Birçok ebeveyn çocuklarını gözü gibi korudukları halde sürekli burun akıntısı, burun tıkanıklığı, öksürük, hırıltı, hışıltı, tekrarlayan bronşit, sinüzit konusunda şikayet etmektedir. Çoğu zaman bu şikayetlerle doktor doktor dolaşan hastalara çok geç alerji tanısı konmaktadır.

Yaşadığımız yüzyılda alerjik hastalıkların görülme sıklığı açısından belirgin bir artış dikkati çekmektedir. XXI.nci yüzyıl alerjik hastalıklar yüzyılıdır desek yalan söylemiş olmayız. Üstelik gelişmiş zengin ülkelerle geri kalmış fakir ülkeler arasında alerjik hastalıkların sıklığı açısından fakir ülkeler lehine belirgin farklılıklar var.

Örneğin ikinci dünya savaşından sonra doğu ve batı olmak üzere iki ülkeye ayrılan Almanya'da yaşayan ve genetik olarak aynı kökenden gelen çocuklarda yapılan çalışmalarda alerjik hastalıklar görülme sıklığı farklı bulunmuştur. Tüm alerjik hastalıklar gelişmiş batı Almanya da 2-3 kat daha sıklıkla gözlenmekteymiş. Peki, bu artışın ve aynı genetiği paylaşan insanlardaki farklı alerjik hastalıkları sıklığının sebebi nedir?

Bilim insanları bu durumu çağımızın yaşam koşullarına bağlı iyileşen hijyen durumuna bağlamaktadır. Küçülen çekirdek aileler, yoğun aşılama programları ve antibiyotik kullanımları artmış ev içi hijyen koşulları geçmiş yıllarda karşılaşılan enfeksiyonlarla yeni nesillerin karşılaşmasını engellemekte ve bunun sonucunda insanların savunma sistemlerinde alerjik yönde yanıt ortaya çıkmaktadır. Yine batı tipi beslenme tarzı ve yoğun sezaryen operasyonlarının her geçen gün önemi daha iyi anlaşılan bakteri flora yapısını bozarak insanları alerjiye yatkın kıldığı düşünülmekte.

Çocukların evde daha büyük çocuklar veya günlük yaşamda başka çocuklarla karşılaşmasının, astım gelişimi ve ileride sık ‘hışıltı’ ataklarının ortaya çıkmasından koruduğunu bildiren bir makale “Günlük bakım, kardeşler ve astım: lütfen çocuklarınızın yüzüne hapşırın” başlığı ile dikkati çekmektedir.

Alerjik hastalıklar denince başlıca ev tozunda yaşayan akar denen mikroskobik yaratıklar akla gelip akarlara karşı alerji evrensel bir sağlık problemidir. Özellikle Karadeniz, Marmara gibi nemli bölgeler akarların yaşaması için bulunmaz ortamlardır. Çocukları sürekli üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren sürekli burnu akan ve bronşit olan ve neredeyse her ay antibiyotik kullanmak zorunda olan aileler özellikle akar alerjileri konusunda bilgi sahibi olmalıdır.

Yeni Gine'de 1970'li yılların başlarında astım görülme sıklığı %1,1 iken, ülkeye battaniyelerin girmesi ve evlerde yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile birkaç yıl içinde astım görülme sıklığı 7 kat artmış. Görülme sıklığındaki bu hızlı artış battaniyeler ile birlikte ev tozu akarlarının evlere girmesi ve kişilerin akarlar ile yoğun olarak karşılaşmasına bağlanmıştır.

Bazen ‘kirli ye’ formülüne indirgenen hijyen hipotezinin izahı alerjik hastalıkların oluşumuna enfeksiyonların yokluğunun yatkınlık oluşturduğu şeklindeydi. Bu teoriye göre her ne kadar temiz evler steril olmaktan uzaksa da aşırı temizlik ya da steril evler kötüdür. Bilimsel açıdan bakıldığında aşırı temizliğin normal immun sistemin gelişimi için gerekli olan mikrobik uyarımı azalttığı düşünülür. Hijyen hipotezinin bir açıklaması da aşırı temiz ev ortamlarının sıklıkla gelişmiş ülkelerde bulunması yönündedir.

Almanya’da yapılan bir çalışmada ev tozu akarı ve mikrop kalıntılarının yoğun olduğu evlerde büyüyen çocukların daha az alerjik hastalıklara ve astıma yakalandığı gözlenmiş. 

Gine ve Almanya çalışmaları arasında tezat varmış gibi görünmesine rağmen alerjik hastalıkların karmaşık sebeplerle ortaya çıktığı görülmekte. Aşırı temizlik takıntısı iyi değil fakat alerjenlerin yoğun olarak bir ortama geçişi genlerde saklı yatkınlığı ortaya çıkarabilmekte.

Çiftlik hayatı yaşamak ve evcil hayvan sahibi olmak alerjiye karşı koruyucu olabilir. Lakin alerji ortaya çıktığında tebdili mekan iyidir.

Sonuç olarak kirlenmek bazen iyidir...

Ve ne kadar çok çocuk, o kadar az alerji....