Gazeteci Hülya Güler, 6 Şubat'ta 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından büyük destek beklenen Türkiye'deki dev şirketleri, Japonya'daki son büyük depremde harekete geçen Japon şirketleriyle karşılaştırdı.

Sabah gazetesi yazarı Güler, "Japonya'da şirketler depremde karının yüzde 40'ını bağışladı" başlıklı yazısında şunlara dikat çekti:

"Türkiye'de her deprem olduğunda kendimizi, çok sık ve şiddetli depremler yaşayan ama neredeyse hiç yıkım olmayan Japonya ile kıyaslıyoruz. Çok iyi bir örnek olması nedeniyle bunu yapmamız çok doğal. Ama kıyaslama ile ilgili bir sıkıntımız var. Daha doğrusu kıyaslamayı eksik yapıyoruz. Bunu ben de SABAH Ekonomi Müdürü Dilek Güngör'ün geçen hafta özel sektörün deprem bölgesine yönelik bağış konusunda elini cebinin biraz daha derinlerine indirmesi gerektiği yönündeki yazılarından sonra fark ettim. Yapı stokumuzun depreme dayanıklılığı konusunda atılması gereken dev adımlara, milyarlarca liralık yatırımlara ihtiyacımız var. Böylesi büyük bir felaketten sonra depreme dayanıklı bina konusunu çözmeden bize uyku yok. Bu noktada hepimiz hemfikiriz.

Gelelim Japonya ile kendimizi kıyaslamamız gereken diğer alanlara. Bireyler ve kurumlar olarak Japonya'dan bina dayanıklılığı dışında afet yönetiminde öğreneceğimiz çok şey var. Japonya yaşadığı birçok büyük felaketten aldığı derslerle bir afet kültürü geliştirmiş. Ve bunu her felaketten sonra daha da ileriye taşıdı. Örneğin en son yaşadığı ve sonuçlarının büyüklüğü nedeniyle ABD'nin 11 Eylül'ü (9-11) gibi görülen ve Japonya tarihine de 3 Mart (3-11) olarak geçen 2011'deki Tohuku depreminden sonra bağış kültürünü daha da geliştirdi. Bağışçılara vergi avantajı getirilmesi konusundaki eksiklerini farkedip yeni adımlar attı.

ÜÇLÜ SACAYAĞI DEVREDE

Gelin Harvard Üniversitesi dahil pek çok üniversitenin bilimsel çalışmalarına da konu olan Japon afet kültürü ve özel sektörün bu noktadaki rolüne daha yakından bakalım:

Japonya'da doğal afetlere acil müdahalede üçlü bir sacayağı devreye giriyor. Buna ijo, kyojo, kojo diyorlar. Kendi kendine yardım (yerel yapılanma), karşılıklı yardım (birey ve özel sektörün devleti desteklemesi) ve devlet yardımı anlamına geliyor.

Bu üçlü sacayağı, acil durum planlamasının merkezinde oturuyor. Afet anlarında devreye girecek yerel organlar, bireylerin ve özel sektörün devreye girdiği ve devleti desteklediği aşama ve devlet yardımı. Bu modelde Japonlar karşılıklı yardımı devlet yardımından önemli görüyorlar.

Bu yolla Japonlar afetin şiddeti ve kapsamı büyüdükçe kendi kendilerine yetmenin yolunu arayarak, acil müdahalede devletin büyük görevleri yerine getirmesi için örneğin havalimanın açılması, yol köprülerin inşası, enerji ve su ihtiyacının karşılanması gibi altyapı alanlarına odaklanmasına olanak veriyorlar.

Japonya'da özel sektör öncelikle ilk iki hafta içinde devletin bazı yüklerini ve sorumluluklarını tamamen üstlenerek devlete zaman kazandırıyor. Bu gıda yardımlarının afetin etkilediği en ücra köşelere ulaştırılması da olabilir, barınma için gerekli malzemenin taşınması da olabilir. Bu sırada da devletin organları bir yangını söndürmekle uğraşabilir.

DEVLETİN YÜKÜ HAFİFLİYOR

Devletin, altyapının zarar görmesi nedeniyle 2 gün sonra girebildiği 1995 yılındaki Kobe depreminin ardından şekillenen bu modelin işleyişine 2011'deki Tohoku depreminden birkaç örnek vereyim.

Japon firmalarının çok büyük çoğunluğu Tohoku depreminin yıkıcı etkisi ortaya çıkar çıkmaz bir önceki yıl açıkladıkları kârın yüzde 40'ını bağışlayarak ilk adımı attılar. Bu nakdi yardımdı. Bunun dışında acil müdahalede direkt görevler üstlenerek devletin yükünü hafiflettiler.

Japonya'nın en büyük perakende şirketlerinden süpermarket zinciri Lawson, deprem bölgesindeki tüm gıda tedarikini üstlendi. Böylece devlet gıda işini düşünmek zorunda kalmadı. Lowson'un CEO'su "Hükümet yemek tedarikini düşünmeden diğer acil durum gerekliliklerine konsantre oldu" diyerek bu adımı neden attıklarını açıkladı.

Diğer organize perakende şirketlerinin de katıldığı bu yardımın bir diğer ayağında da ülkenin önde gelen şirketleri bölgedeki tüm bayilerini açtılar. Böylece normalleşmeyi başlatmayı ve küçük esnafa moral olmayı hedeflediler. Zarar da etseler hiç satış yapmasalar da büyük şirketler ekonomik aktiviteyi başlatmış oldu.

Örnek çok, ülkenin altyapı, inşaat ve enerjide önde gelen holdinglerinden biri devletin başlattığı yeniden inşa projelerinde çalışmak üzere 10 bin çalışanını tahsis etti. Bir yıl boyunca devletin projesinde çalışan bu görevlilerin ücretlerini ödedi.

***

UNİQLO TÜM MAĞAZALARINI ÜCRETSİZ AÇTI

Fakat en akılda kalan ve yüreklere dokunan yardım Japonya'nın ünlü hazır giyim markası Uniqlo'dan geldi. Uniqlo ilk şoku atlattıktan sonra bölgedeki tüm mağazalarını açtı. Depremzedelere kolilerle yardım göndermek yerine onları mağazalarına çağırıp istediklerini ücretsiz almalarını sağladı. Böylece Uniqlo mağazaları ilk müdahale sürecinde ülkenin dört bir yanından gelen giysi yardımlarının merkezi haline dönüşmüş oldu.

Bu modelde 'devlet sorumluluklarından kaçıyor mu?' şeklinde bir algının oluşması riski var ancak afetin büyüklüğüne ve kapsadığı alana göre devlet millet el ele mottosuyla hareket etmek ve dengeyi yakalamak önemli. Japonların bu modelin işleyip işlemeyeceğine ilişkin verdikleri cevap ne biliyor musunuz; bir sonraki afete kadar bunu bilemeyiz. Ama şunu biliyoruz ki Japon şirketleri uzun ömürlü olmalarıyla ünlü. Ülkedeki işletmelerin yüzde 40'ı, 300 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Bunda tesadüf değil kârdan önce toplum yararını gözeten kültürün payı çok büyük."

Editör: Yadigar Hanım