M. Ali ALTINDAĞ

[email protected]

"EN YIKICI TERÖR ÖRGÜTÜ!" GAFFAR OKKAN’I C-TİMİ ÖLDÜRDÜ

Evet, sevgili okurlar!

Dün yanlış değilsem saat 14:00 sularındaydı, Cihan Haber Ajansı’ndan internet sitelerine verilen 3 sayfadan ibaret bir haber yayınlandı. Haberin başlığı çok dikkat çekici ve düşündürücüydü, zaten önceden de kamuoyunun bilgisine ve herkesin bilgi eleğinden geçmiş gerçek bir haber! 
Malum! Diyarbakır eski Emniyet Müdürü merhum Gaffar Okkan ve 5 koruma polisinin ölüm hadisesi. Suikastın üzerinden yıllar geçti. Hala da net bir şekilde aydınlatılmış değil. Birçok 'iddialar' gündeme getirildi. Birçok bilinen de 'deklare' edilmedi. Kimi delilden yoksun kimi de cesaret gösterip net bir şekilde 'olup-biteni' anlatıp, kaleme almıyordu. Hele hele TSK’nın işin içinde olması kamuoyunu ayrı bir şekilde etkiliyordu ve bir sır olarak saklanıyordu. 
Ama dün aniden birçok internet sitelerine düşen bu haber şok etkisi yarattı. Ve 'sis perdesini de' araladı.
Haberin başlığı şöyle idi; "TSK TERCÜMANI: GAFFAR OKKAN’I C-TİMİ ÖLDÜRDÜ"
Haber bir hayli uzun! 
Diyarbakır Söz Gazetesi olarak da, 'haberi' manşete taşıyacağımızdan dolayı; burada sizinle 'özetini' paylaşmak istiyorum.
"Güneydoğu’da yıllarca Genelkurmay’ın kadrolu tercümanı olarak görev yapan, Türkmen asıllı, aslen Kerkük’lü Yıldırım Beğler çarpıcı iddialarda bulundu. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı Hizbullah’ın değil, özel kuvvetlere bağlı bir ekibin öldürdüğünü iddia eden Beğler, olay günü yaşadıklarını Cihan’a anlattı. Okkan’ı özel kuvvetlere bağlı C-Timi’nin katlettiğini olay günü bu timdeki askerleri PKK kıyafetiyle gördüğünü öne süren Beğler, kendisinin de bir dönem C-Timi’nde görev aldığını savundu. Beğler, suikastı gerçekleştiren C-Timi’nin bindirildiği uçağın Malatya’da düşmesi ile bu ekibin ortadan kaldırıldığını iddia etti. Bölgede şahit olduğu faili meçhul cinayetlerle ilgili sabah gazetesindeki itirafları geçtiğimiz aylarda büyük ses getiren Yıldırım Beğler, 1995 yılında Türkiye’ye getirilmiş Kerkük’lü bir Türkmen. Güneydoğu’da 14 yıl Genelkurmay’ın kadrolu tercümanlığını yaptığı belirtilen ve komutanlarla yakın ilişkiler kuran Beğler, bir dönemin kara kutusu sayılacak isimlerden. Norveç’in başkenti Oslo’ya iki saat uzaklıktaki bir köyde siyasi mülteci olarak yaşayan Beğler, Cihan Haber Ajansı’na şöyle açıklamalarda bulundu.

Okkan’ı öldüren suikastçı Tim 3–4 ay Kuzey Irak’ta bulunan Süleymaniye kentinde saklandılar. Merhum Gaffar’ın öldürülmesindeki temel amaç... "Gaffar Okkan PKK’ya yardım ve yataklık yapıyor, PKK ile bağlantısı var, Diyarbakır’ı karıştıracak vatan hainidir. Bunun ölmesi lazım" şeklinde söylentiler çıkarıldığını daha sonra da Okkan’ın katledilmesi görevinin C- Timine verildiğini ileri süren Beğler şunları söylüyor.

"C-Timi o zaman Diyarbakır’daydı. Bir gün C-Timi Habur sınır kapısına geldi. Üstleri başları kirliydi. Belli ki bir görevden gelmişler, Normalde biz iki silah taşırız, gündüzleri normal M–16, geceleri keleş ve yanında tabanca kıyafet olarak da Asker üniforması bir de PKK’lıların giydiği üniforma… C-Timi tamamen PKK üniforması içindeydi gördüğümde."

