Yurtdışı Diploma Denklik Platformu’un açıklaması şu şekilde:

Sayın Yetkililer
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın Türkiye’deki tüm Baro Başkanlıklarına ve Türkiye Barolar Birliğine göndermiş olduğu yazıda kısaca;….Bazı meslek odaları/kurum ve kuruluşlarının MEZUNİYET TANIMA BELGESİ ile mesleğe kabul yaptıkları bilgisi Kurulumuza ulaşmış olup yurtdışı yükseköğretim diplomaları hakkında Kurulumuzun düzenlemiş olduğu sadece “Diploma Denklik Belgesi” ülkemizde meslek icrasına izin vermektedir. Bu nedenle Bakanlığınıza/Başkanlığınıza “Mezuniyet Tanıma Belgesi” ile yapılan başvuruların reddedilmesi ve daha önceki tarihli yapılmış olan başvuruların bu kapsamda değerlendirilerek işlem yapılması hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim….”    denilmiştir. 
Sayın Yetkililer öncelikle iş bu yazının ne maksatla yazıldığını belirtmeden önce, bu yazının Türkiye Barolar Birliğinin kurumsal kimliği ve kişiliğini zedelediğini düşünüyorum. Eğer Yök anayasal bir kurumsa, Türkiye Barolar Birliği’de anayasal bir kurumdur. Tüm baroların üst çatı kuruluşu olan Barolar birliğine gönderilmesi gereken bir yazının, diğer barolara da gönderilmesinin başka bir açıklaması olabilir mi? Neyse sizler benim ne demek istediğimi anladığınızı düşünüyorum. Gelelim yazının içeriğine; yazıda avukatlık stajına başlayan yurtdışı mezunlarının mesleğe kabul edildiği belirtilmiş ise de; bu doğru değildir. Staja başlamak doğrudan mesleğe kabul edildiği anlamında değildir. Avukatlık stajı yapmak ayrı bir kavram, ruhsat alarak Avukatlık mesleğini icra etmek farklı bir kavramdır. YÖK her zaman yaptığı gibi kavram karmaşası yaparak, yurtdışı mezunlarının eğitim hakkını engellediği gibi hukuk eğitiminin ayrılmaz bir parçası  (müstenidatı) niteliğindeki avukatlık stajını da yapmalarını engellemeye çalışıyor. Bir yurtdışı mezunu staj sonrası isterse ruhsat talep eder. İstemezse talep etmez. Staja başlamak ve yapmak avukatlık mesleğine kabul edilmek demek değildir. Ayrıca acilen bir yasal düzenleme yapılarak, yurtdışı hukuk fakültesi mezunlarının Türkiye’nin iç hukukuna ait dersleri bir üniversitede başarı ile vermelerini sağlamak üzere, barolar birliğine yetki verilmesi ve barolar birliği tarafından belirlenen temel derslerin bir üniversitede başarı ile verilmesi ile mesleğe kabul kararı verilmesi gerekir. 
Yukarıdaki bu yazı görevden alınan yürütme kurulu üyeleri tarafından kısa bir süre önce yazılmıştı da,  Fakat imzalamaya ömürleri yetmedi ve Cumhurbaşkanı tarafından bir gecede görevden alındılar. Yök’ün 40 yıllık tarihinde görev görev süreleri dolmadan görevden alınan ve Diploma Denklik meselesini kelimenin tam anlamıyla toplumsal bir yara haline getiren bu üyeler ve eski Yök başkanı Yekta Saraç’tır. 
