Hiçbir çiçek toprağını bulmadan büyümez. Fikirler de uygun zemin bulmadan yayılmaz. Ülkemizde her türlü fikrin yayılması için müsait ortam maalesef mevcut. Ama bu toprağın zenginliğinden değil ülkenin bahtsız bir coğrafyada olmasından ne yazık ki. Doğuyla Batı arasına sıkışmış ve her türlü müdahaleye açık bir konumda olması ülkenin kaosa çok müsait olmasının ana sebebi.

Son zamanlar da gündemi meşgul eden Laik-Anti laik çatışmasının farklı bir versiyonu Türkçü-Hilafetçi kutuplaşması hızla yayılmakta. Filistin meselesi üzerinden başlayan ve artarak devam eden bu tartışma hayra alamet değil. İnsani olarak herkes tarafından sahiplenilmesi gerek bu konu bizde ayrışmaya sebep oluyor her nasılsa. Çocukların katledilmesine ideolojik olarak da inanç olarak da herkesin karşı çıkması gerekirken acaba nasıl oluyor da birbirimize karşı çıkabiliyoruz.

Aslına bu iki ayrışan kutup arasın da simbiyotik bir ilişki var. Birbirlerinin varlıklarından beslenerek varlıklarını devam ettiren bu iki zihniyet konunun asıl mecrasından saptırılarak faklı boyutlara taşınmasına sebep oluyorlar.

Dedik ya zemin buluyorlar diye. Bir taraf Gazze de yaşananları protesto etmek için düzenlenen gösterileri kullanarak hilafet çığırtkanlığı yaparken diğer taraf da Cumhuriyet elden gidiyor naraları atıyorlar. Gerçekçi bir bakış açısıyla olaylar izlendiğinde aslında ne Hilafet gelebilir bu ülkeye ne de Cumhuriyet elden gidebilir. Ama mesele zaten bu zihniyetler için karşı çıktıklarını iddia ettikleri konular değil. Mesele varlıklarını devam ettirmek adına ilişkilerini çatışma zeminin de devam ettirmek.

Bir başka yanlış da sosyal medya da Türkçü paylaşım yapanların bir şekilde göz altına alınması ve gereksiz yere tutuklanması. Buna karşılık ise siyasi İslamcı paylaşımların hiçbir şekilde kanuni takibata uğramaması. Bu durum da zaten hazır olan zemini daha çok ateşlendiriyor.

Laiklik her inanca devletin aynı mesafede durması ve onların yaşamasına zemin hazırlamasıdır. Kişiler laik olamaz, kişiler seküler olabilir. Doğal olarak ta kişilerin hilafet istemesi de Türkçü bir devlet anlayışı istemesi de şiddete başvurmadıkları sürece ne Laikliği ne de Cumhuriyeti tehdit edebilir. Asıl tehlike Devletin bir inanca tolerans tanıması ve onun yolunu açmasıdır.

Türkçülük inançlı olmaya nasıl engel değilse inançlı olmak da Türk olmaya engel değildir. Bu iki düşünceyi birbirleriyle kavga ettirmek ülkeye yapılabilecek en büyük düşmanlıktır.

Şiddetten uzak durarak şiddetin ve soykırımın yaşandığı Gazze’yi savunabiliriz. Gazze’yi savunmak için Siyasi İslamcı, Türkçü, Solcu olmaya gerek yok insan olmak yeterli. Türkçülüğün de Müslümanlığında gereği mazlumun yanında olmaktır.