Suikast sonrası C-Timi’nin o gece Mete (Ergenekon sanığı emekli Albay L.G) ile toplantı yaptığını ve onlara "Basın gidin Kuzey Irak’a burada millet sizi görmesin" emrini verdiğini söyleyen Beğler, tim üyelerinin de o gece üzerlerindeki terörist kıyafetleriyle Süleymaniye’ye geçtiğini ileri sürdü. "Süleymaniye’de 3 veya 4 ay kaldılar, sonra ortalık bayağı sakinleşti, bu süre zarfında Okkan suikastını Hizbullah gibi örgütler üstlendi." dedi.

BİZ İŞKENCE YAPIYORDUK, GAFFAR OKKAN "DEMOKRATİK AÇILIMI" SAVUNUYORDU

"Gaffar Okkan demokrattı, bizim gibi düşünmüyordu, Biz PKK’lıyı yakalayınca asıp kesiyorduk, o ise bu yolun yanlış olduğunu biliyordu, işkence yapılarak bir yere varılamayacağını söylüyordu." C-Timi’nin özellikle 1990’dan 2001 yılına kadar çok büyük olaylara imza attığını ve Gaffar Okkan suikastının bu hadiselerin yanında küçük bile kaldığını savunan Beğler, "Bu timde görev yapan askerler, bunu vatan, millet için yaptıklarına inanıyordu." şeklinde konuşan Beğler, şöyle devam etti. "Malatya’da düşen kasa tipi Uçak’ta suikast timi vardı." Okkan’ın cinayetinden sonra Ergenekon davası sanığı L.G. ile bir üst düzey komutanın toplantı yaptığını söyleyen Yıldırım Beğler, Kuzey Irak’tan gelen C-Timi’nin önce iki helikopterle Diyarbakır’a, oradan da uçakla Antep’e geçmesi emri verildiğini aktardı.

"16 Mayıs 2001’de Malatya’da düşen kasa tipi Askeri Uçak’ta bulunan 34 kişi hayatını kaybetti. Gaffar Okkan cinayeti faillerinin hepsi yani C-Timi’nin 20 kişilik kadrosu da bu uçaktaydı." diyen Yıldırım Beğler’in, anlaşılan odur ki TSK bünyesinde bu bölgede meydana gelen birçok faili meçhullerden haberdardır ve olup bitenlerin bir sır küpüdür ve ikinci bir Yeşil’dir. Onun rivayetine göre Mahmut Yıldırım da (Yeşil), 20 kişilik C-Timi’nin arasında uçakta öldü.

Evet, sevgili okurlar!

Türkiye’nin kirli manzaraları maalesef bundan ibarettir. Yoksa yıllardan beri bunca mezalim akıtılan insan kanı, gözyaşları, iktisaden ve ahlaken oluşan çöküntü ve kayıp edilen insan faktörü nedeniyle Türkiye neleri kaybetmedi ki? Sahteci, kendini hep kahraman ve kurtarıcı olarak gösteren birileri böylece bu ülkeyi içten kemirmiştir ve bu halkı arkadan vurmuştur. Hain ve oynak komplo teorileriyle oluşa gelen derin bir yapı. Meçhul ve daha ne meçhuller.
Ama Allah’a şükürler olsun ki, son zamanlarda özellikle AK Parti’nin ikinci iktidar döneminde, devletin ciddiyetle üzerine gittiği karanlık olaylar ve tarihi karanlık komplo teorileri bir bir ortaya çıkarıldığı gibi aydınlatılıyor da. Bu da halkta çok büyük ümitleri sağlıyor. Hani demişler ya "Görünen köy kılavuz istemez" diye! 
Düşünün TSK gibi devletin can damarı durumunda olan bir kurum ve o kurumun bünyesinde oluşan Tümör. Bunun sebebi mücibesi de yılların bünyesinde barındırdığı inançsızlık, güvensizlik ve halkın inancına, dinine, kitabına besledikleri düşmanca uygulamalardır. Ve sonuç itibarıyla meydana çıkan tablonun gerçek yüzüdür.

Bakın, 3 – 4 ay içerisinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde meydana gelen intiharlar ve bu intiharların bilinmeyen yönleri, bilinen tek bir gerçek varsa o da bu nadide değerli kurumun bünyesini işgal eden, tozlu dumanlı, sisli bir hava ve o havadan faydalanan hain kurtlar. Hepsi bu ülkeyi, bu toplumu bu hale sokmuşlardır.