Yurtdışı hukuk fakültesi mezunları Avukatlık kanunu madde 3/b. göre Türkiye hukukuna ait temel dersleri bir üniversitede başarı ile vermeleri halinde avukatlık mesleğine kabul edilir. Yök yurt dışı hukuk mezunlarına doğrudan lisans tamamlama kararı vererek, Türkiye’nin iç hukukuna ait temel dersleri bir üniversitede başarı ile vermelerinin yolunu açmış olsa, bu gençler derhal ilgili üniversitelere kaydını yaptırarak bir yandan eğitimlerini tamamlar, diğer taraftan da avukatlık stajlarını yaparlar. Denklik belgesini aldıktan sonra da, ruhsat başvurusu yaparlar. Fakat Yök ve Denklik endüstrisi buna izin vermiyor. Çünkü görevden alınan eski yönetim YÜZYILIN İCADI olan SEVİYE TESPİT SINAVINI icat etmiş ve yurtdışından gelenher meslek grubuna, herkese bu sınavı dayatmaktadır. Bir yandan barolar ve diğer meslek odaları da buna destek veriyor. Oysa ki, daha ilk baştan tüm lisans eğitiminden sorumlu tutulan Sts sınavının dayatılması akla, mantığa, eğitim bilimine ve hukuka aykırıdır.  Denklik başvurusu yapanlaralisans tamamlama kararı verilmeyerek, anayasa’nın 42. Maddesinde belirtilen eğitim hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Bu durum yurtdışı mezunu  öğrencinin lisans eğitimine erişim hakkını (lisans tamamlama) açıkça engelleyerek hakkın özüne dokunmaktadır. Oysa ki, anayasamıza göre temel haklardan olan eğitim hakkı, devlet tarafından olağanüstü hallerde hakkın özüne dokunmamak kaydıyla sınırlanabilir. Hali hazırda olağanüstü bir hal olmadığına göre, böyle bir sınırlandırmaya da gerek bulunmamaktadır. Yök’ün bu akıl almaz kararları hem anayasaya,  hem de  Lizbon sözleşmesinin lafzına ve ruhuna aykırıdır. 
MEZUNİYET TANIMA BELGESİ
Mezuniyet tanıma belgesi ile ilgili bir davada, Yök’ün yaptığı savunma aynen şu şekildedir.
“…..Milli savunma bakanlığımız ile Kurulumuzca yapılan görüşmeler neticesinde meziniyet tanıma belgesini getiriş amacımız, henüz diplamosının eş değer olup olmadığı yönünde incelemeler devam etmekteyken, askere gidecek olan başvuru sahiplerinin eline en azından yurt dışında mezun oldukları programlarıbelirten bir belge vererek, askerlik mevzuatı gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinin tasnif işlemlerine esas tutulmak üzere, askerlerin orduda ne şekilde görevlendirilebilecekleri yönünden görevli mercilere kolaylık sağlamaktadır. Uygulamada aynı zamanda sosyal güvenlik mevzuatı yönünden de bazı sorunlar Mezuniyet Tanıma Belgesiyle çözülmektedir. Bu belge kesinlikle diploma denklik belgesi yerine gçmemekte, herhangi bir akademik eş değerlik ortaya koymamaktadır, davacının davasının reddi gerekmektedir. 
3) Avrupa Bölgesi Yükseköğretimle İlgili Belgelerin Tanınmasına İlişkin Sözleşme (Lizbon Sözleşmesi), Türkiye Cumhuriyeti adına 1 Aralık 2004 tarihinde imzalanmış, 23.02.2006 tarih ve 5463 sayılı Kanun’la onaylanmış, Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair Kanun 28.02.2006 tarih ve 26094 sayılı Resmi Gazte’de yayımlanmış ve Sözleşme 17.11.2006 tarih ve 26349 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 
Lizbon Sözleşmesi’nde Tanıma “Bir yabancı eğitim belgesinin, eğitim ve/veya iş etkinliklerinde kullanılmak üzere yetkili makam tarafından resmi olarak kabulü” olarak tanımlanmıştır.
Şimdi bu noktada sormak gerekir ki, bir resmi makam olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve Sosyal Güvenlik Kurumlarında resmi olarak tanınan Mezuniyet Tanıma Belgesinin, meslek icrası amacıyla tanınmamasının çelişkisini nasıl açıklayacaksınız? Bir atasözümüzde belirtildiği gibi, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” denilmez mi?
