Sevgili okuyucularım, bugün iki yıldır gidemediğim memleketim Ordu’da iki güzel hafta geçirdim. Bugün yaşadığım güzellikleri ve bana bu güzellikleri yaşatan dostlarımı kaleme almak istiyorum.

Ordu tabii güzelliklerinin yanında yerel yöneticilerin zaman içinde Ordu’yu daha da güzel ve yaşanılabilir bir şehir haline getirdiklerini gördüm. Sayın Seyit Torun’un kulakları çınlasın. Bozteye’ye çıkan teleferiği yapabilmek için zamanın iktidarı tarafından ne kadar engellendiğini biliyorum. Ama zevkini ve semeresini ise yine aynı iktidarın keyifle kullandığını görüyorum.

Ben geçmiş yazılarımda da yazdım. Bu memlekette kim taşı taş üstüne koymuşsa Allah onlardan razı olsun. Ama bunu çalmadan çırpmadan yapmış olmaları da esastır. Bu hizmete talip olanlar ceplerini doldurmak için değil vatana ve halka hizmet etmek zorundadırlar. Devletin malını haksız yere yiyenler ve edinenlere de haram zıkkım olsun diyorum.

Eski dostlarımın ve de Ülküdaşlarımın adeta buluşma yeri olan “Nar Simit” güzel bir mekan Sahibi sevgili Muhsin Aksoy.  Muhsin kardeşim ismiyle müsemma,  kelime manası olarak, iyilik eden, yardım eden, bağışta bulunan, iyi bir kimse olarak tanıyoruz. Emeği ve gelen müşterilere gösterdiği güler yüzü ile tam bir ‘Muhsin’.

İkinci buluşma yerimiz de Ordu Öğretmenevi bahçesiydi.

Sevgili kardeşim Salih Kalyoncu’dan bahsetmezsem olmaz. Salih kardeşim beni arabasıyla aldı önce Ordu’yu Anadolu’nun iç kesimlerine bağlayan dere yolunu takip ederek birlikte Mesudiye’ye vardık. Mesudiye’de yıllardır Belediye Başkan yardımcılığı ve Başkan vekilli yapmış olan sevgili kardeşim, Necmi Demir’e misafir olduk. Necmi kardeşim bize mükellef bir sabah kahvaltısı hazırlamıştı. Necmi kardeşimle ısmarlaştıktan sonra Mesudiye’nin Yeşilce yerleşkesine ulaştık. Yol boyunca Salih kardeşim Yeşilce’yi öve öve bitirememişti. Ben biraz abarttığını düşünüyordum. Yeşilce’yi gördükten sonra az bile söylediğini gördüm. Yeşilce’de ayrı bir kültürün varlığını gördüm. Her taraf prıl prıl. Evler temiz ve boyanmış. Hemen her binanın duvarında “TÜRK BAYRAĞI VE ATATÜRK” posterlerini görmek mümkün. Yine Yeşilce’ye mahsus üretilen bildiğimiz pideye benzeyen, “POAÇ” ürününden tadım yapma imkanı bulduk.

Yeşilce’den çıktık Ordu’nun son dönemde büyük bir turizm ve mesire yeri haline gelen Çambaşı’na geçtik. Çambaşı’na giderken o yüksek yaylaların tepesinde akan gürül gürül kaynak sularından içmeden geçemezdik. Geçtiğimiz her yerde ayrı bir güzelliklerle karşılaştığımızı söylemem lazım. Çambaşı’na ilk defa geldim. Beklentimin bir hayli üzerinde buldum. Burada tam anlamıyla ayrı bir turizm sektörü oluşmuş. Kayak Merkezi ile, büyük bir camisi, hediyelik eşya satan dükkanları ve aradığınız tüm esnafı Çambaşı’nda bulmak mümkündü. Dönüşte Kabadüz’den geçerek Ordu’ya geldik. Bu güzellikleri bana yaşatan Salih kardeşime ne kadar teşekkür etsem az kalır. Allah ondan razı olsun.

Ordu’da kaldığım süre içinde evini bana bırakıp köyüne giden, rahmetli eşimin amcaoğlu Özkan ve muhterem eşleri Ayten Türker’lere teşekkürü bir borç bilirim. Bu çekirdek ailenin güzeller güzeli kızımız Dilruba ve evin delikanlısı Polat’ı da anmazsam olmadı.

Yine bana her gelişimde evini ve gönlünü açan sevgili kardeşim Abdurrahman Taşdemir ve muhterem eşleri Gülperi yengeme de sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Taşdemir ailesinin biricik yavruları Tuğrul’u da anmadan geçemeyeceğim. Onu gözlerinden öpüyorum.

Murat Ateş’ten bahsetmezsem beni Ordu’ya sokmayacağından eminim. Murat Ateş kardeşim 50 yıla yakın bir dostluğumuz hiç sarsılmadan bugüne kadar geldi. Murat kardeşimin muhterem eşi Emine yengem bundan 10 yıl önce tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir kişi. Ama asıl olan yengemize bıkmadan usanmadan bir an dahi hizmetini aksatmayan Murat Kardeşim’in teşekkürlerin en büyüğünü hak ettiğini düşünüyorum.

Halit Tomakin, benim öz amcaoğlu, iki gün evinde beni misafir ettiler. Rahmetli eşi Gülşen yengemi de anmadan geçemem. Allah ona rahmet eylesin. Mekanı cennet olur inşallah. Hayat devam ediyor pek tabii olarak. Halit kardeşim tekrar evlendi. Muhterem eşleri Sonnur hanımın gösterdiği misafirperverliği için sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. (Halit laf aramızda çok şanslısın kıymetini bil)

Ordu’da bulunduğum süre içerisinde çok arkadaşımla ve ülküdaşlarımla bir arada bulunma imkanım oldu. Başta Burhan Yüce olmak üzere, Salih Erbaş, Mustafa Köksal, Osman Küpçük, Kenan Çakmak, Şahin Akdoğan, Şenol Anşin,  Eray Işıksoy, Mustafa Aktürk, Ahmet Başkaya, Salih Esat Aktaş, Fatih Çelik, Bilgi Keskin, Süleyman Pak, Turgay Cörüt, Melikşah Genç, Osman Onur,  Hüseyin Tekneci, Adem Sağlam, Metin Ömür, Ekrem Şahin, Fatih Melikoğlu, Yılmaz Gündoğdu, Orhan Günay, Ferda Yurdakul, Münacettin Şen, Süha Özdemir, İbrahim Dönmez, Onur Şahin, Selçuk Tomakin, Hasan Tomakin, Yaşar Tomakin, İsa Akçay, Ahmet Kahveci, Mehmet Yılmaz, Zeki Sevinç, Şerafettin Atinkaya, Şinasi Duman ve daha ismini hatırlayamadığım birçok arkadaşımla yılların birikimi olan muhabbet etme imkanım oldu. Bu arkadaşların her birisi ile ayrı hikayemiz vardı. Eğer o hikayelere girersen bir kitap olurdu. O nedenle beni hoş göreceklerini umut ediyorum. İsimlerini unuttuklarımdan da özür diliyorum. Bu iki hafta içerisinde çok şeyler yaşadım ama kısaltarak ancak bu kadarını yazabildim. Tüm arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE