Her pazar evimde kahvaltı yaparken o dakikalarda kapı zilinin çalmasını artık önemsemiyorum, alışık olduğumdan dolayı kimin geldiğini biliyorum; kahvaltı masasından kalkıp, tencerelerin olduğu mutfak dolabına doğru yol alıyorum. Bu sırada kapıdakine yine de ses ediyorum “şimdi geliyorum” diye. Dolaptan büyükçe bir tencereyi alıyor ve artık kapıya doğru gidiyorum ve açıyorum mutlu mesut. İki insanın dostane ve sıcak karşılaşmalarında veya yanyana gelmelerinde sarf edilen nezaket kelimelerini özenle seçerek sütçü Mevlüt’ü selamlıyorum; hal hatır sorarak da kapı önü sohbeti yapıyoruz bir iki dakika.

Bizim sütçü Mevlüt iyi insandır. Ekmeğini taştan çıkarır doğrusu. Aslında işi gerçekten zor; ebeveynlerin çocuklarıyla gönülden ilgilendiği gibi o da mandırasında büyükbaş küçükbaş demeden hayvanlarını besliyor, gözü gibi bakıyor, onlar hastalanınca garibim o da üzülüyor.

Bir defasında yine bir pazar günü rutinimizde kapıyı açtığımda kendisini üzgün ve biraz da bitkin gördüm ve sordum neyin var diye. “Canım sıkkın ağabey” dedi dudakları titreyerek, biraz da ağlamaklı aktı akacak. Meğerse beneklim dediği ve en çok sevdiği ineğini kaybetmiş, ölmüş zavallı. Hangi söz yarasına merhem olacaktı ki o anda deyivereyim. Sustum kaldım öylece sanki büyülenmiş gibi. Ne diyeceğimi de bilemedim açıkçası, acaba başın sağ olsun mu denirdi hayvanı ölen birisine yoksa onun gibi bir şey mi? Yavan ve sığ bir şekilde “üzülme Mevlüt” demekle yetinmek zorunda kaldım. Hayvanları çocuğuydu, gözü gibi bakıyordu fukara.

Kapı önü sohbetinden sonra koca tencereye 5 kilo sütü doldurmaya başladı; maşallah o da ne güzel dökülüyordu tencereye güle oynaya. Veda vakti gelince parasını verip uğurladım teşekkür ederek. O da “sonraki hafta yine görüşürüz ağabey” diyerek uzaklaştı kapı önünden başka binalara gitmek için. Eli öpülesi rahmetli anneannem çocukluğumda ne çok kızardı bana iç şu sütü, ye şu yoğurdu diye; çocuk aklı işte zoraki içerdim, yerdim de. Eski toprak tabii biliyor doğal ve sağlıklı olanı. Hakkı var zaten, demiyor mu doktorlar ilk 6 ay anne sütü önemli diye. Hakları ödenmez bizimkilerin, ne sütü ne de yoğurdu eksik ettiler benden… Ne ilk 6 ayı, sittin sene bile olsa içilir, içilmelidir.

Ne mutlu ki bilim insanları var, iyi ki doktor, hemşire, liyakat sahibi işin ehli olan insanlar var. Vallahi hakları ödenmez işinde ehil olanların, özellikle de sağlıkçıların. Sürekli demiyorlar mı ilk 6 ay anne sütünün çocukların fiziksel gelişiminden de öte zihin gelişimleri için pekâlâ önemli olduğunu. Diyorlar evet. Diyorlar da, anlayana…!

Korona belası kasıp kavuruyor dünyayı haliyle ülkemizi de, devletler halkının bu salgına yenik düşmelerini önlemek için mecburi tedbirler alarak mücadele ediyorlar. Kimi ülke, halkının kapılarını zincirliyor dışarı çıkmasınlar diye, kimi ülkeler de bölgesel sokağa çıkma yasağı veya karantina uygulamaları getiriyor. Bize de düşen görev, bu salgını ve virüsü yenmek için devletimizin koyduğu kurallara azami ölçüde uymak ve mecburi haller dışında dışarı çıkmamak. Eğer ihtiyacımız dâhilinde çıkmamız gerekiyor ise de, sosyal mesafeyi göz ardı etmeden iş ve işlemlerimizi halletmek. Ancak bu şekilde salgından uzak durabiliriz. Tedbiri elden bırakmadan yaşantımıza devam etmeliyiz.

İşte durup düşünüyorum da yok gene olmuyor, vallahi de olmuyor. Devletimizin tavsiyelerine kulak asmadan, evde kal çağrısına uymadan yine elimiz cebimizde güzel havayı fırsat bilerek dışarda geziyoruz, spor yapıyoruz, sarmaş dolaş halay çekip virüs bize bir şey yapmaz diyoruz. Maalesef bu salgının ve virüsün ne kadar tehlikeli ve kolay bulaşıcı olduğunu idrak edememişiz. İdrak edememişiz diyorum, demek ki sorumsuz, düşüncesiz bir takım kimse ilk 6 ay anne sütünü yeterince alamamış, zihinsel gelişimlerini henüz tamamlayamamışlar. Bu cehalet timsali bireyler bizi de tehlikeye atıyorlar.

Bakıyorsun etrafa her şeyi çok bilen, yatları kotraları olan özel yurdum insanı da sahilde geziyor lüks güneş gözlüğü ve şapkasıyla. Sosyoekonomik açıdan geri olan vatandaşımızın da birçoğu geziyor bomboş virüs bana bir şey yapmaz edasıyla. Toplumumuzun büyük bir kısmı demek ki zihinsel olarak gelişimini tamamlayamadı henüz. Hadi ilk 6 ay anne sütünü yeterince kaliteli alamadın diyelim. Ama sonrasında okuma, kendini geliştirme, düşünme gayreti içine de mi girmedin ey cahil ve asalak... Peki ya sen... Okumuş, aydın, ben bilirim, şu kadar üniversite bitirdim diyerek böbürlenen ukala dümbeleği… Bu tiplere tam yerinde bir laf bırakmak gerekiyor. “Okumak cehaleti alır eşeklik baki kalır”. Fakirinden zenginine, toplumun her bir ferdine… Uyun kurallara, zorunlu olmadıkça gitmeyin oraya buraya. Zorunlu olmadıkça çıkmayın anlamıyor musunuz? Beyin gelişiminizi desteklemek için 6 ay değil 60 yıl da olsa vız gelir tırıs gider size! Bu pazar Mevlüt gene gelecek bize, isteyen olursa tavsiye ederim sütünü tam yağlı, güzel!

Evde kal…