Birinci Cihan Harbi’nden sonra, bağımsızlığını koruyabilen tek Türk devleti, Türkiye’dir. Anadolu Türklüğü, dört yıl süren mücadeleden sonra, düşmanları ülkeden çıkardı. Hiçbir etkisi, gücü ve ağırlığı kalmayan saltanat kaldırıldı. Başlangıçta, halifelik, sembolik olarak muhafaza edilmek isteniyordu ama Vahdettin’den sonra halife olan Abdülmecid’in bu statüyü kabullenmeyip etkili olmaya çalışması üzerine halifelik de kaldırıldı. Cumhuriyetin ilanını, saltanatın ve iki yıl kadar sonra halifeliğin kaldırılmasını, Lozan Anlaşması’yla, devrimler takip etti. Atatürk’ün kimi yakın arkadaşlarıyla, bazı tarihçilerimiz, saltanattın kaldırılmasını Osmanlı’ya ihanet gibi görerek, eleştirmişlerdir.

Bu değerlendirme duygusaldır. Türk töresinde esas olan devlet ve millettir. Hiçbir hanedan kutsal değildir. Türkleri, tarih sahnesine çıktıkları günden itibaren farklı hanedanlar yönetti. Bir hanedan görevi almış, milletin başına geçmiş onu yükseltmiş, hizmet etmiş ve millet desteklediği sürece görevine devam etmiştir. Hanedan zayıfladığında yerini başkası almıştır. Ana vatanda önce Mete Hanın mensup olduğu hanedan vardı, onlar zayıflayınca Avarlar, Avarlar güçten düşünce, Aşina hanedanı Göktürk devletini kurarak, 250 yıl hüküm sürdü. Onlar zayıflayınca Uygur kökenli bir hanedan, o da zayıflayınca Kırgızlar yönetime geldi. Önemli olan devletin ve milletin, zamanın şartlarına uyarak varlığını devam ettirmesidir.

Eğer konuyu dinî açıdan ele alırsak, İslam dininde saltanat önerilmemiştir. Hz. Muhammed’in yolunu takip eden halefleri, yerlerini oğullarına bırakmadılar. İslam dininde esas olan adalettir. Adalet sağlandıktan sonra, yönetim şekli ikinci plandadır yani talidir. İslam’da herkes eşittir. Hiç kimse soyundan, ailesinden dolayı üstün değildir. Saltanat, Emeviler tarafından, Persler örnek alınarak kurumsallaştırıldı. O dönemin bilinen ve genel kabul görmüş yönetim şekli buydu. (Daha önce Anadolu, Yunanistan ve İtalya’da ortaya çıkan şehir devletleri, kısa ömürlü olmuştu.

Şehir devletlerinin bazılarında; aristokratların, zenginlerin ve arazi sahiplerinin yönetime doğrudan katıldığı ilkel ve sınırlı demokrasi tatbikatları oldu.) Müslüman din adamları, saltanata sıcak bakmamakla beraber, o dönemin standardı bu olduğundan, adil olması şartıyla muhalefet etmediler. Cumhuriyet ve demokrasi, İslam dinine, yapısı itibarıyla son derece uygundur. İslam eşitlikçidir. Herkesi eşit kabul eder. Asalet veya kast sistemi kabul etmez. Ayrıca İslamiyet’te övülerek, tavsiye edilen, istişare, şura gibi kavramlar demokratik cumhuriyetle örtüşür.

Türkler, varlıklarını sürdürebilmek ve geliştirebilmek için dönüşümler yapabilme yeteneğine sahiptir. Türkler ormanda yaşarken, hayvancılığa başladılar. Geyiği stepte yetiştirmenin daha verimli olduğunu fark edince ormandan stepe geçtiler. Stepte at ve koyun gibi hayvanları yetiştirmenin, geyikten daha verimli olduğunu fark edince onları yetiştirmeye yöneldiler. İlk kurdukları imparatorluklar göçebe temelliydi, Horasan, Maveraünnehir ve İran’a gelen Türkler, bu yapının burada devamının mümkün olmadığını gördüklerinde, Selçuklu, Karahanlı ve Gazneli gibi yerleşik imparatorluklar kurdular. Türklerin binlerce yıldır inandıkları Gök Tanrı dininden vazgeçip İslam’ı kabulü, diğerlerinden çok daha hayati bir dönüşümdür.

İşlevini kaybetmiş olan saltanatın kaldırılıp, cumhuriyetin benimsenmesi de şartlarının getirdiği bir dönüşümdür. Değişmeyi başaramayan yapılar statik hâle gelir, katılaşır, hareket kabiliyetini yitirerek yok olurlar. Sakalar ve Hunlar varken Mısır’da Firavun devleti, Mezopotamya’da Asur, Babil, Elam ve Sümer devletleri vardı. Bunlar, o günkü medeniyete anlamlı katkılar yapmış, zaferler kazanmış, güçlü yapılanmalardı. Gereken dönüşümleri yapamadılar, kendilerini yenileyemediler.

Önce devletler yıkıldı, sonra o devletleri kuran halklar, başka halklar içinde eriyip kayboldu. Türk milletinin o topluluklardan farkı, dinamizmidir, kendini yenileyebilme gücüdür. Bu sayede bugün vardır. Osmanlı hanedanı, milletimize hizmet etmiş, 600 yılı aşkın süre varlığını devam ettiren, en uzun ömürlü devletimizi kurmuş, yönetmiştir. Osmanlı, en muhteşem Türk devletidir. Ama gelinen noktada monarşi rejimiyle devam etmenin imkânı kalmadığından cumhuriyet kuruldu. Artık Osmanlı hanedanı yönetimde olmadığından devletin adı değiştirildi.

Bazı tarihçilerimiz, Türk hanedanlarının kendilerini daha önceki güçlü ve saygın hanedanlara nispet etmesini, hanedanlara kutsallık izafe edilmesi olarak yorumlamışlardır. Bu tespit kısmen doğrudur. Bir Türk boyu yahut hakanı devlet kurarken ya da devletin yönetimini ele geçirirken önemli olan güçtür, kimin soyundan gelindiği değil. Karahanlıları, Gaznelileri ve Memlükleri kölelikten gelen Türkler kurdu.

Osmanlılar, Selçuklular, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve diğerleri sıradan Türklerdi. Kutsal bir hanedandan geldiklerinden dolayı başarılı olmadılar. Mücadele ettiler, savaştılar ve üstün geldiler. Devletlerini kurduktan veya devletin başına geldikten sonra hanedanların kendilerini Oğuzhan, Alper Tunga veya Cengiz Hana bağlaması adettendi. Kadim Türk töresinde, hanedanlar kutsal değildi. Tanrı kimin devleti yöneteceğine karar verir, o kişiye kut verirdi. Kut layık olmayandan geri alınırdı. Yani Türkler peşlerine düştükleri liderlere kutsiyet affederlerdi.