Abdullah Öcalan'dan Özgür Özel talebi

Abdullah Öcalan'dan Özgür Özel talebi
DEM Partili Cengiz Çandar, Öcalan'ın Özgür Özel'le ilgili düşüncelerini aktardı.

T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Cengiz Çandar, "Öcalan, Cumhuriyet Halk Partisi'ni çok önemsiyor. Ben tam burada bendeki önemli bir bilgiyi paylaşmak isterim. Kasım ayında Sırrı Süreyya (Önder) ve Pervin’in (Buldan) İmralı’ya yaptığı ilk ziyarette Öcalan o kadar çok CHP’den söz ediyor ki. “CHP olmadan çözüm olmaz. Mutlaka mecliste komisyon kurulmalı ve CHP aktif olmalı” diyor. Bunun üzerine Sırrı Süreyya İmralı’dan gelir gelmez Özgür Özel’i arıyor. “İmralı’dan şimdi geldik, sizden çok bahsetti” diyor. Özgür Özel de tam o noktada DEM Parti heyetini kabul etmekte kararsız, bunun üzerine kendisi kabul etmeye karar veriyor. Yani Öcalan en başından beri Cumhuriyet Halk Partisi’nin sürecin çok önemli bir aktörü olmasını talep ediyor."

Röportajın tamamı şöyle:

“Bahçeli ve Erdoğan, vizyoner yeteneklerden ziyade önseziyle hareket ettiler”

-Devlet Bahçeli ve iktidar ortağı Tayyip Erdoğan Ekim 2024’ten itibaren kullanmaya başladıkları ‘iç cephenin güçlendirilmesi’ jargonuna bakınca demek ki bu savaşı bekliyorlar mıydı? Demek ki Türkiye Cumhuriyeti devletinde İsrail'in çılgınlık olarak gördüğümüz şeylerin hepsini yapabileceği öngörüsü mü vardı?

Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin iktidar sahiplerine, karar merkezlerine baktığım zaman en başta da iki ortak olarak bu isimleri zikredeceksek, Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin vizyoner yeteneklerinden ziyade bir önseziyle hareket ettiklerini düşünüyorum. Bence yaklaşım şu oldu: “Bölgenin İsrail'e çok açık hale gelebileceği bir tarih evresine doğru ilerlemekteyiz ve bu evrede Kürt kartı İsrail tarafından kolaylıkla kullanılabilir hale gelirse ve hele hele bir Trump Amerika'sı İsrail'le aynı safta durursa Kürtlerin yaşadığı en büyük coğrafya olarak ve meselesi de aşılmamış bir ülke olarak Türkiye bundan bekasını etkileyecek şekilde çok olumsuz etkilenebilir. Ön alalım. Durumu bizim Kürtlerimizle öyle bir sağlama alalım ki durumu yarın Türkiye aleyhine olabilecek muhtemel gelişmelere şimdiden set çekelim.” Bunun birinci derecede yansıyacağı ve uygulanacağı saha da ister istemez Suriye tabii.

-Devlet Bahçeli gelinen noktada açıkça “İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir” demeye başladı. Bu argüman kamuoyunda, televizyonlarda da çok sık işleniyor. İsrail’in Türkiye ile savaşa girmeye cüret edip edemeyeceği ciddi ciddi tartışılıyor. Siz de ısrarla diyorsunuz ki “Kendisi NATO’nun koruma kalkanı altında olan İsrail NATO üyesi Türkiye’ye saldıramaz.”

