Çok sıkışık bir tarihi süreçten geçiyoruz. Onlarca seneye sığabilecek olaylar bir kaç ay veya haftada olup bitiyor.

Tarihin tekerleğinin hızlı döndüğü dönemlerde siyasetin daha dikkatli daha soğukkanlı hareket etmesi gerekiyor. Ne yapılan hataları telafi etmek, ne de kaçan fırsatları geri getirmek mümkün.

Tehdit ve tehlikelerin büyüdüğü her dönemde milliyetçilik yükselişe geçer. Milliyetçilik sadece bir fikir ve ideoloji değildir, aynı zamanda bir duyuş,hissediş biçimi, bir milli savunma refleksidir. Milletler tehdit altına girdiklerinde  milliyetçilik bir savunma biçimi ve refleksi  olarak öne çıkar,milletin sığınağı olur.

Yine öyle bir süreçten geçiyoruz ama milliyetçilik yükselmiyor. En yetkili ağızlar -beka sorunundan-bahsetmelerine rağmen milliyetçi siyaset varlığını sürdürmek için kendine müttefikler bulmak için çabalıyor.

Milliyetçiliğin aşındığı, gücünü yitirdiği yerlerde toplum onun koruyucu ruhundan mahrum kalır.

Bugün milliyetçilik,milliyetçi siyaset iddiasında olanları büyütmüyor,tam aksine onu ret eden, etnikçilik veya ırkçılıkla aynı kefeye koyanları semirtiyor. İşte Türk milliyetçilerinin kafa yormaları gereken konuların başında bu dramatik durum geliyor.

Zaman zaman yapılan eleştiri veya özeleştirilerin bu kaygı ile alakası yok. Tüm değerlendirmeler kişisel beklentilerin etrafında dönüp duruyor. Oysa Türk milliyetçiliğinin geleceği için kendimizi bir tarafa koyarak değerlendirmelerde bulunmamız gerekir. Milliyetçilik giderse  onun surlarının arkasında emniyette olan millet de gider. Onun için milli varlığımızı yok etmek isteyenler önce milliyetçiliği hedef almışlardır.

Şartlar milliyetçiliğin yelkenlerini şişirmek için  fırtınalar gönderirken niçin Türk milliyetçiliği siyasi sahada bu kadar etkisiz? Bu soruyu ülke ve millet endişesi olan herkesin kendine sorması gerekir. Türk milliyetçiliği kişileri,partileri aşan bir öneme haizdir. Şu veya bu kişiye şu veya bu partiye saplanarak yahut dünyaya hep aynı istikametten bakarak bu suale doğru bir cevap vermek mümkün değil.

Türk milliyetçililerinin iyi yönetilemediği,kendini yenileyemediği,kırk sene öncenin söylemlerinin üzerine bir şey koyamadığı doğru. Bu gidişle de  bugüne gelebilmemiz zor görünüyor. Çünkü eleştirilerimizin ana noktasını -kendimize biçtiğimiz rol ile bize uygun görülen rol- oluşturuyor. Oysa asıl mesele, Türk Milliyetçiliği ile zamanın,  yine Türk milliyetçiliği ile onun adına siyaset yapanlar arasındaki makasın gittikçe büyümesidir.

Düşünce ile siyaset arasındaki mesafenin büyümesi tabana güvensizlik,inançsızlık olarak yansıyor. Bugün Türk milliyetçiliği ile onun adına siyaset yapanlar arasındaki mesafe  çok açılmış, siyaset yapanların milliyetçiliği görünmez hale gelmiştir.Milliyetçi siyaset hem milliyetçilikten kopmuş durumda hem de yaşadığı  zamanın çok gerisinde  kalmıştır. Türk milliyetçiliğinin en büyük problemlerinden biri budur. Buna eylemle söylem, söz ile davranış arasındaki farklarda eklenince ortaya  hazin bir manzara çıkıyor.Milliyetçiliği bugünle,milliyetçi siyaseti milliyetçilikle buluşturan bir fikir sıçraması yapılmadığı takdirde, milliyetçilik varlığını sürdürecek ancak milliyetçi  siyaset gittikçe   silikleşerek etkisini kaybedecektir.