Sözleşme Madde VI.1’de, “Bir tanıma kararı, yükseköğretim belgesi tarafından belgelenen bilgi ve beceri esasına dayanıyorsa, her Taraf, tanımanın istendiği belge iletanımanınistendiği Tarafça bu belgeye karşılık gelen diploma arasında önemli bir farklılık görülmediği durumda, diğer Tarafta verilmiş yükseköğretim belgelerini tanıyacaktır.” Hususu; 
Madde VI.3’te, “Bir Tarafta düzenlenen bir yükseköğretim belgesinin diğer bir Tarafta tanınmasıyla aşağıda belirtilen sonuçlardan biri ya da ikisi birden gerçekleşecektir:
a)    Tanımanın istendiği Taraftaki  belge sahipleriyle aynı koşullarda, ilgili sınaıvları da içeren ileri düzey yükseköğretim çalışmalarına ve/veya doktora hazırlıklarını kabuledilme;Yani yurtdışında örneğin Lizbon sözleşmesine taraf olan bir ülke olan Kosova’da bir Kosova vatandaşı ile aynı okuldan, aynı bölümden mezun olmuş bir yabancı öğrencinin (Türk vatandaşı öğrencinin) mezun olduktan sonra ileri düzey yüksek lisans ve doktora hazırlıklarına kabul edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
b)    Tanımanın istendiği Tarafın yasa ve düzenlemelerine veya yargı yetkisine tabi olarak, bir akademik unvanı kullanma, 
Buna ek olarak, tanıma, tanımanın istendiği Tarafın yasa ve düzenlemelerine veya yargı yetkisine tabi olmak kaydıyla, iş piyasasına girmeyi kolaylaştırabilir.” Hususları belirtilmiştir. Yani meslek icrasına girilmesini kolaylaştırarak, meslekle ilgili ileri düzey akademik eğitime ve  mesleğe erişim için staj yapması ve mesleği icra etmesine hak kazandırır demektir. 
Sözleşmenin yukarıda belirtilen, VI.3. maddesi ile birlikte “Tanıma” kavramının sözleşmedeki tanımı incelendiğinde Lizbon Sözleşmesi hükümlerinin yabancı bir ülkeden alınan yükseköğrenim belgesi sahiplerinin iş piyasasına doğrudan girmesini amaçlayan bir sözleşme olmadığı; Sözleşme’nin ileri düzey yükseköğretim çalışmalarına kabul edilme ve tanımanın istendiği Tarafın yasa ve düzenlemelerine veya yargı yetkisine tabi olarak akademik unvanı kullanma sonuçlarının hedeflendiği bir sözleme olduğu açıkça görülecektir. 
Yine bu noktada, bizin doğrudan mesleğe kabul ve/veya doğrudan denkilk belgesi verilmesi gibi bir talebimizin olmadığını, buna rağmen bu hedeflere erişebilmek için, sözleşmenin amir kuralına uygun olarak, derhal vakit kaybetmeden, lisans tamamlama kararları ile DENKLEŞTİRME EĞİTİMLERİNE başlanılmasını talep etmemiz yersiz ve haksız bir talep değildir. 
Sözleşme ile amaçlanan sonuca, ancak Sözleşme’nin VI.3. maddesi ile “Tanıma” kavramına ilişkin Sözleşme’de yer verilen tanımla gidilebilmektedir. Bu sonuçsa Sözleşme’nin kabul edilmiş olması ile Ülkemize yüklenen yükümlülüklerin ne olduğunu ortaya koyacak, Sözleşme ile Ülkemize yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilmesi gibi bir uluslararası hukuk zorunluluğunun bulunmadığınıgöstermektedir.
Yine bu noktada Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesine Türkiye Cumhuriyeti’ninde imza attığını belirterek, bu antlaşmanın amir hükmü olan “Pacta Sunt Servanda” Aht-e Vefa İlkesi gereğince, bir uluslararası antlaşmaya taraf olan devletin, bu antlaşmayı iyi niyet ve karşılıklılık ilkesi gereğince uygulamasının zorunluğu olduğu evrensel bir hukuk kuralı olarak kabul edilmiştir. Yök, Devlet içinde ayrı bir devlet gibi, “ ülkemize yüklenilmeyen yükümlülükler” diyerek, esasen yüklenilmiş olan yükümlülüklerin daha ilk başta kabul edilmeyerek, yerine getirmek gibi bir zorunluluklarının olmadığını açıkça mahkemede dile getirmişlerdir. 
Nitekim: “Avrupa Bölgesinde Yükseköğretimle İlgili Belgelerin Tanınmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının” gerekçesinde de; 
“Bir başka ülkede kazanılmış olan yükseköğrenim vasfı, aşağıda belirtilen şekillerden biri veya her ikisi için sonuç doğurur. 
