileceği ve bu kişilerin yok sayılmasının beraberinde daha ağır bir sonuçlar getirebileceği ihtimalinin de gözardı edilmemesi gerekir. En önemlisi de, hukuk ve adalet sistemimizin tüm dünya nezdine ağır bir tahribata maruz kalması olacaktır.

AİHM Kararı nedir ?

AİHM, 10 Aralık 2019 tarihli kararında, Kavala'nın "makul şüphe olmadan, siyasi nedenlerle tutuklanması ve bireysel başvurusunun makul sürede incelenmemesini" gerekçe göstererek, bu durumun hak ihlali olduğunu belirtmişti.

AİHM’nin kararı üzerine yargı sistemimiz (Osman Kavala’nın yargılandığı mahkemenin) tarafından yapılması gereken, makul şüphenin, somut delillerin makul yargılama süresi içerisinde ortaya konulması ve mevcut delillere göre bir karar verilmesidir. Zira, aksi takdirde bizzat yargılamanın kendisi cezalandırma gibi olacaktır.

AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraf olan tüm devletler için AİHM kararlarının bağlayıcı olmasına yönelik adım atabiliyor.

Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde 2010 yılında yapılan değişiklik ile AİHM kararlarını yerine getirmemekte ısrar eden bir devleti AİHM'e şikayet edebiliyor.

Bu sistem kararları yerine getirmeyen devletler üzerinde hukuki olduğu kadar siyasi bir adım anlamına da geliyor.

AİHM Kararları Uygulanmasa (Yok Sayılırsa Neler Olur ?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının muhatabı imzacı devletler olup devletler AİHM’nin kararların gereğini yerine getirip, kararları infaz etmekle yükümlüdürler. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararların icrasını izlemek; özellikle de, başvuranların uğradıkları zararlara karşılık kendilerine verilmesi öngörülen tazminat miktarlarının ödenmesini sağlamakla görevlidirler.

AİHM kararları, taraf ülkeleri bağlamakla beraber, elbette bu kararlara uymamak da bir seçenektir. Ancak, sonuçlarına katlanmak koşuluyla!

Eğer ki, AİHM kararları “yok sayılırsa”, o zaman Avrupa kurumları da, söz konusu ülkeyi “yok saymaya” başlar. Hiç şüphe yok ki başka birtakım yaptırımlar da uygulayabilir.

Gelinen noktada eğer sözü geçen 10 büyükelçi istenmeyen adam ilan edilip sınır dışı edilecek olursa ne olur?!

Bahsi geçen 10 ülke bizim büyükelçilerimizi çağırıp nota verebilirler,

Hukuk sistemimize güven azalabilir,

Ülkeler arası ticarette birtakım sıkıntılar ortaya çıkabilir,

Finansal açıdan sıkıntılı dönemden geçen ülkemizde finansal yaptırımlar eklenebilir,

Bu on ülkeye gitmek isteyen vatandaşlarımızın birtakım sebeplerden ötürü önleri kesilebilir,

Ülkemize ziyarete gelen yabancı ülke vatandaşları da bu durumdan etkilenebilir. Bu durum aynı zamanda turizm gelirlerinin azalması sonucunu doğurmak suretiyle sürekli yükseliş eğiliminde olan döviz fiyatlarının daha da yükselmesine etki edebilir.

Umarım tüm bu olumsuzluklar gerçekleşmez ve mevcut durum en az zarar ve hasarla atlatılır.

Kalın sağlıcakla,

Prof.Dr.Seyithan Deliduman

Editör: TE Bilişim