Bir kaç gün önce... Adana'nın Kozan ilçesin de bir eve kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişilerce düzenlenen silahlı saldırı sonucu aralarında sekiz yaşında ki bir çocuğun da bulunduğu aynı aileden beş kişi katledildi.

Adana da bu insanlık dışı canice vahşi katliam olurken aynı gün ve aynı saatler de yaşları on sekiz ile yirmi beş arası değişen ve halı sahaya maç yapmaya giden beş evladımızı bir trafik terörüne kurban verdik.  Kırmızı ışıkta geçen beton mikseri sürücüsü daha hayatlarının baharında bile ulaşamadan beş evladımızı ebediyen aramızdan aldı.

Kozan ve Ankara faciaları derinlik kazanan  bu insanlık trajedileri bu ülkenin ne ilk ne de son kanayan yaralarıdır.

Ravza -i Mutahhara'nın Gül -ü Ranası Peygamberimiz Efendimiz, sahabe -i ikram hazeratına kıyamet alametleri hakkında vaaz-u nasihat ta bulunuyor… ahir zamanda kıyamet saatine yakın insanlar arasında “Herç” artacak. Sahabe “Herç” nedir? diye soruyor. 

Muazzez, müzeyyen, müberra elçi buyuruyor… “Herç” ölümdür. Kıyamet saatine yakın hüsran günlerinde, hüzün asrında insanlar haklı bir sebebe (şeriata) dayanmadan birbirlerini öldürüp duracaklar. Ne ölen, maktul’ü ne için öldürdüğünü bilecek, ne maktul ne için bu büyük gadre uğrayıp öldürüldüğünü bilecek. 

Ravza-i Mutahhara’nın solmayan eşsiz gülü sevgili peygamberimiz, efendimiz, “Herç” hadisi ile günümüz Türkiye gerçeğini, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sosyal anomi’yi (sosyal çılgınlık hali) mucizevi bir şekilde günümüzden tam 1400 yıl önce resmederek adeta Türkiye’nin Anatomik MR’ ını çekmiştir. 

Bugünün Türkiye’sinin ya da Türk insanının hali “Herç” hadisi ile motamot, bire bir uyuşmakta ve eşsiz bir biçimde örtüşerek tam bir paralellik hali ortaya koymaktadır. Bugün bu ülke de insanlar şiddetle yatıp, şiddetle kalkmakta her gün onlarca insan bir fındık kabuğunu bile doldurmayan sudan sebeplerle birbirlerini öldürüp durmaktadır. 

Öyle ki… Terör deyip öldürüyoruz, trafik deyip öldürüyoruz, töre deyip, berdel deyip, kan davası deyip öldürüyoruz. Yan baktın deyip, omuz attın deyip öldürüyoruz, ya benimsin ya kara toprağın deyip öldürüyoruz. 
Seni başkasına yar etmem deyip öldürüyoruz. Oğullarımızı, kızlarımızı, annelerimizi, babalarımızı öldürüyoruz.

Küçücük, masum, melek, sabi, sübyan kız çocuklarımızın üzerine benzin, döküp, tiner döküp, başlarını taşla ezerek, küçücük bedenlerini parça parça ederek katlediyoruz. 

Tanıdık tanımadıklarımızı öldürüyoruz. Hırsızlığa girdiğimiz evin sahibine önce tecavüz ediyor sonra da öldürüyoruz. Kadınlarımızı, genç kızlarımızı sokak cadde ortalarında koyun kurban eder gibi boğazlayarak öldürüyoruz. 
Doktoru öldürüyoruz, hemşireyi öldürüyoruz, askeri, polisi, öğretmeni öldürüyoruz.

Sevmediğimizi, kıl olduğumuzu, haset ettiğimizi öldürüyoruz. Başarılı insanların başarılarını kıskanıp öldürüyoruz. 

Apartman aidatı yüzünden canlara kıyıyoruz… 
“Ankara'nın Kızılcahamam İlçesi'nde emekli Baş Komiser 65 yaşındaki Durali Gürpınar, ödemediği 20 liralık aidat yüzünden uzun süredir tartışmalı olduğu apartman yöneticisi 44 yaşındaki Ersin Aydoğan'ı tabancayla öldürdü.” 

“Samsun'da apartman yöneticisi 67 yaşındaki Metin Aydın, aidat yüzünden tartıştığı komşusu 40 yaşındaki Serkan Dinçer'i öldürdüğü gerekçesiyle 18 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.” 