Ali Tatar Yarbay’ın intiharından sonra konuşulanlar; Ali Tatar Alevi mezhebine bağlıymış. TSK’nın bünyesine Alevilik adına kadrolaşma gayretine girişmiş ve milletin dini inançlarını yok etmek için, bir mezhebin mensuplarıyla kadrolaşmaya çalışmış. Bu daha devede kulak bile değil.

"Ya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç beyefendinin suikastına ne diyorsunuz?"
Kim bunlar, bu kirli pusuları hazırlamak isteyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde oluşa gelen solcu Marksist, dinsiz imansız bir kadro bu milleti nereye götürüyor acaba? Gerçekten vahim, vahim olduğu kadar da tehlikelidir.

Dünkü yazılı medyanın önemli bazı başlıklarını sizinle burada paylaşmak istiyorum. 
"Sadece Arınç’ı değil, devletin zirvesini de izlemeye almışlar." 
Arınç’a suikast girişimi sebebiyle gözaltına alınan subayların araç ve evlerinde vahim bilgelere ulaşıldı. 
"İddialara göre subayların ajandasından, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı ile ilgili krokiler çıktı, Sivil savcı soruşturmayı derinleştirirken, Askeri savcı şüpheli Albay ve Binbaşı’yı serbest bıraktı. Ele geçirilen krokileri inceleyen polis, Arınç’ın kullandığı güzergâhın Mart 2009’dan beri izlendiğini saptadı. Farklı kimliklerle 10 kez araç kiralayan Albay Erkan Y.B keşiflere de farklı araçlarla gitmiş. Aynı bölgede birçok subaylar, defalarca kameralara yakalanmışlar." Diye haber olarak dünkü medyanın önemli yayın kuruluşlarına yerleşti ve yayınlandı.

Diğer bir manşet; "ETÖ Gözdağı Peşinde", "Devlete Suikast" gibi haberler yer almaktadır. Bu haberlerin arşivinden yola çıkarak ibret verici bir karikatür sizin için bu köşeye yerleştiriyoruz. Hani bir misal var, diyorlar ya köşeye sıkışan zehirli akrep sıkıntıdan, önce kendini ısırır ve öldürür. İşte bu karikatürün kendini ısırarak ateşe atması gibi vs.

Evet, sevgili okurlar! 

Böylece maalesef ordumuz zaman hukuk dışı işlere yelteniyor. Bunu geçmişte çok yaşadık. Bu ordu 1938’lerden başlayıp Mayıs 2009’a kadar uzanan sürede gerçekleşen darbeler ve darbe planlarını bir bir sıralayabiliriz; ama yerimiz müsait değildir. Ahmet Kekeç bu darbeleri kim yaptı? Başbuğ yanıtlasın başlığı altında şunları yazdı; Ülkemizin Genelkurmay Başkanı, sırtına savaş üniformasını geçirmiş yanına kuvvet komutanlarını alarak, şöyle diyor. "Siz anlarsınız, niçin burada konuşuyorum" dediği savaş gemisinin güvertesinde zaman zaman sitemkâr, zaman zaman sert bir dille etrafa talimatlar yağdırıyor. İşte maalesef bu tür sert çıkışları zaman zaman hep bu millet görmüş, geçirmiş. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat tarihleriyle anılan resmi ve olmuş darbeleri bir kenara bırakalım, olmamışları yani olmasına ramak kalmışları, olmuşlarının 3 katıdır.

Evet, sevgili okurlar!

Dert çok büyük, bu memleket yıllar yılı basiretsiz, idrakten yoksun, kabiliyet mahrumları, bazı siyasilerin ve parti liderlerinin 6 defa gelmiş, 7 defa gitmiş Başbakanların yüzünden, hiç de laik olmayan ne idügü belli olmayan devşirmeli anlayışlara ne kadar fırsat verilmiştir, ne kadar şımartılmıştır ve ne kadar bu ülkeye ve bu ülke insanına hak etmediği halde neleri reva görmüşlerdir. 
Evet, 14 yıl boyunca Genelkurmay’a tercümanlık yapan Yıldırım Beğler’in çarpıcı ifadeleri paralelinde biz de çok önemli bazı kapalı olayları deşifre etmek istiyoruz. Merhum Gaffar Okkan ve yanında şehit düşen 5 tane masum genç polislerin, başına getirilen mezalim. Olay 24 Ocak 2001 yılında meydana geldi. Olay, çok muamma olarak bugüne kadar kapalı halini muhafaza etmiş ise de hiç de öyle değildir. Olayın içyüzü gün gibi aşikâr ve berrak; ama hileli oyunlar ve kirli siyasetler yüzünden böyle hain planlar zaman zaman tarihin karanlıklarına gömülüp gitmeye mahkûm oluyor. Ne yapalım elde olmayan bir şeyler, yazıyoruz, çiziyoruz, anlatıyoruz ama kime anlatırız, yazıklar olsun diyoruz.

