Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş Anıtı önünde düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu Töre, Başbakan Ünal Üstel, Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, KTBK Komutanı Tümgeneral Sezai Öztürk, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Zorlu Topaloğlu, ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu ve bazı bakanlar, milletvekilleri katıldı.

Törende ilk olarak anıta çelenk sunuldu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı eşliğinde bayrakların göndere çekilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Tatar Anıt Özel Defteri’ni imzaladı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Anıt Özel Defteri’ne şunları yazdı:

“Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş,

En karanlık ve en zor günlerde dava arkadaşlarınız ile birlikte halkımıza önderlik ettiğiniz büyük ve destansı mücadele sonrasında halkımızın özgür iradesiyle kurulan KKTC’nin 39’uncu kuruluş yıl dönümünde yeniden huzurunuzdayız. Kıbrıs Türk halkı sizi unutmayacak sonsuza dek yüreğinde yaşatacaktır. Mücadeleniz, azminiz ve kararlılığınız halkımıza ışık olmaya devam ederken, bizlere vasiyet olarak bıraktığınız iki ayrı devlet, iki ayrı egemenlik mücadelesinden asla geri adım atmayacağız, gösterdiğiniz bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. “Halkım beni Türk askerini Kıbrıs’a getiren adam olarak hatırlasın” sözlerinizin gereği olarak Anavatan Türkiye’nin garantörlüğü ile Türk askerinin varlığından asla vazgeçmeyeceğiz. Görevimiz, Kıbrıs’ta Türklüğün onur ve şerefi ile özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi korumak KKTC’yi yaşatmak, daha ileriye taşımaktır. Ruhunuz şad olsun.”

ADA’DA NE OLMUŞTU?

“Kıbrıs Cumhuriyeti”, adanın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960 yılında kurulmuştur. Bahsekonu antlaşmalar tarafından garanti edilen Anayasası, adadaki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırılmıştı. Kıbrıs Rum tarafı, 1960 Cumhuriyeti’nin kurulduğu şekilde yaşamasına şans vermemiş, sözkonusu antlaşmalar sistemiyle vücuda gelen “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yapısını, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleşme (ENOSIS) yolunu açmaya yönelik olarak değiştirme girişimleri başlatmışlardır.

Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih-Londra Andlaşmalarının Kıbrıslı Türklere adil olanın ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasasının işlemez olduğunu öne sürmeye başlamış ve 30 Kasım 1963'te anayasanın tadili için, Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren 13 maddelik önerilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr.Küçük’e iletmiştir. Bu öneriler, 16 Aralık 1963'te Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye tarafından reddedilmiştir.

KANLI NOEL'DE TÜRKLER KÖYLERİNDEN ÇIKARILDI

Kıbrıs Rum tarafı 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırılara geçmiştir. Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır. Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla geçen bu kampanya önceden hazırlanmış olan “Akritas Planı”na dayandırılmıştır. Türklerin imhası veya Ada'dan atılmasını öngören Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce hazırlanan bir etnik temizlik girişimidir. Akritas planının uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs Türk nüfusu yerlerini terk etmek zorunda kalmış, ada yüzölçümünün %3'üne tekabül eden, adada denize çıkışı olmayan ve sürekli kuşatma altında tutulan küçük bölgelere sığınmıştır.

Dolayısıyla, “Kıbrıs Cumhuriyeti,” Kıbrıslı Rumların 1963 yılında tek taraflı olarak güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra ortadan kalkmıştır.

KALEMLE ÇİZİLEN YEŞİL HAT İLE KIBRIS İKEYE AYRILDI

1963 "Kanlı Noel" olaylarından sonra, 27 Aralık 1963'e üç garantör ülkenin askerlerinden oluşan bir "Barışı Koruma Kuvveti" oluşturulmuştur. Bu çerçevede İngiliz generalin yeşil bir kalemle harita üzerinde çizdiği bir çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963'te ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır.

Kıbrıs sorunu, Rumların Kıbrıs Türklerini 1960’da kurulan ortaklık devletinden dışlama, Ada’da birlikte yaşama ve Ada’yı birlikte yönetme mutabakatını terk ederek, devleti gaspetmeye çalıştıkları 1963 yılından bu yana, uluslararası toplumun gündemindedir. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Kıbrıslı Türklerin 1960 yılında kurulan devletin eşit ortakları olarak haklarını kullanamamasına neden olan bu yasadışı ve gayrimeşru durumu hiçbir zaman kabul etmemiştir.

Bilahare, BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla adaya uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırılmıştır. Bu arada, Yunanistan adaya gizlice askeri kuvvet yollamaya başlamış, bu kuvvetin sayısı zaman içinde 20.000’e ulaşmıştır. Böylece, bir ortaklık devleti olmaktan çıkarak bir Rum yönetimine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen Rum/Yunan kontrolü altına girmiş ve iki halk birbirinden tamamen kopmuştur.

