Sürprizlere gebe bir döneme giriyoruz. AKP, bugüne kadar girdiği seçimlere aslında rakipsiz girdi. Partiler vardı ama hiç bir parti AKP'nin hitap ettiği toplum kesimini hedef almadı. İnsanlar kerhen de olsa alternatif yok düşüncesiyle oylarını AKP'ye verdiler.

Geçenlerde Ahmet Hakan Coşkun, Akşener başarılı olmak istiyorsa cami cemaatini ihmal etmemelidir kabilinden şeyler yazdı. Bu doğru bir tespitti. Erdoğan'ı 28 Şubattan kurtulma düşüncesi iktidara taşıdı. Baş örtüsü yasağı ve kat sayı rezaletine ekonomik krizde eklenince vatandaş kendinden olduğunu düşündüğü partiye yüklenerek onu iktidara getirdi.

Bundan sonraki seçimde AKP yalnız olmayacak. Muhtemelen merkez sağda aynı sosyal tabana talip  bir başka parti ile yarışacak. Akşener'de 28 Şubat'ın mağdurlarından biri...Muhafazakar kitlelerin sempati ile baktığı bir isim.İktidarın demokrasiden otokrasiye evrilen siyaseti,eskiyen yüzler,belediyelerde ardı arkası kesilmeyen yolsuzluk iddiaları  yeni bir partiye iktidar kapısını aralayacak zemini sunuyor. Toplumda öyle bir ayrışma ve beklenti var ki bu rüzgarın  yeni bir oluşumu iktidara taşıması işten bile değil.

Biraz gündemi takip edebilenler, Türkiye'nin nereye götürüldüğünü görüyor.Dış politikada tam bir iflas ve içe kapanma söz konusu... Almanya ile yaşanan  kriz bütün Avrupa ile ilişkileri etkileyecek düzeyde. Almanya aynı zamanda AB'nin gizli patronu. Bu da krizin bütün bir Avrupa ile bizi karşı karşıya getirebilecek bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.

Almanya'nın darbe ve terör suçlularını iade etmemesi sadece Türkiye'ye değil hukuka da saygısızlık. Ama böyle bir bahane ile ilişkileri germek de doğru değil. Bu Almanya'nın ilk defa yaptığı bir durum değil. 12 Eylül'de bir çok firari Almanya'ya sığındı. Almanya o zaman da sığınanları iade etmedi. Sabancı'nın katilini Belçika  yıllarca korudu. Dev-Sol'un lideri Dursun Karataş yıllarca Fransa,Almanya,Hollanda üçgeninde gezdi. Üç ülke de Karataş'ı iade etmek için herhangi bir davranışta bulunmadı. Fransa'da öldürülen Sakine Cansız ve arkadaşları aslında Fransa'yı suç üstünde yakalamış,terör örgütü PKK'nın militanlarına ev sahipliği yaptığını göstermişti. Dolayısıyla Türkiye'de suç işleyenlere Batı'nın kucak açması yeni bir şey değil. Dün bunlar sorun olmamıştı,bugün ilişkileri kesecek noktaya gelmesi,akla krizin bilinçli tırmandırılmış olabileceği düşüncesini getiriyor.

Almanya'da seçim var,Türkiye giderek Batı'nın ötekisi oluyor. Seçim almak isteyen, Türkiye üzerinden mesaj veriyor. Hollanda seçimlerinde de öyle olmuştu. Diğer yandan  iki de bir idamı gündeme getiren iktidar  şayet bunu realize edecekse Avrupa ile yollarını ayırmak zorunda. AB ile yolları ayırmanın maliyetinden korkanlar gerilimi tırmandırarak önce onlar hamle yapsınlar diye düşünüyor olabilirler. Körfez ülkelerinden sonra Almanya ile tırmanan kriz, toplumun hemen her kesiminde ,nereye gidiyoruz tedirginliğine neden oluyor. İşini kaybedenler,OHAL, yargının siyasallaşması,FETÖ davalarının hukuki kriterler yerine siyasi kriterlerle yürütülerek bütün bir muhalefeti tehdit eder hale gelmesi ve daha bir çok sebep yeni bir siyaset beklentisini güçlendiriyor. Vatandaş yeni bir muhalefetten çok,yeni bir iktidar arıyor. Önüne iyi bir alternatif konulduğu takdirde, aldığı gibi iktidara taşıyacağına şüphe yok. Bu beklenti boşa çıkarılmamalıdır. Her geçen dakika Türkiye biraz daha dibe batıyor,biraz daha yalnızlığa gömülüyor.Buna dur demenin  tam zamanı...