Türk düşmanı olmanın dayanılmaz hafifliği ile Türk olmanın dayanılmaz ağırlığının ne olduğunu açıkça gözler önüne seren dört yaşanmış örneğimiz var.

Etiler Lisesi’nde felsefe öğretmeni iken bir kahve sohbeti sırasında civarımızda yaşayan Rum dönmesi bir grup konu edilir. Sohbete katılan arkadaşlardan birisi bunların bazılarının rahatça öbür tarafa geçebileceğinden bahseder. Bir gün sonra dersten çıkıp bir taksiye binerim o sıralarda Yunanistan ile bir kriz yaşanmakta, herkes bunu konuşmaktadır. Taksiciden radyoyu açmasını istediğimde bana verdiği cevap enteresandır; Ne yapacaksın abi savaşı? Bir şey olursa geçerim öbür tarafa. Taksiciye sorduğumda kendisinin bu gruptan olduğunu öğrenirim.

İŞTE HEM TÜRK ASILLI OLMAYAN HEM DE BİR TÜRK DÜŞMANI!

Gençliğimizde bir arkadaşımızın hatırına bir cemaatin sohbetine katıldık. Sohbet sırasında aslen Türk olduğunu çok iyi bildiğim biri aynen şu sözleri söyledi. “Türk, Türk, Türk diyorlar. Bence bunun hiç bir kıymeti yoktur. Benim için memleketi Türk olmayanların yönetmesi daha evladır.” Bu siyasi ümmetçi diyebileceğimiz, İslamı yanlış anlamış ve yorumlamış arkadaşa cevabını verdik, ama hayat boyunca bu tipler hep karşımıza çıktı ve halende çıkmakta…

İŞTE HEM TÜRK ASILLI OLAN HEM DE BİR TÜRK DÜŞMANI!

Üniversiteden tanıdığımız Ermeni asıllı, dayıları Hristiyan ve Ermeni olarak halen Kapalıçarşı da kuyumculuk yapan ama kendisi Müslüman olup, aynı zaman da Türk olduğunu gururla ifade eden isminin de Tuğrul olarak söylenmesini isteyen bir arkadaşımız vardı. Çocuklarının milliyet şüphesi taşımaması için bir Türk ile evlenmek onun en büyük arzusu idi. Nişanlandı, nişanlısını uğurlamaktan gelirken trafik kazasında vefat etti. Allah rahmet eylesin.

İŞTE HEM TÜRK ASILLI OLMAYAN HEM DE BİR TÜRK!

Birde milletin kahir ekseriyeti var. Onlar Türk asıllı ve Türk olmaktan her zaman onurlular. Onların içinden geliyoruz. Onların örneği o kadar çok ki, birini anlatsak diğerlerine ayıp olur diye düşünüyoruz. Biz diğerlerinin hoşgörüsüne sığınarak birinin hikayesini özetleyelim.

Midilli’den Ayvalık’a günübirlik gelen Yunanlardan iki genç Rumca konuşarak Türk milletine hakaret etmekteler. Girit kökenli olması sebebi ile Rumca bilen bir Türk balıkçı bunları duyar. Yunan gençlere niye Türk milletine hakaret ettiklerini sorar. Onlarda Cunda adasında ki kiliseyi gezdiklerini ama kilisenin yıkık dökük olduğunu kendilerinin ise Midilli’de camilere dokunmadıklarını söylerler.

Balıkçı Midilli’de cami falan kalmadığını iyi bilir. Zaten camiye gitme adedi de yoktur. Kendisi iyi şarap tüketir. Ama Yunanlara şu cevabı verecektir; burada ki kiliseler size lazım değil, siz orada ki camilere iyi bakın onlar bize lazım olacak.

Bu örneği diğer bir sürü kahramanlık örneklerinin içinden bilerek seçtim. Çünkü Türk hem Türk’tür, hem de bilinçaltında bir ideali yaşatır. Hiç namaz ile ilgisi olmayan bir alkolik Türk balıkçısının Yunan gençlerine verdiği cevabın içinde taşıdığı anlam ve ideal yüküne ve ağırlığına bakın.

İŞTE HEM TÜRK ASILLI OLAN HEM DE BİR TÜRK!

Başkaca açıklamaya gerek var mı?