“Denizli'de bir kişi, aidat yüzünden tartıştığı apartman yöneticisini tabancayla öldürdü.5 aydır apartman aidatını ödemeyen K.Ç. birikmiş aidat borçlarını ödemesini isteyen yönetici Mehmet Ali Onat’ öldürdü.” 

Türkiye bu vahşet tablosunu, bu alaca karanlık kuşağını, bu toplumsal anomi (çılgınlık) halini başta siyaset kurumu olmak üzere, TBMM, yargı, mülki amirler, yerel yönetimler, üniversiteler, STK, meslek odaları, yazılı – görsel basın ve vatandaşlar olarak bizler uzun metrajlı bir filmi izler gibi kılımız bile kıpırdamadan, vicdanımız hiç titremeden seyrediyoruz. 

Türkiye yanarken, akıl-nesil-can-mal ve din emniyetleri derin bir biçimde tehlike içerisindeyken Müslümanlar(!) özellikle de varlıklı Müslümanlar(!) ne yapıyor. Bu günlerin, bu zamanların, bu çağların, bu asrın bir hüsran, zarar, ziyan asrı olduğunun bilinci ve şuurundalar mı? 

Tüm bunların farkında iseler Asr Suresinin, Ali İmran Suresi 104 ve 110 uncu ayetlerinin gereğini yapıyorlar mı ya da hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sarılıyorlar mı veya tamamı Allah’ın boyası ile boyanıyorlar mı, birbirlerini muhacir ile ensar sevgisi ile seviyorlar mı, nefsin şuhhu’ndan hâlâs oluyorlar mı? 

İhsan, isar, vera, diğerkam bir ruha sahipler mi? Dini, Kur’an ve Sünnetin gölgesinde sahabe kıvamında mı yoksa hurafe, bid’at, menkıbe ve sembollerden oluşan bir dizi ezber ritüellerden oluşan kalıplar içerisinde mi yaşıyorlar? 

Bu soruyu altı kaval, üstü şişhane marka başörtülü, hissedemeyen, şuursuz bir kalbe sahip mütesettir hanım(!) kardeşimize soruyorum. Bu soruyu kendisine dünya meta’ından putlar yapıp Allah’ı unutan paragöz, zübük Müslüman (!) kardeşime soruyorum. 

Bu soruyu makam, mevki, şöhret budalası Müslüman (!) kardeşime soruyorum. Bu soruyu malımın 1/40 ını zekat olarak verir, gerisi ile de dilediğimce yaşarım, Allah nimetini kulunun üzerinde görmek ister diyen Firavun, Haman, Karun özentisi Müslüman (!) kardeşime soruyorum. 

Bu soruyu, emri hak vaki olup da iki metrekarelik bir çukura gireceğini unutarak, saray yavrusu rezidanslarda Firavun sofralarının başında Allah’ı unutan basiretsiz zavallı Müslüman(!) kardeşlerime soruyorum. 

Bu soruyu... Sayın Cumhurbaşkanı'mıza, Sayın Başbakan'ımıza, Sayın Devlet Bahçeli'ye soruyorum. Ne yazık ki, Türkiye'nin bu derin sosyal anomi hali bu toplumsal çılgınlık hali bu ateşi göklere ulaşan kızılca kıyamet hali ve tsunami ölçeğinde ki bu da'da-a bu vaveyla bu bitmek bilmeyen gözyaşları ve muazzep olan vicdanlar ne Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, ne Sayın Başbakan'ımızın ne de Sayın Bahçeli'nin umurlarında bile değil.

Sayın Cumhurbaşkanımız... bütün benliğiyle, bütün hücreleri, genleri, kromozomlarıyla, bütün sinir uçları ve tüm korteksleriyle sadece ve sadece "TEK ADAM - MONARK" olmaya kilitlenmiş. Sayın Başbakan ve Sayın Bahçeli'de bu yönde birbirleriyle "Bezm -i Elest'de, Ahd -ü Misak" yapmışçasına bu derin, girift, sofistike tehlikeli dalganın Türkiye'yi bir "TSUNAMİ" gibi yutmasına en üst noktadan katkı sağlıyorlar.

“Allah’ı, Allah’ın emirlerini, şeriatını unutan ve bu yüzden, Allah’ın kendilerine kendi haklarını, birbirlerinin haklarını, kimliklerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, işte onlar doğru ve mantıklı düşünmenin, hak dinin dışına çıkan fâsıktırlar, âsi ve bozguncudurlar.” (Haşr Suresi - Ayet 19)..........