-Bir üst yükseköğrenim kademesine geçişte aranan, sınav veya doktoraya hazırlık gibi şartları o ülkenin  kendi öğrencileri için talep ettiği şartlardan farklı olamaz,
Yine bu noktada sormak gerekir ki, yurtdışından mezun olan bir lisans mezunu öğrencinin, yüksek lisans veya doktora eğitimine başlayabilmesi için, neden diploma denklik belgesi getirilmesinin zorunlu olduğuna ilişkin üniversitelere yazı yazıyorsunuz? Bu açıkça çifte standart değilmidir? Bu açıkça bu kanunun getiriliş amacına aykırı değil midir? Bu açıkça yurtdışı mezunu öğrenci ile yurtiçi mezunu öğrenci arasında ayrımcılık değil midir? 
-Akademek unvanların kullanımı, tanıma işleminin yapıldığı ülkedeki yasal düzenlemelere göre yapılır. Hususları belirtilmiştir. 
Özetle Lizbon Sözleşmesinde yer alan “Tanıma” kavramının, belgeyi tanıyacak tarafın iş piyasasına doğrudan girilmesi sonucunu doğurmadığı görülmekte olup; Sözleşmeyi imzalayan taraf ülkeler için bunun aksinin söylenebilmesi de mümkün değildir. Şöyle ki Avrupa Birliği ülkelerinde Mimarlık, Mühendislik gibi tanımlanmış/düzenlenmiş mesleklere kabul için meslek snavları veya o ülkede meslek için belirlenmiş yetkili otoritenin ortaya koymuş olduğu diğer şartlar mevcut olup ilgililer belirlenen koşulları sağlamadan mesleğe ilişkin ünvanları kullanamamakta ve iş piyasalarına girememektedir.
Denilerek aslında biz yurtdışı mezunlarının mesleğe erişim ve iş piyasalarına girişini engellemek için her yolu denemek ve denklik endüstrisini korumakla mükellefiz demeye getirmektedirler ki, bu kelimenin tam anlamıyla TANIMA kavramının içini boşaltmak demektir. Onu değersiz ve anlamsız bir kavrama dönüştürerek, önce ikiye ayırıp, TANIMA ayrı DENKLİK ayrı aldatmacası üzerine bir diplama denklik yönetmeliği hazırlayıp,  sonra da bu yönetmelikle, yurtdışından alınmış tüm diplomaları değersiz bir kağıt parçasına dönüştürmeye çalışıyoruz demektir. 
Madem ki, Avrupa birliği ülkelerinde ve Lizbon sözleşmesine taraf bir çok ülkede Mimarlık, Mühendislik gibi mesleklere giriş sınavları var ve bunun doğru olduğu belirtiliyor. Öyleyse yurtdışı mezunu öğrencilere de eksik derslerinin bir üniversitede başarı ile vermelerini sağlamak üzere, yurtiçi mezunları ile eşit işlem yapmak ve yüksek lisans ve doktora eğitimlerine girişine izin vermek ve lisans tamamlama kararı vermek gerekmez mi?  Ama Yök 40 yıldır tüm iktidarları bu ve buna benzer kavram karmaşaları üzerinden çok rahat aldatmayı başardığı için, bu işi mükemmel bir şekilde yürütmektedir. Kısaca tüm yurtdışı mezunlarına düşman hukuku uygulamaya devam etmektedirler. 

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ KAVRAMI

Isparta’nın bir köyünde “Çoban Sülo” lakabı ile anılan eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel’in yaşam öyküsü, eğitimde fırsat eşitliğinin yaşanmış en bariz örneğidir. Süleyman Demirel 6 defa gidip 7 defa geri gelerek, Cumhurbaşkanlığı makamına kadar çıkabilmiş ender insanlardan birisidir. Keza bir zamanlar İstanbul Büyükşehir belediyesinde işçi olarak çalışan ve halen Cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan’da eğitimde fırsat eşitliğinin yaşayan son örneğidir. Bir fakirin çocuğunun da istediği makamlara gelebilmesi anlamında, eğitimde fırsat eşitliği kavramı, eğitimde kalite kadar önemli ve gözetilmesi gereken bir kavramdır. 
