Bodrum Esnaf Sanayici ve İş İnsanları Derneği (BESİAD) ve Güney Ege Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (GESİFED) iş birliği ile "9. GESİFED-BESİAD İş İnsanları Zirvesi" Muğla'nın Bodrum ilçesinde gerçekleştirildi. Zirvede konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, krediye erişimin her geçen gün zorlaştığını belirterek, hükümetin AB ve sığınmacı politikalarını da eleştirdi.

Finansmana erişimde yaşanan zorluklara dikkat çeken Turan, finansal kesimin son regülasyonlar nedeniyle kredi vermesinin daha da zorlaştığın belirterek, "Reel kesimin arkasında bu süreci destekleyen sağlıklı işleyen bir finansal sektöre ihtiyaç var. Uyguladığımız politikaları dizayn ederken bu süreçleri göz önünde bulundurmalıyız" dedi.

Faiz indirimlerinin enflasyon üzerindeki etkilerine de değinen Turan şunları söyledi:

“Para politikasının sadece genişleyici değil, gerektiğinde sıkılaştırıcı yönde kullanımının dengelenme için gerekli olduğunu unutmamamız gerekli "Uzun vadede tüm ekonomik paydaşlara fayda sağlayacak bir ortamı yakalamak için, kullanılan para politikası bileşenleri ne kadar sade ve anlaşılır olursa istenilen noktaya ulaşmak o denli kolay olacaktır.

Ekonomik aktörler tarafından kolayca anlaşılabilen politikalar, bütüncül etkileri değerlendirilmeden tasarlanan mikro düzeydeki karmaşık politikalardan çok daha iyi sonuçlar verecektir.

Unutmayalım ki, fiyat istikrarı olmadan ekonomi doğru şekilde işlemez ve bu durum, daha önce de belirttiğimiz gibi, hiçbir paydaşa fayda sağlamaz. Enflasyonla doğru mücadelenin, sağlıklı büyüme için önkoşul olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.

Türkiye ilk çeyrekte yüzde 7 büyümesine rağmen, ekonomideki öncü göstergelerin ihracatta, iç ekonomide ve üretimde yıl sonuna doğru hızlı bir yavaşlama görüldü. Cari açık halen artış trendinde. Enflasyon hedeflediğimiz seviyelerde değil, refah kaybımız yüksek."

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerindeki mevcut durumu eleştiren Turan, şöyle devam etti:

“Dış politikaya baktığımızda da, özellikle Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde bugün gelinen noktada her iki tarafın da hataları olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda Türkiye'de temel alanlarda yaşanan gerilemenin kaynağının önemli bir bölümü, Türkiye'nin kendi iç sorunları ile ilgilidir. 

Ancak Avrupa Birliği tarafından 2006'dan bu yana Türkiye ile demokrasi, yargı, temel hak ve özgürlükler, dış politika gibi öncelikli temel alanlarda müzakere süreci işletilmedi. 2016'da sığınmacılara ilişkin iş birliği mutabakatı ile de ilişkiler bir alışveriş ilişkisine döndü. Genişleme tartışmalarında Türkiye'den bahsedilmiyor. Sonuçta Türkiye-AB ilişkileri bir süredir çok yanlış bir zemine oturdu.

Bu zihniyetten her iki tarafın da hızla çıkması ve entegrasyon odaklı yapıcı politikalar işletmeye başlatılması gereklidir. Yeni oluşturulan Avrupa Siyasal Topluluğu'nun da genişleme sürecine alternatif oluşturmayan, AB'yi tamamlayıcı ve üyelik sürecini kolaylaştırıcı bir işlevi olması gerekir.

Çağımızın karmaşık sorunları karşısında AB'nin açık, kapsayıcı ve daha ileri düzeyde entegre bir kimliğe bürünmesi, medeniyetçi temelde dışlayıcı bir anlayışa prim vermemesi gerekiyor. Türkiye'nin Avrupa'nın geleceği tartışmalarında doğru bir şekilde konumlanması gerekir. Bugünkü gibi sığınmacılara karşı Kale Avrupası'nın sınır bekçisi gibi bir mantığı sürdürmeye çalışan her tasarım başarısızlığa mahkumdur.

Avrupa'da yaşanan savaş ortamında ilişkilerin gelmiş olduğu noktanın kimse tarafından arzu edilir olmadığını gördük. Ancak sorunların aşılabilmesi için, her seviyede diyaloğun devam ettirilmesi, iki tarafın da yaşanan gerilemenin sebeplerine odaklanması gerekiyor. Son dönemde Türkiye hükümeti ve AB Kurumları arasında artan görüşmelerin karşılıklı güveni yeniden tesis etmeye yönelik önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.”

Editör: Yadigar Hanım