Bazı düşünürler, Sanayi Devrimi’nin en önemli nedeni ya da tetikleyicisinin Rönesans olduğunu iddia ederler. Halbuki temel saik Rönesans olsaydı, devrimin İtalya’da ve 1500’lü yıllarda başlaması gerekirdi. Oysa İtalya, Batı Avrupa’nın en geç sanayileşen ülkesidir. Rönesans, Avrupa’nın Antik Yunan’ı tanımasına, Hristiyanlığın kabullerini sorgulamasına, bilimsel araştırma ve doğal bilimler gibi kavramları öğrenmesine yol açtığından ötürü önemlidir. Ama tetikleyici değildir. Kaldı ki Bizans, Antik Yunan’a vakıftı, İslam âlimleri Antik Yunan’dan kalan eserleri 800’lü yıllarda tercüme etmişlerdi. Niçin sanayileşme oralarda başlamadı?

Bazı düşünürler ise temel sebebin Reform olduğunu ifade ederler. Max Weber, Protestanlığın bilimsel gelişmeyi ve sanayileşmeyi tetiklediğini iddia eder. Bu tespitler doğru olsaydı, devrimin; Reform hareketinin doğduğu Almanya’da ve/veya Protestan olan İskandinavya ya da İsviçre’de başlaması gerekirdi.

Oysa Sanayi Devrimi, Anglikan olan İngiltere’de, Reform’dan iki yüz yıl sonra başladı. Anglikanlık, Protestan mezhepleri gibi sorgulayıcı değildir. VIII. Henri’nin, İngiltere’yi Papalığın tahakkümünden kurtarmak kurduğu Anglikanlık apostoliktir, yani kökenini havarilere dayandırır. Piskoposluk sistemi devam eder. Sinod Meclisi vardır. Canterbury Başpiskoposu, hükümdar adına kilisenin başıdır. Ayinler Katolik ayinleri gibidir.

Protestan ahlakı iddiası teorik olarak mantıklı olsada, pratikte ispatlanamaz. Almanya’nın Protestan  Prusya’sı ile Katolik Bavyera’sı arasında, ne sanayileşme öncesinde ne de sonrasında, kalkınma ya da zenginleşme açısından fark yoktur. ABD’de Protestanların yoğun olduğu yerler, Katoliklerin yaşadığı yerlerden daha önce ve daha hızlı kalkınmış değildir. Bir örnek daha verelim. Denizcilik her yerden önce Portekiz’de Denizci Henry’nin insanüstü gayretleriyle gelişti. Portekiz de, Henry de Katolik’tir. Ne engizisyon ne de Katoliklik, denizciliğin inkişafına engel olamadı.

Aslında, Avrupa’da kilise, 1200’lerde eski eserleri ve İslam klasiklerini tercüme etmeye başlamıştı.  Tercümeler sayesinde ulaşılan bilgiler kilisenin tekelindeydi. Halka ulaşmıyordu. Rönesans ve kısmen devamı olan Reform, sorgulamayı, araştırmayı ve incelemeyi geliştirdi. Deney ve gözlem önem kazandı. Skolastik düşünce yerini hür düşünceye bıraktı. Katolik kilisesi kendisini yeniledi. Matbaanın bulunması, bilginin yayılmasını ve uzak coğrafyalardaki bilimsel çalışmalardan haberdar olunmasını sağladı.

Sanayi Devrimi’nde tetikleyici; coğrafi keşifler ve sömürgeleştirmedir. Keşifler, ticaret hacimlerini inanılmaz ölçüde artırdı. İngiltere başta olmak üzere, Avrupa’ya, üç yüz yıl boyunca kaynak aktı. Peki, ana tetikleyici keşifler ve sömürgeleştirmeyse devrim niçin Portekiz, İspanya ya da Hollanda’da değil de İngiltere’de oldu?

Portekiz, 1640 yılında bağımsızlığını yeniden kazandığında, Goa dışında Uzak Asya’daki sömürgelerini yitirmişti. Dolayısıyla artık güçlü bir oyuncu değildi. İspanya, son beş yüz yılını Müslümanlarla savaşarak geçirmiş, Amerika’nın keşfedildiği yıl olan 1492’de Endülüs’teki son Müslüman devlet olan Gırnata Emirliği’ni yıkmıştı. İber Yarımadası’ndaki Müslümanları ve Yahudileri ya sürgüne gitmeye yahut Hristiyan olmaya zorladılar.  Müslümanlara ve Yahudilere ait kitapları, kütüphaneleri, okulları ve bilim merkezlerini yok ettiler. Bilim dilleri olan Arapça ve İbranice yasakladılar. O coğrafyanın bilim adamları, sanatkârları ve tüccarları Yahudilerden ve Müslümanlardan çıkıyordu. Bu iki unsurun kaybedilmesi, İspanya’yı geriletti. Tüccar ve aydın sayısı minimum düzeye düştü.

