Ülkenin içinde bulunduğu bu zor ve Türkiye adına bir tane dahi dost denecek bir ülkenin olmadığı bu dönemde iç çekişmelerin kimseye fayda sağlayamayacağı aşikar bir durumdur.

Bırakalım kardeşim bir birimizi yemeyi, birbirimizi dövmeyi.

Tarihi okuyanlar iyi bilirler, Türk milleti ne zaman etle tırnak gibi bir olmuş tarihi akışı değiştirmiş, ne zaman tefrikaya düşmüş iç çekişmelerin esiri olmuş bölünmüş parçalanmış ve düşmanın oyuncağı haline gelmiş ve bu paralelde çağ açıp çağ kapatan da Türk milleti olmuştur.

Malazgirt’le Anadolu’ya hükmeden, Çanakkale ile Anadolu bizimdir ilelebet kalacak diyen de Türk milletidir. Ama bu başarılar Tarihe altın harflerle yazılırken, “biz” duygusuyla hareket edildiğini de kimsenin unutmaması gereken bir unsur olduğunu bilmemiz gerek.

Sen Türk’sün sen Kürt’sün, sen Arap’sın vb gibi söylemlerle etnik milliyetçilik noktasına çekmeye çalışan iç ve dış mihraklara karşı safımızı netleştirmemiz lazım. Tıpkı Anadolu halkının kurtuluş mücadelesi yıllarında İngiliz, Fransız ve Yunan halkına karşı Atatürk’ün önderliğinde birleşerek Kuva-i Milliye ruhunu oluşturarak Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atması gibi.

Bu arada kastettiğim durumdan sakın kimse ırkçılık yapıyor gibi bir anlam çıkarmaya çalışmasın.

Anlatmak istediğim Misakı Milli Sınırları içerisinde 80 milyonla birlikte Türkiye halkı, Türk halkı olma bilincini idrak etme durumudur. Zaten Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’te demiyor mu “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye.

Bu kapsamda meselenin ‘ırkçılık’ olmadığı gerçeğini unutmayalım. Türk olmaktan da Türküm demekten de utanmayalım. Unutmayalım ki, Biz Çanakkale’de, Sakarya’da, İzmir’de, Dumlupınar’da omuz omuza savaşmış bir ecdadın torunlarıyız. İster Türk ol, ister Kürt veya Çerkez, Laz, Gürcü, Abaza hiç fark etmez.

Hepimiz bu coğrafyanın çocuklarıyız hepimiz kardeşiz. Bizim Türkiye Cumhuriyeti’nden başka vatanımız da gidecek yerimiz de yoktur.

İşte tam da bu yüzden varlığını Türk varlığına armağan etmekten de çekinme kardeşim. Mesele ‘ırkçılık’ değil, mesele tarihle kavga etmek, mesele Osmanlı, mesele Atatürk, mesele Türkiye Cumhuriyeti, mesele seçim, mesele sandık, mesele oy…

Oku, sorgula, irdele, araştır ve aklın yolu, hakkın adaletin ve doğrunun yolu ne ise vicdanına hükmederek hareket et.

Ancak “Türküm” demenin idrakini, muhtaç olduğu kudreti, damarlarındaki asil kanda bulanlar anlayabilir. İşte tam da bu yüzden; Türküm, doğruyum, çalışkanım ve bir kez daha haykırıyorum “Ne mutlu Türküm Diyene”

Sonuç olarak, biz duygusunu yurt içinde ve yurt dışında Dünyaya ispat etmek için, dikkate almamız gereken tek gerçek var, ülkemizin kurucusu ulu önder Mustafa Kelam Atatürk’ün, bölge merkezli dış politikada uygulamış olduğu stratejiyi iyi okuyup, buna sahip çıkıp, bu paralelde ülkemizi ilgilendiren bölgesel stratejilerin geliştirilmesi ve devreye sokulması gerçeğini iyi okumamız gerekmektedir.