Bu anlamda; 
Denklik endüstrisi bu Seviye Tespit Sınavları için dershaneler açmış, İlmi hüviyet sınavları için ayrı, Sts sınavları için ayrı uygulamalar yapılmakta ve farklı ücretler alınmaktadır. Bu dershane ve sınav endüstrisi kesinlikle denklik sorununun bitmesini istemiyor. Çünkü bundan besleniyor. Bunlara ek olarak, Uluslararası Eğitim ve Danışmalık hizmeti veren kişi ve kuruluşlar ile  sözde kar amacı gütmeyen, fakat özde tam bir kapitalist anlayışla senede 80-90 bin lira hukuk eğitimi için ücret isteyen, bu üniversitelerin mütevellit heyetinde bulunan “Eğitim Baronları” yurtdışına öğrenci gitmesini engelleyin diye Yök’e baskı yapmaktadırlar. Eğitimde ülke içinde fırsat eşitliği olmadığı için yurtdışına Lizbon sözleşmesine güvenerek ve yakın coğrafyadaki ülkelere giden bu fakir halkın çocukları, gitmeden önce kayıt olacağı üniversitenin Yök tarafından Tanındığına dair OKUL TANIMA yazısı alarak gitmiştir. Yök başkanı Erol hoca iki defa televizyona çıktı ve denklik konusunda sorulan soruya cevap verirken, bizlerin TANINMAYAN okullardan okuyup geldiğimizi belirterek açıkça yalan söylemiştir. Zira sayıları yaklaşık 100 bini bulan diploma denklik mağdurlarının tamamı tanınan okullardan mezun olmuşlardır. 
Sayın YetkililerTürkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Kanunlar bölgesel ayrıma tabi olmaksızın Türkiye’nin her yerinde geçerlidir. Başta Ankara Barosu olmak üzere çeşitli barolarda staja başlayan yurtdışı mezunlarının avukatlık stajına başlamaları hukuka uygun ve doğru bir karardır. Çünkü Avukatlık kanununda ve Avukatlık staj yönetmeliğinde staja başlamak için Denklik belgesi getirilmesi gerekir şeklinde hiçbir ibare yoktur.Kanunda ve yönetmelikte bulunmayan bir hususu kimsenin ileri sürmesi de mümkün değildir. Türkiye Barolar Birliği’ninTürkiye genelindeki tüm barolar arasında uygulama birliğini sağlamak maksadı ile baro başkanlarını toplantıya çağırmış olması bu anlamda çok değerli ve umarım o toplantı sonrasında, hukuka uygun karar verilerek,  Yök’ün yazısında belirtilen hukuki dayanaktan yoksun olarak,  stajı başlamış ve halen devam edenlerin stajları sonlandırılmaz. Aksine henüz başlamamış olanlarında stajlarına başlamalarının tüm barolarda yolu açılır. Benim bu anlamda TBB’nin Yök’teki hukuk fakirlerine çok iyi bir hukuk dersi vereceğinden kuşkum yoktur. 
Sayın Başkan YURTDIŞI DİPLOMA DENKLİK PLATFORMU sözcüleri olarak ÖGESEN Sendikası Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak ile birliktemecliste çok sayıda milletvekilleri ile görüşmeler yaptık.  Yök’ün Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan milletvekilleri ve danışmaları üzerinde yapmış olduğu olağanüstü dezenformasyonu öğrendiğimde dehşete düştüm. Bu görüşmelerin son günlerinde  Mhp Genel Başkan yardımcısı ve Akp Grup Başkanvekili Emrullah İşler ile görüştük. Sayın Emrullah İşler söze şöyle başladı. Konu ile ilgili; Erol Özvar ile dün görüştüm bana bir Danıştay İdari Dava Dairesi kararının sonuç bölümünü gönderdi dedi ve kararın sonuç bölümünü okudu. O karar Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi mezunu benimde mezun olduğum okuldan mezun olan Özgen Kabaklı arkadaşımızın kararı dedim. Danıştay İdari Dava Dairesi Ankara Bölge İdare Mahkemesinin kesin kararına aykırı bir karar vermiştir. Erol hoca konuyu çarpıtıyor ve size YALAN söylüyor dedim. Şöyle ki; öncelikle o dava Denklik yönetmeliğinin iptali davası ve verilen karar da bizi bağlamaz dedim. Çünkü İstinaf mahkemelerinin kuruluş kanununa göre DİPLOMA DENKLİK DAVALARININ MÜNHASIRAN TEMYİZ MERCİİ  ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİDİR. DANIŞTAY YETKİLİ DEĞİLDİR dedim. Burada bir hususu daha açıklamak istiyorum. Sonradan yaptığım araştırmalar ve aldığım duyumlara göre, Yök’te görevden ayrılanlar ve onların arkasındaki denklik endüstrisinden beslenen menfaat çevreleri ve kripto fötücüler hiç boş durmuyorlar. Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin içtihat değiştirerek, KKTC üniversitelerine yatay geçiş yapanların hukuka uygun yatay geçiş yaptıklarını belirten çok sayıda kesinleşmiş kararını, anlamsız hale getirebilmek için, hukukun arkasına dolanarak,  Danıştay hakimleri ile kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapmış oldukları ve Danıştay İdari Dava Dairesi kararını, Ankara Bölge İdare Mahkemesi içtihatlarının tam aksine olacak şekilde karar çıkarttırmışlardır. Bu durum kelimenin tam anlamıyla hukuk SKANDALIDIR. Fakat hukuk eşittir belgedir.. Bu hususla ilgili hiçbir belge olmayınca ispatlamak da mümkün değildir. Fakat sonuçlarına baktığımız zaman, ne yapılmaya çalışıldığı bariz bir şekilde ortadadır. Danıştay İdari Dava Dairesi kararı, Yök’ün geri aldığı kararlarının, ilgili tarihlerde geçerli olduğunu, dolaysıyla o tarihlerde “kayıt” ve “yatay geçiş” yapılamayacağını ileri sürerek, bu kararlar sonradan geri alınmış olmasına rağmen, yatay geçişin hukuka aykırı olduğuna karar verilerek, Diploma Denklik davalarında münhasıran yetkili mahkemenin tüm kanun yolları kapalı olmak üzere vermiş olduğu içtihat niteliğindeki kararlarının içini boşaltmak, değersizleştirmek ve gereksiz yere yeni bir hukuki tartışma yaratmak maksadı ile böylesi bir karar vermişlerdir. O yargıçlara tek bir soru sormak istiyorum. Okumanın hukuka aykırısı mı olur? Eğitim bilimine ve hukuka aykırı olarak üstelik Yök genel kurul ve yürütme kurulu’nun yurtdışına kendi imkanları ile giden öğrenciler için kayıt ve yatay geçiş kurallarını düzenleyen kararlarını, sonradan geri almasına rağmen, halen hukuka aykırılıktan bahisle, yönetmeliğin iptali davasının son cümlesine böyle bir nifak tohumu atılması gerçekten çok manidardır. 
Diploma Denklik yönetmeliği, Lizbon sözleşmesi ve  Lizbon sözleşmesinin uygulama yönergesinin lafzına ve ruhuna aykırı, (TANIYORUM AMA DENK DEĞİL DEMEK ABESLE İŞTİGALDİR.)  Hem TANIYORUM HEM DENK DEĞİL DİYEMEZSİNİZ. Kaldı ki, Lizbon sözleşmesinin adı TANIMA sözleşmedir. Yök’ün DENKLİK ayrı TANIMA ayrı aldatmacası üzerine inşa edilen Diploma Denklik yönetmeliği, daha ilk başta sözleşmeyi işlevsiz kılmak için planlanmıştır dedik. Sts sınavının görevden alınan üyeler tarafından YÜZYILIN İCADIolarak getirildiğini, geçen yıl Hacettepe Üniversitesinin yaptığı sınavın baştan sona şaibelerle dolu olduğunu, sınavdan hiçbir kimsenin başarılı olamadığını ve itiraz ettiğimizde de sınav sonucumun 10 puan arttığını ve Yök’teki Oligarkların hayatımızı kararttığı yetmiyormuş gibi birde bizim aklımızla alay ediyorlar.
Birde Yök’ün  kamuoyundan gizlenen gizli kararları olduğunu, 184-185 nolu kararları ruhsat davalar bittikten sonra bulabildiğimizi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerine Brifing verildiğini, bu nedenle DİPLOMA DENKLİK DAVALARI İDARİ YARGININ KUMPAS DAVALARIDIR. BU KUMPASIN BAŞ SORUMLUSU YEKTA SARAÇ VE GÖREVDEN ALINAN SAZ EKİBİDİR. Dedikten sonra Anayasanın 138. Maddesine göre o tarihten itibaren verilen tüm DİPLOMA DENKLİK DAVALARININ HÜKÜMSÜZ  olduğunu, bu şekilde 40 yıldır hukuksuzluğu alışkanlık haline getirmiş bir kurumun, DAHA BAŞTA KURULUŞ FELSEFESİ VE KURGULANIŞININ HATALI olduğunu belirttim. 