YUNANİSTAN BİRLİKLERİ SALDIRI DÜZENLEDİ

1967'de Yunanistan'da yönetimi askeri darbeyle ele geçiren Cunta, Enosis'e ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye ile pazarlığa kalkışmış, bundan sonuç alamayınca Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı saldırılar düzenlenmiş, bu saldırılara Yunan birlikleri de katılmıştır. Türkiye'nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanacağı yönündeki ihtarı üzerine bu buhran son bulmuş ve Yunanistan, BM gözetimi altında Ada'dan kuvvetlerini çekmek zorunda bırakılmıştır.

İzleyen dönemde, 1968 yılında taraflar arasında müzakereler başlatılmıştır. 47 yıldır devam eden müzakerelerde konuşulmamış konu kalmamıştır. Müzakereler BM İyi Niyet Misyonu çerçevesinde süreç içerisinde ortaya çıkan yerleşik BM parametreleri olan siyasi eşitlik ve iki kesimlilik temelinde, eşit statüde iki Kurucu Devleti haiz yeni bir Ortaklık kurulması amacıyla yürütülmektedir. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine evet diyen taraf hep Kıbrıs Türk tarafı olmuş, ancak Rum tarafı anlaşmaya yanaşmamış, Kıbrıslı Türklerle ortak bir geleceği paylaşmayı reddetmiştir.

BARIŞ HAREKATINA GİDEN SÜREÇ

Kıbrıs Türklerinin yönetimden uzaklaştırılması üzerine Kıbrıs Rumlarının arasında görüş ayrılıkları belirmeye başlamıştır. EOKA'cılar arasında ortaya çıkmaya başlayan görüş ayrılıkları, Türkiye'nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan alt etmeyi yeğleyen Makarios ile süratle sonuç alınmasını arzulayan eski cuntacıları içeren EOKA-B'cilerin karşı karşıya gelmelerine neden olmuştur. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, adayı Yunanistan'a bağlamak amacıyla Makarios'a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir. Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında Türkiye, 1960 Garanti Andlaşması çerçevesinde, önce İngiltere'ye ortak müdahale teklifinde bulunmuştur.

Türkiye, Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında sessiz kalmadı. Ada'daki darbe haberi Ankara'ya ulaşınca Milli Güvenlik Kurulu toplandı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, toplantının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) Kıbrıs'a müdahale ihtimaline karşı hazırlık yapması yönünde talimat verdi.

Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde önce İngiltere ile görüştü. İki garantör devlet olarak Türkiye ve İngiltere'nin Ada'ya ortak müdahale yapması önerildi. Londra'ya giden Bülent Ecevit'in teklifi, İngiltere Başbakanı tarafından kabul görmedi.

Kıbrıs Türk halkının Ada'daki varlığını güvence altına alan, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını önleyen adım, Başbakan Ecevit'in "Ayşe tatile çıksın" mesajı ile 20 Temmuz 1974'te atıldı.

Ecevit'in "Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnızca Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada'ya gidiyoruz." sözleriyle tarihe geçen harekat başarıyla sonuçlandı.

Böylece Türk Barış Harekatı aynı zamanda bir yandan Yunanistan'ın Kıbrıs'ı ilhakını önlerken diğer yandan Yunanistan'da cunta idaresinin de sonunu getirdi.

BARIŞ GÜCÜ İLE İKİ BÖLGE OLUŞTURULDU

2 Ağustos 1975 tarihinde Viyana’da BM gözetiminde Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmıştır. BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık 120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir "ara bölge" ile birbirinden ayrılmıştır.

Bugün Kuzey Kıbrıs'ın 290.000 kişilik nüfusuna karşı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde 800.000’in üzerinde Rum yaşamaktadır. Güneyde 100 binden fazla yabancı nüfusun bulunduğu da bilinmektedir. Kıbrıs'ta ayrıca Ermeni, Maruni ve Latin dini grupları bulunmaktadır. Kıbrıs Adası Türkiye’ye 71 km, Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır. Adanın yüzölçümü 9251 km2, KKTC yüzölçümü adanın %35,04’üne tekabül eden 3241 km2, GKRY yüzölçümü 5509 km2 (% 59,56), İngiliz üslerinin yüzölçümü ise 256,01 km2’dir. Ara bölge ise 244,04 km2’lik bir sahayı kaplamaktadır.

BM MÜZAKERE SÜRECİ

Ada’daki iki taraf arasındaki ilk görüşmeler 1968'de başlamıştır. Türk tezinin yerel özerklik (local autonomy) şeklinde ortaya konduğu bu görüşmeler, 1971 yılı sonuna kadar sürmüştür. 1972-1974 döneminde görüşmelere Türkiye ve Yunanistan'dan uzmanların katılmasıyla devam edilmiştir. Bu görüşmeler de 15 Temmuz 1974 Rum/Yunan darbesiyle son bulmuştur.

1974 sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Ada’da yaşananlar ve gerçekler temelinde iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsemiştir.

