Çanakkale cezaevinde yatarken İslamcıları tanıdım. İçlerinde samimi saf dürüst ve riyakar münafık tipleri de gördüm. 

Diyarbakırlı Şeyhmus Durgun, Kırşehirli Ömer Kodak ve Bursa'dan ismini şu an hatırlayamadığım bir efendi arkadaş yalakaları ve Edip Yüksel. Aynı koğuşta kaldık, aynı kaderi paylaştık. Ülkücülükten vazgeçtiğini söyleyen Ülkücülerin içindeki bazı akıl fukarası fikir budalası olanlar onlara yalakalık yapıyorlardı. Şu anda bunlardan birisi Ülkücülerden ayrılan bir partinin genel başkan yardımcısı.

İslamcı Türk düşmanı Emine Şenlikoğlu denilen kadında Çanakkale cezaevinde kaldı en büyük desteği Ülkücüler verdi fakat o Ülkücülere iftira atmaktan çekinmedi.

İslamcı arkadaşlar hiç bir zaman Ülkücü koğuşlarda kalmadılar. Bağımsız koğuş veya hücrelerde kaldılar. Bende defaaten hücrelerde kaldım.

Çanakkale cezaevinde hücre denilince mahkumlar için Hilton Oteli akla gelirdi. Öyle rahattık hücrelerde. Sağ müşadiye ve Sol müşadiye diye ana koridorun (malta) sağında solunda yer alan hücreler.

Şeyhmus ile olan dosluğumuzu ve onun intiharını  "12 Eylül'den Geriye Kalan MAHPUSHANE MEKTUPLARI" isimli kitabımda detayıyla yazdım.

Emine Şenlikoğlu'nun ve diğer islamcıların içimize nasıl fitne soktuklarını da "Bir 12 Eylül Şahidi Olarak MAHPUSHANE MEKTUPLARI" isimli kitabımda belgeleriyle yayınlattırdım.

Şeyhmus'un ölümünden sonra Milli Gazete'de "ÇAĞIMIZDA HİCRETİMİZ" isimli ikinci sayfada tam sayfa olarak yayınlanan yazımda izah ettim.

Akit isimli İslamcı Pravdada yine İslamcılık adı altında yalan ve iftiralarla bir yazı gözüme ilişti ve günümüzde İslamcıların ne kadar iftiracı ve doğruları yanlış gösterdiklerine şahit olduğumuzdan bizzat şahit olduğum olayı tekrardan yazmak zorunda kaldım. Bu şahıs diyor ki:

“… Şeyhmus gözlerimizin önünde gitti, çaresizliğimizden hiçbir şey yapamadık. Sadece kanlar içerisinde, kapıya kadar taşıdık. Allah-ü Alem ruhunu teslim etmişti. Şimdi gecenin bir yarısında, bir çığlıkla uyanıp; insan, sevdiğinin yerde upuzun kanlar içerisinde yatışıyla karşılaşınca, yaşadığı durumu izaha muktedirse, benden de izah bekleyin.”

Şeyhmus'u gardiyanların işkenceyle öldürdüklerini yazıyor ve iftirasını kusuyordu. 

"163. maddeden, Devletin Temel Nizamını İslam’a Uydurmak ve Türkiye’de İslam Devleti Kurmak istediği için yargılandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bundan dolayı tutuklanarak, önce Bayrampaşa Cezaevi’nde daha sonra da Çanakkale Kapalı Cezaevi’nde hapsedildi. Çanakkale Kapalı Cezaevi’nde cezasını tamamlarken, laik rejimin gardiyanları tarafından, işkenceyle, 23 Ekim 1985 Çarşamba günü, şehid edildi."(*)

O gün bende oradaydım. Şeyhmus ve arkadaşları Sol Müşadiyede ben Sağ Müşadiyede kalıyordum. Şeyhmus intihar etmeden bir gün önce arkadaşları bana rica ettiler:

"Ahmet Şeyhmus'un samimi olduğu ve konuştuğu tek kişi sensin ve onunla konuş, geçen intihara teşebbüs etti, durumu iyi değil, biraz konuş moral ver, gardiyanlardan izin al ve bizim müşadiyeye misafir ol." dediler.

Konuşmanın teferruatlarını Mahpushane Hatıraları isimli kitabımda yazdım. O akşam gardiyanlardan izin aldım ve Şeyhmus'u ziyaret ettim. Hiç unutmam, İslam'dan,  Tasavvuftan, Selefiyecilikten vs. konuştuk. Tarikatlara karşıydı ve sonradan nasıl olduysa Tasavvufi kitaplar okuyordu ve beyni bulanmıştı. İnkar derecesine geldiğini arkadaşları söylemişti. O akşam biraz rahatlar gibi olmuştu. 

Ertesi gün sayıma gelen gardiyanların gürültüsüyle uyandık ve bana izin veren gardiyan yanıma geldi üzgündü:

"Ahmet dün akşam ziyaret ettiğin arkadaşın hücrelerin kapıları açık olduğundan hücre dışındaki koridora çıkıyor parmaklıklardan dördüncü kata tırmanıyor ve kendini betona bırakıyor...." deyince yüreğim burkuldu yutkunamadım boğazımda bir düğüm. Ve İslamcı Şeyhmus Durgun intihar etti...

Yaşayan ve şahit olan birisi olarak Şeyhmus kardeşime rahmet okuyorum. Allah günahlarını affetsin. Fakat bu olayı siyasileştirip kendilerine kahramanlık çıkartmaya çalışanlardan iğreniyorum.

Gardiyanlara gelince, açık söyleyim solcular açlık grevi yaptılar çok ezildiler, Ülkücüler ve İslamcılar rahattı. Her türlü el işleri yapıyor, ailelerimize yük olmamak için el işleri yapıyorduk ve cezaevi idaresi yardımcı oluyordu. Ben Yeni Düşünce gazetesine yazılarımı idare bölümünde daktilo kursu odasında tek başıma yazıyor araştırmalar yapıyordum. Sol'un ileri gelenleri, Doç. Dr. Fatma Bursalı gibi lider kadrosuda idarede çalışıyorlar ve sohbetlerimiz oluyordu. 

Solcular açlık grevine gidince cezaevi idaresi gıcıklığına köfte çıkartıyor, solcular grevde olduğundan onların kapılarındaki karavanalardaki köfteleri kızarmış balıkları kapışıyorduk.

Müslüman iftira atmaz ama İslamcılar iftira atmayı sanırım günah görmüyorlar sevap zannediyorlar.

(*) http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-tekin/mazlum-zindan-sehidimiz-seyhmus-durgun-3360.html

Konuyla ilgili belge niteliğindeki kitaplar

1- Bir 12 Eylül Şahidi Olarak MAHPUSHANE MEKTUPLARI (Fener Yayınları)

2- 12 Eylül'den Geriye Kalan MAHPUSHANE HATIRALARI (Fener Yayınları)