Kızılay bir lüks değil, gerekliliktir. Kızılay Osmanlı döneminde bir ihtiyaçtan doğmuş ve kurulmuştur. Kızılay bir arpalık değildir. Kızılay bir nemalanma ve yüksek maaş alma yeri hiç değildir.

Kızılay’a alternatif kurulmuş hiçbir hayır kurumu, KIZILAY’ın yerini asla tutmaz ve tutmamalıdır. Biz alternatif kurulan bazı hayır kurumlarında ne fırıldaklar döndüğünü mahkemeye intikal eden soruşturmalardan biliyoruz.

Kısaca Kızılay’ı tanıtırsam: TÜRK KIZILAY’ı: 1868 yılında, Osmanlı’nın en buhranlı yıllarında: “Yaralı ve hasta askerlere yardım cemiyeti” adıyla bir gurup idealist ve Dr. Marko Paşa başkanlığında kurulmuştur.

Amacı sadece cephedeki hasta ve yaralı askerlere yardım etmekti. “HİLÂL-İ AHMER” adıyla başlayan ve çeşitli tarihlerde üç kez isim değiştiren bu yardım kuruluşu: 1947’de TÜRKİYE KIZILAY DERNEĞİ” adını almıştır.

Bu kutsal kurumu anlatmaya sayfalar yetmez: Kimsesizlerin kimsesi olan dernek: ” Kuruluşundan itibaren Uluslararası Kızılhaç- Kızılay Hareketinin doğal üyesi olan Türk Kızılayı, Kızılayların ilki ve isim babasıdır. İnsanlık, ayırım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik, evrensellik olarak belirlenen hareketin temel ilkelerini benimseyen dernek, kurulduğu günden bugüne bu ilkeler ışığında insanlığa hizmet vermektedir.”

Kızılay İstiklal Savaşı’mızın en önemli ve stratejik tümenlerinden biridir.

Kızılay, bir iyilik hareketidir.

Bu iyilik hareketi kimi zaman basiretsiz ve sorumsuz yöneticilerle, dedi kodu ve ihmal suçlamalarına uğrasa da; kimsesizlerin kimsesidir.

İlk Kızılay dosyasını: Uğur Dündar, Kızılay depolarına yaptığı baskınla duyurmuştu. Dağıtılmayıp depolarda çürütülen yardım malzemeleri içimizi karartmıştı. Yani ihmallerin kurbanı olmuştu bu güzel kurum.

Yaşım 75 ve Türkiye’nin dertleriyle de ilgiliyim. Ama bu güne kadar, bu güzide derneğin adı ve yöneticileri, asla ve asla yolsuzluk ve hırsızlığa konu olmamıştı.

Bugün ise bu yardım ve hayır kurumu; yöneticilerinin kiraladıkları ofislerle, boğaz manzaralı, on binlerce dolara kiralanan villalarla basına yansımıştı.

Basına yansıyan son olay ise kan dondurucu nitelikte.

Türk Kızılayı’nın bir şubesinin eski koordinatörünün pazarcılık yapan babasının eliyle, toplanan deprem yardımlarının pazarlarda satıldığı iddiası ortaya çıktı.

Az uz değil, tam 100 tır dolusu eşya olduğu iddia ediliyor.

Eskiler bu durumlar için: “Tuzun koktuğu yer” derlerdi. Ben ise daha ileri gidip: “Tuzun kurtlandığı yer” demekteyim.

Sırf Atatürk’ün koyduğu isimdi diyerek; Kızılay’ın bazı ürünlerinden “TÜRK “ adını da zaten kaldırmışlardı.

Bence iyi de etmişlermiş. Böyle bir Kızılay’ın önünde “TÜRK” adı hiçte uygun olmazdı.

Bu iddialar doğru ise; TÜRK adıyla birlikte İSLAM ahlak ve fazileti de, Müslümanlar da lekelenmiş oldular.

Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Esen kalınız.