Hazreti Muhammet vefat ettiğinde sadece Ehli Beyt’i (Aile efradı) cenazeyle ilgilendi ve cenazeyi kendileri kaldırdı.

Ashap ise halifelik seçimleriyle meşgul oldular.

Bunu teferruatlı olarak her yönüyle ele alıp açıklayan tarafsız bir bilgi verilmedi İslam tarihçileri kendi taraf olduğu itikada göre Müslümanları yönlendirdiler.

İslam öncesindeki Haşim Oğulları ile Ümeyye oğullarının arasındaki çekişme Hz. Muhammedin İslam’ı tebliğ ettiği dönemde Müslümanlara karşı şiddetli tavırlarını sergilediler.

Ne zaman Müslümanlar çoğaldı, Medine’ye göç ettiler, güçlendiler.

Ümeyye oğulları da yönetici olarak etkilerini kaybetmeye başlayınca Müslümanlığı kabul ettiler.

Burada kabilecilik devam etti.

Hz. Ali’nin hilafete geçişi ile kabile mücadelesi had safhaya ulaştı.

İslam tarihi kaynakları bu bilgileri teferruatlı olarak kabile kabile çatışmalar ve husumetleri detaylı olarak vermektedirler.

İbn'i Sad'ın Tabakatı, İbni Hişam'ın Siyeri, İbni Kesir ile İbni Esir'in Tarihleri, Taberi'nin Tarihi ve benzeri birçok eser bunları beyan etmektedir.

Hz. Ali Halife seçildiği zaman Ümeye oğulları:

“-Bedir’de atalarımızı öldüren adama biat mı edeceğiz?” diye huzursuzluk çıkartmaya başladılar.

Ümeyye oğulları Bedir, Hendek ve Uhud savaşının sancısını bir türlü unutmazlar. Bunu yer yer dile getirirler.

Bunların başında Ebu Sufyan gelir.

Ebu Sufyan ömrünce Müslümanlara kılıç sallamıştır. Hz. Ebubekir döneminde Hz. Ömer’in Ebu Sufyanın para ile ikna olacağını söylemiş ve ikna edilmiş ve muhalefeti bırakır gibi yapmıştır.

Hz. Ali döneminde Ümeyye oğullarının kini artmış, hile, katliam, zulümleri zirveye çıkmıştır.

Bedir’in intikamını KERBELA’da almışlardır.

Kerbela ile de yetinmediler devamında katliamlar, zulümler geldi. Ümeyye oğullarının her yaptığı katliamı ve ihanetlerini meşru göstermeye çalışan Emevi (Arap İslamı) Müslümanları onları masum göstermeye çalışmışlar ve hutbelerinde başta Hz. Ali ve Ehli Beyt’ine küfür hakeretlerde bulunmuşlardır.

Emevi Halifeleri saraylarda şatafat içinde içki, kadın eğlenceyle hüküm sürmüşlerdir.

Türkler hiçbir zaman zalim Emevilerin (Ümeyye oğulları) yanında yer almamış aksine Ehli Beyt’e sahip çıkmış ve onların yolundan gitmişlerdir.

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devrinde Emeviler gibi Türklerin kanı fazla akıtılmamıştır.

Hz. Osman döneminde Türk illerine saldırılar olmuş, daha sonra Türkler katledilmiş, erkekleri ağaçlarda sallandırılmış, yurtları yuvaları dağıtılmış oluk oluk kanları akıtılmış, çocukları köle olarak alınmış, kadınları da köle olarak alınıp satılmıştır.

Emevi döneminde Türklere yapılan zulümlerin haddi hududu yoktur.

Müslüman olan Türklere dahi “gavur” diyerek ezmişler, yok etmişlerdir.

Bu dönemde kılıç zoruyla zulme karşı direnemeyen ve kendi içinde kavgalı olan Türklerin bir kısmı zulüm görmemek için zoraki Müslüman olurlar ve zamanla İslam’dan çıkanları da oldu.

TÜRKLER EHLİ BEYT SAYESİNDE MÜSLÜMANLIĞI KABUL ETTİ.

Hz. Alinin evlatlarına Türkler sahip çıktı, hürmet gösterdi ve onların sayesinde gerçek İslam’ı tanıdılar ve Alevi dervişlerin, tarikatların sayesinde Müslüman oldular.

Müslüman olan bütün Türk Hakanları Ehli Beyt yolundaydı.

Osmanlının kuruluşunda bile kuruluşunda Ehli Beyt’in katkısı çoktur.

Hoca Ahmet Yesevi ocağından gelen bütün dervişler sayesinde Türk illeri Hz. Ali yolunu takip etmişlerdir. Bu günkü tabir ile Türkler Alevidirler. Aliyi seven ve yolundan gidenlerdir.

Selçuklu döneminde vezir Nizamülmülk Türk değildi ve Şafi mezhebine mensuptu, devlet yönetiminde görev alacakları yetiştiren Nizami okullarını Sünni olarak açmıştır.

Osmanlı döneminde ise Ebussuud, İdrisi Bitlisi Sünni - Şafi Mezhebindendi ve Osmanlı’da oldukça etkindiler, padişahı yönlendiriyorlardı.

Bu dönemde Şafi Mezhebine mensup Kürt İdris ve Ebussuud’un vermiş olduğu fetvalarla Türkmenler katledildiler.

Ne acıdır ki Ehli Beyt ruhuyla kurulan Osmanlı Ehli Beyt yolundaki kurucu irade Türkmenleri katletti. Unutmayalım Osman (Ataman-Otman) Bey de bir Aleviydi.

Osmanlı döneminde Türkmenler Alevi – Bektaşi olduklarından dolayı yerlerinden yurtlarından edildiler, Balkanlara ve başka yerlere sürgün edildiler.

Türkmenlerin birçoğu da zulümden kurtulmak için İran’a Türkmenlerden ordu kuran Türk Şah İsmail’in ülkesine göç ettiler.

Kalanların çoğu özellikle Dersim bölgesinde kendilerini saklamak için dağlara çıktılar, kendilerini “Kürt” olarak göstermeye çalıştılar.

Kürtçe öğrendiler ve kürtçe konuşmaya başladılar.

Burada kısa bir açıklama yapalım. Tunceli’de yaşayan Aleviler kendilerine ne kadar “Kürt” deseler de asıl kökenleri Türkmen’dir.

Dini toplantılarında duaları, deyişleri, ibadetleri hep Türkçedir.

Osmanlı devletinin yıkılmasına zemin hazırlayanlar, devletin üst kademelerindeki dönme devşirme Türk düşmanı Emevi Müslümanlarıdır.

Müslümanlık adına Türkmenlere her türlü katliam ve eziyeti yapan bu zihniyet Osmanlı’nın son dönemine kadar ülkeyi yönetmişlerdir.

Kurtuluş savaşına düşman olanlar, karşı çıkanlar hep Emevi Müslümanlarıdır, Şeyhülislamından, Halifesine varana kadar ki, bunlar İngilizlerin emrinde çalışan münafık zümredir.

Alevilere iftiralar atan, dışlayan ve ezenler hep bu zihniyettir ve maalesef Ehli Beyt yolunda olan Hanefi Mezhebinde olan insanlarımız da bilmeden, araştırmadan Emevi İslam’ına hizmet etmişlerdir.

Günümüzde gelişen iletişim ve yayınlar sayesinde gerçekleri insanlarımız yeni yeni kavramaktadırlar.

Türk Müslümanlığı Ehli Beyt yolunu takip etmektedir.

Emevi Müslümanlığı ise, Arap kültürü etkisindedir.