Maliye bakanı Nebati yabancı yatırımcılara konuşurken ;"Türkiye'de yatırım yaparken, önlerinde hiç bir engel olmayacağını, mevzuat ve bürokrasiden korkmamalarını, arkalarında Cumhurbaşkanının olacağını, hemen mevzuatı değiştirebileceklerini" söylüyor.

Bu sözlerin tercümesi, "bizde yasa ve hukuk yok, bir kişinin iradesi var" demektir. İşte partili başkanlık sistemi tam da budur. Yasa ve yönetmeliklerin tek adam iradesinin altında eridiği, keyfiliğin hukukun üzerinde olduğu bir sistem.

Türkiye niye yatırımcı çekemiyor, sorusunun cevabı da bu sözlerde yatıyor. Sermaye dünyanın her yerinde kurum ve kurallara yaslanmak ister. Çünkü yatırımcıya nelerle karşılaşıp, nelerle karşılaşmayacağını gösteren yasalardır. Keyfiliğin olduğu yerde, yasalar ne yazarsa yazsın yatırımcı hangi sürprizlerle karşılaşacağını bilemez.

Bu, bizde kural yok, olanı da sizin istediğiniz hale getiririz tavrı otokrat yönetimlerin ortak tutumudur. Devleti her hale müsait duruma getirmenin yatırımcıya güvence vereceği düşünülür. Oysa yatırımcıyı ürküten, korkutan da budur.Kuralsızlığın kural halini aldığı toplumlarda hiç bir teşebbüsün güvencesi yoktur. "Ben yaptım oldu" zihniyeti devletin kişiselleştirilmesine, keyfiliğin kuralları aşmasına, netice olarak hukuki güvencenin ortadan kalkmasına neden olur.

İktidarla muhalefet arasındaki mücadelede de aynı kuralsızlığı görmek mümkündür. Bir tarafta devleti örselememek için kendini kurallara bağlı hisseden bir muhalefet, öbür tarafta kendini hiç bir hukuki bağla sınırlamayan bir iktidar. Bu muvazenesizlik gittikçe derinleşen ekonomik krize rağmen muhalefetin niçin yavaş büyüdüğünü, ötekinin niçin yavaş eridiğini gösteren unsurlardan biridir.

Bir boks maçı düşünün, boksta avuç içi vurmak, belden aşağı yumruk savurmak, arkadan darbe vurmak, el dışında uzuvları kullanmak yasaktır. Ringte iki boksör var, biri tüm kurallara uyarak sadece yumruklarını kullanırken, öteki elini, ayağını, başını tüm vücudunu kullanabiliyor. Biri nizami yumruklar atarken öteki avuç içi, arkadan, belden aşağı he türlü yumruk atabiliyor. Bu yetmiyor, rakibini alt etmek için bir de eldivenlerinin içine taş koyarak vuruyor. Böyle bir durumda nizami dövüşen ne yapar? Ya yenilir, ya yenilgi gibi bir galibiyet alır. Muhalefetin zorluğu burada yatıyor.

AKP, gücü ele geçirdiğinden beri gayri nizami siyaset yapıyor. Rakiplerine çamur atıyor, suçluyor, tehdit ediyor,kendi yaptıklarını onların üzerine atıyor.Mesela bir AKP'li Fethullah Gülen'i övmüş, yanına gitmiş, elini öpmüş, birlikte fotoğraf çekmiş olabilir. Bu hiç bir zaman sorun olmuyor. Ama bir muhalif bırakınız el öpmek, bu yapının suyunun suyuna bulaşmış yahut sadece önünden geçmişse, o muhalefet hemen gayri meşru ilan edilip kriminalize edilebiliyor. İktidara, bırakın PKK'yı övmek onunla halvete girmek bile gayet normal iken, muhalefet bundan fersah fersah kaçmaya çalışırken suçlanabiliyor. Hukukun askıya alındığı yerde, suçu yasalar değil, gücü elinde bulunduranlar belirler.

Bakan Nebati'nin yabancı yatırımcılara söylediği budur: Bizde kural yok, biz kuralları siz nasıl isterseniz öyle yapacağız.Aslında artık bizde devlet de yok, devlet adı altında bir kişi var, ona da para getirmeniz şartıyla her türlü düzenlemeyi yaptırabiliriz, diyor. Bir devlet adamından çok komedyene benzeyen bay Nebati, yatırımcının bu tavırdan kaçacağını, gelecekse de vazgeçeceğini göremiyor. Hukuk bu kadar devre dışı bırakılmasaydı ne Nebati gibi bir bakan, ne de bu kadar derin bir ekonomik kriz olurdu.