KUZEY KIBRIS ÜNİVERSİTELERİNE YATAY GEÇİŞ YAPAN MEZUNLAR
Sayın Yetkilileryurtdışında kendi imkanları ile eğitime başlayan ve daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üniversitelerine yatay geçiş yapan öğrencilere, eski Yök başkanı ve görevden alınan saz ekibinin eski TBB başkanı ile yaptığı iş birliği sonucunda, yatay geçiş yapanlar haksız yere geriye dönük olarak denkliğe çağırılmıştır. Üstelik yıllarca bekletildikten sonra red kararları verilmiştir. Şöyle ki;
1-) Öncelikle Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ne kayıt olduğum andan itibaren, ÖSYM sınavı ile yerleşmiş öğrenci ile aynı anayasal statü hukuku anlamında, aynı eşit öğrencilik haklarına sahip oldum. Çünkü aynı müfredatla, aynı dersleri, aynı hocalardan alarak, aynı sınavlarda başarılı olarak, aynı diploma ve aynı transkiript’i alarak mezun oldum. Bu nedenle Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunun Türkiye Barolar Birliğinden ve Adalet Bakanlığından ve hatta kamuoyundan gizlediği 184-185 sayılı kararına, ruhsat davalarının tüm aşamaları bittikten sonra ulaşabildim. İlgili kararda; ÖSYS Klavuzunda hiç yer almamış bir yurtdışı yükseköğretim kurumunda öğrenime başlayıp Klavuzda olan yurtdışı yükseköğretim kurumu ve programına geçiş yapan ve ÖSYM tarafından yerleştirmesi yapılmış ilgili ile aynı diploma ve transkiripti ibraz edenlerin, öğrenimlerinin en az %70 ‘ini Klavuzda olan bir programdan almış olması, halinde ÖSYM tarafından yerleştirmesi yapılmış olan ilgili ile aynı işlemin yapılmasına karar verildi denilmiştir. İlgili kararda belirtilen şartları birebir yerine getirdiğim ve Akreditasyonunu bizzat Yök tarafından yapılan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesinden almış olduğum AKTS Hesaplama Tablosu’na göre; ÖSYM Klavuzunda mevcut olan programlardan alınan derslerin; Hukuk programı ders sayısına göre %78, ilgili derslerin kredilerinin toplam kredi oranına göre %76,44 ve ilgili derslerin AKTS kredilerinin toplam AKTS kredilerine göre %76,64 olduğu tespit edilmiştir. Üstelik bu hesaplamaya Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Lisans bölümünden almış olduğum hukuk dersleri dahil edilmemiştir. 
Bu nedenle ÖSYM sınavı ile yerleşen öğrenci ile aynı işlemin yapılması yani DİPLOMAMIN DENK sayılması gerekirken, mezun olduktan yıllar sonra denklik değerlendirmesine çağırılmam ve bu denklik değerlendirmesinin de Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu kararıyla yapılması açıkça Yök’ün yetkisinin gaspı niteliğindedir. Bu yetki gaspı ise, Yök’ün yönlendirmesiyle danışıklı olarak yapılmıştır. Çünkü TBB’nin Diploma Denklik Değerlendirmesi yapma hak ve yetkisi yoktur. TBB’nin benim hakkımda Denklik belgesi getirilmesi gerektiği kararı verdiği tarihte, benim E-Devlet sisteminde Mezuniyet belgemde Denkliğe tabi olduğuma ilişkin herhangi bir kayıtta yoktu. YÖKSİS kayıtlarında Denklik’ten MUAF olduğum yazılıydı. Velev ki olsa bile bu tamamen hukuka aykırıdır. Çünkü ben mezun olduktan sonra keyfi olarak eklenmiştir. 