İspanya’nın kısa vadede avantajına gözüken iki husus, uzun vadede aleyhine oldu. Bunlardan birincisi Hollanda’nın İspanya’ya bağlı olmasıydı. İspanyollar, Amerika kıtasından aldıkları malları, lojistik açıdan avantajlı olan Hollanda’ya sevk ediyorlardı. Hollanda nehirler vasıtasıyla Avrupa’nın her yerine mal sevk edebiliyor, her yerden mal alabiliyordu. Bu durum Hollanda’nın ticarette gelişmesine yol açtı.

İspanya’nın aleyhine olan ikinci husus, Amerika’dan getirdiği altın ve gümüş oldu. Avrupa’nın belli miktarda altın ve gümüş üretimi vardı. İspanyollar, devasa hacimde altın ve gümüş getirince enflasyon oldu. Avrupa’da üretilen mallar pahalanırken (henüz sanayileşme başlamamıştı yani üretimi çok arttırmak mümkün değildi) altın ve gümüş değer kaybetti.

İspanya, 1648 tarihine kadar, birçok cephede, Osmanlı, Fransa ve İngiltere gibi güçlü düşmanlarla devam eden harplerde genelde yenildiğinden, zarar etti. Özellikle 1588’de İngiliz donanmasına yenilmesi,  denizlerdeki hâkimiyetinin bitmesine ve denizaşırı ticaretinin düşme trendine girmesine neden oldu. İspanya’nın, bağımsızlık isteyen Hollanda ile savaşı tam seksen yıl sürdü. Tek başına bu uzun savaş dahi yıkıcıydı. Ganimet getirmeyen harpler, devletleri çökertir. Altın ve gümüşten kaynaklanan enflasyon, ağır savaş masrafları ve sömürgelerden gelen gelirlerin giderek düşmesi İspanya’yı iflasa götürdü.

Hollanda, İspanya’nın eyaleti olmanın çok faydasını gördü. İspanya’nın sömürgelerden getirdiği ürünleri pazarladı, ucuza aldığını pahalıya sattı. Hollanda, Portekiz işgal edildikten sonra, Uzak Doğu’yla direkt ticaret yapmaya başladı. Nüfusu azdı. Ordusu ve donanması güçlü değildi. Deniz filosu devasa büyüklükteydi ama silahsızdı. İngiltere, ticari olarak başa çıkamayacağını anladığı Hollanda ile arka arkaya dört deniz muharebesi yaptı. Son muharebede Hollanda’yı ezdi. Deniz savaşlarından sonra, Hollanda ancak İngiltere’nin ona bıraktığı alanda hareket edebildi. Çok sayıda sömürgeyi İngiltere’ye terk etmek zorunda bırakıldı.

İngiltere coğrafi keşiflere sonradan katılmasına rağmen, yüz yıllık bir süreçte denizlerde en etkin oyuncu oldu. 18. yüzyılda, Hollanda’yı etkisiz hâle getirince sömürge kaynaklarının aktığı tek merkez hâline geldi. Rejimin mutlak monarşi olmaması, İngilizlerin ticarete yatkın olmaları, patent kanunlarını çıkarmaları, mucitleri ve bilim insanlarını teşvik etmeleri, nüfusun az ve işçiliğin pahalı olması gibi faktörler bir araya gelince, sanayileşme İngiltere’de başladı.

Yoğun hammadde gelişi ve üretilen mallara çok fazla talep olmasaydı, hatta yurtdışına yoğun göç verilmemiş olsaydı, Sanayi Devrimi olmayabilirdi. İngiltere’nin avantajlarından biri de ada olmasıydı. Avrupa’daki savaşların çoğuna iştirak etmedi, ettiklerinde de kendi topraklarında savaşmadı dolayısıyla yıkıma uğramadı. Mesela Almanya, nüfusunun %25’ini kaybettiği Otuz Yıl Savaşları bittiğinde virane haldeydi.