Gaffar Okkan gerçekten saf ve temiz bir insandı. Defalarca makamında özel olarak kendisiyle görüştüm. Çok saygılı ve güler yüzlü bir insandı. Ben yanına gittiğim zaman bana çay yerine hep sıkmalı portakal suyu, uzun bardaklara koyarak ikram ediyordu. Allah gani gani rahmet etsin. Bazı akşamlar yanında otururken sık sık bölgenin kirli odaklarına temas ediyordum. Kendisine bir medya mensubu olarak birikimlerimi anlatıyordum. Gerçekten de bana çok inanıyordu. Burada kilit noktalarında bulunan, o günün DGM Başsavcısı Nihat Çakar ile omuzlarında askeri üniforma taşıyan bazı Ergenekoncu subayların tutumlarını beğenmiyordu. Levent Ersöz, Bölge Jandarma Komutanı olarak Diyarbakırda’ydı. Cemal Temizöz de Jandarma İstihbarat Subay’ıydı. 7. Kolordu Komutanı ise Korgeneral Doğan Temel Paşa idi. Olağanüstü Hal Bölge Valisi Gökhan Aydıner’di. İl Valisi Ahmet Cemil Serhatlıydı. Ne çare ki devletin bu kadrosu burada, demokratik insan temel hak ve özgürlüğünü bünyesinde taşımıyordu. Genellikle rant, çıkar ve askeri vesayeti altında kalarak, hukuk dışılığa boyun eğiyorlardı. Batman’da Jandarma Tugay Komutanlığı görevini yapan Tuğgeneral eski Diyarbakır Jandarma Komutanı Albay Mecit Korkut’tu. Bu önemli simalar, başta Cemal Temizöz, Levent Ersöz olmak üzere hep rant peşinde, halka zulüm yağdırıyorlardı. Gaffar Okkan, hiçbir alanda bunların yanında yer almıyordu. Aslında olayın gerçek yüzü merhum Okkan’ın katledildiği gün. Vilayete çağrılıyor, Valilik Özel Kalemi’nde üç üç buçuk saat bekletiliyor ve içeriye alınmıyor. Sonradan Özel Kalem’e sinyal geliyor, Emniyet Müdürü’nü içeriye almaya gerek yok, makamına dönebilir, sinyaliyle kızgın ve dargın bir şekilde Gaffar bey kalkıp makamına gidiyor, yarım saat veya bir saat gibi kısa süre sonra makamından başka bir yere gitmek üzere çıkarken yol üzerinde önü kesilip hain bir komploya kurban gidiyor. Hem de 5 masum polisiyle beraber.

Vilayete çağrılan Okkan, üç saat bekletildiği halde, içeriye alınmıyor, peki içeride kim vardı? İşte önemli nokta burada. İl Valisi Ahmet Cemil Serhatlı, OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner ile bir komutandı. İşte macera bu ve karanlık plan…

Sormazlar mı, siz neden Emniyet Müdürünü çağırdınız ve neden içeri almadınız? Kaşla göz arasında 5 tane polisiyle karanlık bir suikaste kurban giden devletin bir Emniyet Müdürü’nün katilleri yakalanmadan uçup gittiler. Acaba yer yarıldı da içine mi girdiler? İşte onun yorumunu siz değerli okurlarıma bırakıyorum. Yalnız bu da bir gerçektir ki, bu ülkede derin devletin vesayeti daha ne zamana kadar sürecektir. Peki, gerçekten sormazlar mı? MİT var ve o günün MİT’in bölge başkanlığını sürdüren Cemal Uzgören vardı. O ne yapıyordu acaba? Tabii ki işbaşındaydı. Onun görevi(!) hep masum, günahsız insanları karalayarak 7. Kolordu istihbaratı ile birlikte insanları fişliyordu. Peki ya Emniyet istihbarat birimi ne yapıyordu? E tabiî ki o gün için bunların önemli aktif görevi, İran yanlısı Hizbullah terör örgütü’nün (!) takipçiliğiydi ve irticaydı. Başka hiçbir şey görmüyorlardı. 
Saygı ve sevgilerimle

Editör: TE Bilişim