Kendimi bildim bileli ülkücüyüm. Kendimi bildim bileli Türk milliyetçisiyim. Kendimi bildim bileli vatanseverim. On beş yaşımda Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda yargılandım ve yıllarca cezaevinde yattım…

70’li yılların Türkiye’sindeki gençlik hatta delikanlılık yıllarımı Ülkü Ocakları’nda yaşadım.

80’li yılların Türkiye’sindeki yıllarımı cezaevinde tükettim.

90’lı yılların Türkiye’sinde ‘baba ocağı’ dediğimiz partimizden koparak, merhum Muhsin Yazıcıoğlu liderliğinde Büyük Birlik Partisi’nde siyaset yaptım. 28 Şubat dönemini BBP içinde yaşadım, Muhsin Başkan’ın demokrasi mücadelesine şahitlik ve refakat ettim.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi içindeki muhalefet hareketlerine katıldım. Koray Aydın’ı destekledim. Meral Akşener’i destekledim.

İmtiyaz hakkı kendimde olan Habererk isimli internet sitemde habercilik yaptım, yapmaya devam ediyorum…

Meral Akşener ve İYİ Parti ile yollarımı ayırdıktan sonra Sn. Ümit Özdağ liderliğinde Zafer Partisi’nin kuruluş çalışmalarına katıldım ve bugün Zafer Partisi Başkanlık Divanı’nda Genel Başkan Yardımcısı olarak vazife yapmaktayım.

Yani, yaklaşık elli yıllık bir zaman diliminden bahsediyorum…

1978 Türkiye’si ile 2022 Türkiye’si arasında devasa farklardan, hayatının 45 yılını cemiyetçilik ile geçiren herhangi birinin hiç ama hiç etkilenmemesi ne kadar mümkün ise benim de etkilenmemem o kadar mümkündü.

Geriye dönüp baktığımda 1992’deki MHP-BBP ayrılığının ne kadar yanlış olduğunu bugün nasıl düşünebiliyorsam ve bu ne kadar ciddi bir değişim ise, dün ülkenin bazı meselelerinde düşündüklerim ile bugünkü düşüncelerim arasındaki değişim de aynı ciddiyettedir ve bu değişim insana dairdir.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür, fakat lafı uzatır…

Son günlerde ‘bayram değil, seyran değil’ misali, bir temcit pilavının tekrar ısıtılmaya başlamasının nedenini anlamış değilim açıkçası. Sanki ‘birinin ricası’ ile yazılmış bazı yazıların, Zafer Partisi’nin yükselişiyle birlikte, Zafer Partisi içinde taşıdığım sıfat nedeniyle yazıldığı ve bu temcit pilavının tekrar ısıtıldığını düşünüyorum, başka ihtimalleri düşünmemek için…

Bahse konu yazılarda kullanılan argümanlar takipsizlik aldığım yargılanmamda bana sorulan sorulardı.

Bir gazetecinin “Artık yazmak farz oldu” cümlesiyle başladığı yazılarda, bana ait geçmiş dönem yazılarından aşağıya bir-iki örneğini vereceğim bazı paragraflar kullanıldı. 

17-25 Aralık’a kadar, siyasî iktidarından iş dünyasına, akademisyenlerden gazete yazarlarına, bürokrasiden STK’lara, sinema dünyasından futbol camiasına kadar toplumun her kesiminden insanın akın akın yöneldiği bir cemaat yapılanmasından söz ediyoruz….

Zamanın Başbakanının, “Ne istediniz de vermedik” dediği bir Türkiye’den söz ediyoruz.

A. Türkeş’in, F. Gülen hakkında, “Şahsi olarak bir dikili ağacı bile bulunmayan, kendisini ilme adayan, memleketimizin manevi dinamiği olan Hoca Efendi’nin Kanada'dan Yakutistan'a kadar olan çalışmaları her manada takdire şayandır, Türk manevi ve milli değerlerine katkılarıyla şimdiden bütün milletimizin derin sevgi ve hürmetini kazanmıştır” dediği bir Türkiye’den bahsediyoruz.

Bu örnekler de binlerce adet çoğaltılabilir.

Bu binlerce örnek arasında benim de daha önceki yıllarda yazdığım bazı yazıların bazı paragraflarından iki iktibası aşağıya alıyorum.

- “Hizmet cemaatinin yönetici kadrosunda, bizden ayrılmış çok insan var bu insanlar bize şimdi destek vermek istiyorlar. Ellerinde medya gücü asla küçümsenemez bu bakıma ve ilkelerimize uygun olan her argümanı, enerjiyi Milliyetçi Büyük Türkiye sevdamıza, hasretimize bizi götürecek imkânlara neden hayır diyelim?”

Veya:

- “Cemaati eleştireceğimiz çok şey bulabiliriz zaman zaman bunları da yazdık. Biz cemaatin paralel devlet anlayışı iddialarına karşı hassas olmalıyız. Sorgulanması ve eleştirilmesi gereken yer budur. Yoksa diğer faaliyet alanlarında devlet ve millet olarak cemaat desteklenmelidir ya da köstek olunmamalıdır inancındayım. Bunları yazdım diye inşallah yine cemaat adamı önyargısına hapsedilmeyiz.”

Yukarıda verdiğim iki örnek ile aşağıya alıntıladığım bana ait iki paragraf örneği arasındaki mukayeseyi kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Kaldı ki, derelerin altından çok sular akmıştır, Türkiye değişmektedir, 20 yıllık AKP iktidarı, sergilediği kötü örneklerle hiçbir laik-seküler siyasi iktidarın sağlayamayacağı ölçüde bir aydınlanmanın önünü açmıştır. AKP iktidarı dinin ve dini değerlerin siyasetin bir argümanı olmasının ne denli tehlikeli sonuçlar doğuracağına dair 20 yıllık bir Türkiye günlüğü tutmuştur adeta. İçi günahla dolu bu günlük AKP’nin gelecek nesillere bırakacağı yegâne faydadır, gelecek nesiller AKP’nin tuttuğu bu günah günlüklerini okuyacak ve ne yapmaları gerektiğini değil ne yapmamaları gerektiğini göreceklerdir.

Biz bugün, Zafer Partisi olarak, Genel Başkanımız Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın liderliğinde, yıllardır ülkenin müzmin problemi olan muhalefetsizlik ya da sarı muhalefet sorununa çözüm olmaya çalışan ve etkili ve gerçekçi ve pazarlık masalarına dahil olmayan bir muhalefet ile siyaset yapmaktayız.

Gerisi lâf ı güzaftır…