Bu çerçevede 1975-1997 yılları arasında sürdürülen çeşitli müzakereler bir federasyonun oluşturulmasına yönelik olarak cereyan etmiştir. Ancak Rum tarafı, egemenliğini Kuzey'e de yaymaya çalışan bir politika izlemiş ve müzakerelerde devlet yapısını bu amaca yönelik olarak şekillendirmeye çalışmıştır.

1960'larda Kıbrıs Türk tarafına otonomi hakkı bile tanımayan, 1970'li yıllarda iki kesimli, iki toplumlu federasyonu kabule yanaşmayan Rum tarafı, AB üyeliği perspektifi güçlendikçe federasyon fikrini savunur görünmüş, bir çözüm çerçevesinde Kıbrıs Türk tarafının elde edeceği hakları, özellikle Türkiye'nin üye olmadığı bir AB içinde kolaylıkla aşındırabileceğini düşünmüştür. Bu süreçte yaşanan bazı kaydadeğer gelişmeleri şu şekilde özetlenebilir:

30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu, Kıbrıs'ta fiiliyatta iki ayrı ve otonom yönetim bulunduğunu, diğer yandan anayasal meşruiyete dönüş için müzakerelere öncelik verilmesi gerektiğini kayda geçirmektedir.

1974 Eylül ayından itibaren Kıbrıs'ta devam eden Denktaş-Klerides görüşmelerinin, Makarios'un Aralık ayında adaya dönmesiyle kesilmesi ertesinde Kıbrıs Türk tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Kıbrıs Türk kanadını oluşturmak üzere, 13 Şubat 1975'de Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurmuştur.

KTFD'nin ilanını takiben toplanan BM Güvenlik Konseyi 12 Mart 1975 tarihinde, sorunun çözümünü sağlamak üzere BM Genel Sekreterine iyi niyet görevi veren 367 sayılı kararı kabul etmiştir. Bugüne kadar devam eden çözüm çabalarına Genel Sekreter bu çerçevede yardımcı olmaya çalışmıştır. İyi niyet görevi, arabuluculuk ve hakemlikten çok daha sınırlı bir çerçeve oluşturmakta, tarafların müzakere etmelerini sağlamayı ve görüşmelerini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.

2 Ağustos 1975'te Viyana'da BM gözetiminde Sayın Denktaş ile Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmış ve bu BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanmıştır.

12 Şubat 1977 tarihinde yapılan Denktaş-Makarios görüşmesi sonucunda ilk Zirve Anlaşması (High Level Agreement) kabul edilmiştir. Dört maddeden oluşan bu anlaşma ile iki toplumlu federal bir cumhuriyet kurulması kararlaştırılmıştır.

Mayıs 1979'da yine Kıbrıs Türk tarafının çağrısı üzerine yapılan Denktaş-Kiprianu görüşmesinde İkinci Zirve Anlaşması ortaya çıkmıştır. Bu anlaşma, 1977 anlaşmasını teyid etmiş ve iyi niyet ve karşılıklı güven ortamı yaratılmasının önemini vurgulayan bir madde içermiştir.

9 Ağustos 1980'de başlayan görüşmelerde gündeme gelen belge, iki kesimlilik ve güvenlik kavramlarını ilk kez açıkça zikretmektedir. Kıbrıs sorununun anayasal veçhesinin federal, toprak veçhesinin de iki kesimli çözüme kavuşturulacağına ilişkin formül bu belgeden kaynaklanmaktadır.

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ KURULUYOR

15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının "self-determinasyon" (kendi kaderini tayin etme) hakkına dayanılarak ve siyasi eşitliği vurgulanarak ilan edilmiştir. Bu yola gidilirken federasyon tezi muhafaza edilmiş ve Rum tarafına barış ve çözüm çağrısında bulunulmuştur.

İLK DEVLET BAŞKANI DENKTAŞ 

Denktaş, KTFD'nin ilanından sonra devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürütürken anayasa uyarınca 1976'da yapılan ilk genel seçimlerde Devlet Başkanlığına seçildi. Nejat Konuk ise 1976'da KTFD'nin ilk başbakanı oldu.

Bu süreçte KTFD, Kıbrıs sorununa çözümü için görüşmelere açık olurken 1977'de Başpiskopos Makarios ile Denktaş arasında bir zirve yapıldı. Bunu 1979'daki Rum lider Spiros Kiprianu ile Denktaş arasındaki zirve takip etti.

KTFD Meclisi, 15 Kasım 1983'te oy birliğiyle aldığı bir kararla KKTC'nin kurulduğunu ilan etti ve böylece KTFD son buldu.

Öte yandan Kıbrıslı Türkler, Rumların 1960 Ortaklık Cumhuriyeti'ni silah zoruyla gasbederek Türkleri tüm devlet organlarından dışlayarak sırasıyla 1963'te Kıbrıs Türk Genel Komitesi'ni, 1967'de Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi'ni (1971'de 'geçici' sıfatı kaldırıldı) ve 1974'te Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi'ni kurdu.

Denktaş ve Dr. Küçük, ölüm yıl dönümlerinde anılıyor |

Editör: Yadigar Hanım