“Böyle bir denklem yok” diyorum. Benim kendi mazim, duygularım ve düşüncelerim itibariyle 86 milyonun içinde İsrail hakkında olumlu söz söyleyecek en son kişilerden biri olduğum tartışılmaz bile. Ama bu soruya gerçekçi bir cevap vermemiz lazım. İsrail evet soykırımcı, bugün Gazze’te yaptığı soykırım, zaten kuruluşu etnik temizlik ve Filistin halkının büyük bölümünün kendi toprakları dışına zorla sürülmesi temeline dayanıyor. Etnik temizlikle, savaşla kuruldu ve soykırımla, savaşla var olmaya çalışıyor. Bütün bunların sonucunda da olsa, Lübnan, Hamas vesaire Allah’ın günü İsrail’in tepesine füze yolluyordu. Esas beka sorunu İsrail için kendiliğinden var. Ve binlerce yıllık tarihe sahip 92 milyonluk koca bir devlet olan İran İsrail’e “Senin var olma hakkını tanımıyorum, seni haritan sileceğim” diyor. Birtakım müttefikleri aracılığıyla da bölgede ısırıyor sürekli. İsrail'e hasım ve bunu ortaya koyan, eylemler yapan coğrafi noktalar, İran’ın İsrail’e karşı harekât alanıydı. Sen de diyorsun ki “İran, henüz nükleer silah sahibi olacak kıvama gelmemiş ama”. İran, eğer, o kıvama gelmediyse bu 13 Haziran 2025’te başlayan İsrail saldırısının meşruiyetini sorgulattırır. Ama İran'ın nükleer güç olmasının İsrail nezdindeki tehdit algılamasının gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Türkiye ile İsrail arasında kurabileceğimiz, İran ile İsrail arasındakine benzer, böyle bir denklem var mı? Türkiye, İran gibi “Ben seni haritadan sileceğim” diye bir tavır aldı mı İsrail’e karşı?

-Örgüt kurup Türkiye’ye karşı savaşmış olan Öcalan da eline hiç silah alıp savaşmamış olan Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş da açık biçimde Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin gelecek tasavvurunun Türkiye içinde olduğunu ortaya koyuyor evet. Ancak Öcalan’ın kurduğu PKK’nın İran kolu PJAK mesela…İsrail-İran savaşında İsrail’den yana açık bir pozisyon koydu. Suriye’de YPG/PYD bugün bu kadar açık pozisyon almasa da bugüne kadar İsrail ile temaslarını hiç gizlemedi. Dolayısıyla iş Öcalan’ın kendi kurduğu örgütün parçalarını yüzde yüz kontrol edemeyeceği bir yere doğru gidiyor olabilir mi?

Geleceğe ipotek koymak siyasi analizci olarak, siyaset adamı olarak, tarihçi olarak yanlış bir şeydir. Bugün dediğim gibi bir geçitten geçiyoruz ve bölgede her şeye açık bir durum var. Dolayısıyla da soruna “Hayır, böyle bir şey mümkün değildir” diye yanıt vermek mümkün değil açıkçası. Ama bu tür bir bölünmenin panzehri Öcalan’ın elinin güçlendirilmesi ve daha görünür bir role kavuşturulmasıdır. Senin hatırlattığın o 13 sayfalık son görüşme notlarına bakarsan, Suriye’de Kürtlerin kendi kimlikleri ve öz yönetimlerine sahip olabilecekleri bir statüden bahsederken bunun Şam ile anlaşarak yapılmasından bahsediyor. Zaten bunları bizzat bölgedeki bütün Kürt liderlere yazdığı mektuplarda da söyledi.

-O zaman siz Öcalan’ın 27 Şubat 2025 çağrısı öncesinde YPG lideri Mazlum Abdi’ye bir mektup gönderdiğini doğrulamış oluyorsunuz.

Evet ona da yazdı. Dahası Mazlum Abdi dün yeni yayınlanan bir söyleşisinde başka bir şey daha söyledi. Daha doğrusu soru şöyle sorulmuş; “Öcalan’ın sizinle İmralı’da görüşmek istediği söyleniyor. Doğru mu?” Mazlum Abdi’nin yanıtı “İmralı’ya gidip kendisiyle görüşmekten onur duyarım” oluyor.

Kaynak:T24

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.