2-) Ben 2013 yılında 08.10.2013 tarihinde henüz Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın hukuk alanında ÖSYM sınavında ilk 150 bin arasına girme “başarı sıralaması şartı” henüz ortada yok iken, hukuk eğitimine Uluslararası Struga Üniversitesinde başladım. Dolaysıyla benim kayıt tarihinden yaklaşık iki yıl sonra alınan kararlar beni bağlamaz. 
3-) Uluslararası Kıbrıs Üniversitesine 19.02.2016 tarihinde kayıt oldum. Kayıt olmadan önce Yök’ten Türkiye veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üniversitelerine yatay geçiş yapabilmem için yol gösterilmesini talep ettim. Yök tarafından verilen cevabi yazılarda kısaca, yatay geçiş esnasında Okul Tanıma Belgesi taleplerinin kurulumuza sorulması gerektiği belirtilmiş olup, kayıt esnasında tüm belgelerim YÖK’na gönderilmiştir. Yök’ün muafakatı alınarak, bizzat belgelerimiz incelemeden geçtikten sonra kaydım yapılmıştır. Yök mezun olduktan sonra haksız yere denklik değerlendirmesine çağırmış ve resmi mezuniyet kayıtlarımızı haksız ve hukuka aykırı olarak değiştirmiştir.   
4-) Mezun olduktan sonra E-Devlette bulunan Mezuniyet Belgemde ve Yükseköğretim öğrenci sistemi YÖKSİS’te DENKLİKTEN MUAF yazdığı halde, Yök 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı olarak, hakkımda herhangi bir mahkeme kararı olmadan ve Yök’e Kıbrıs diploması ile denklik başvurusu yapmadığım halde, ben ve benim gibi durumda bulunanların önce E-Devlet sisteminde bulunan Mezuniyet Belgemizi sistemden kaldırmış, daha sonra da 12.01.2021 tarihinde Denklik sürecine tabidir yazdırmıştır. Bu hususla ilgili Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesinde 2020/106 Esas sayılı dosyada Delil Tespiti talepli dava açtım. Fakat deliller bir kamu kurumunun sisteminde olduğu gerekçesi ile kayıp olmayacağı belirtilerek red edilmiştir. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ne yaptığım başvuruda Denklik sürecine tabidir ibaresinin kaldırılmasını talep ettim. Fakat ilgili kayıtları değiştirme hak ve yetkisinin üniversitede olmadığı belirtilmiştir. Fakat Yök’ün avukatları mahkemelerde bu kayıtları öğrencinin mezun olduğu okulun değiştirdiğini beyan etmektedirler. 
5-) Yök Mezuniyet belgemize Denklik sürecine tabidir yazdırmadan önce, İstanbul Zeytinburnu 4. Noterliğinde 02.04.2019 tarih ve 05419 yevmiye numarası ile onay tarihinde e-tespit yapılarak, Mezuniyet belgem notere tasdik ettirilmiştir. Noter tasdikli mezuniyet belgemde yazım ekindedir. 
6-) Ayrıca Uluslararası Struga Üniversitesi Hukuk Fakültesi diploması ile yapmış olduğum denklik başvurusunda, hukuk fakültesi mezunu olduğumu tescil eden, Mezuniyet Tanıma Belgesi verilmiştir. Denklik başvuruma ise, daha önce Seviye tespit sınavı kararını Ankara Bölge İdare Mahkemesinde iptal edildiği halde, kurum haksız yere yine Seviye tespit sınavı + Lisans tamamlama kararı vermiştir. Oysa ki, Lizbon sözleşmesinin Amir kuralına göre doğrudan Lisans tamamlama kararı verilmesi gerekirdi. Lisans tamamlama kararında belirtilen Türkiye’nin iç hukukuna ait alınması gereken 11 tane dersi zaten Uluslararası Kıbrıs Üniversitesinde başarı ile vermiş olduğum için, tarafıma doğrudan Denklik belgesi verilmesi gerekirken, Sts+Lisans tamamlama kararı verilmiştir. İlgili karara karşı Ankara 11. İdare mahkemesinde dava açtım. Dava halen devam etmektedir.
Sayın Başkan Avukatlık kanunu madde 76 ve madde 95’e göre hukuku, hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletini koruma görevi siz avukatlara, barolara ve Türkiye Barolar Birliğine verilmiştir.
Bu anlamda tüm TBB’nin baro başkanları ile yapacakları toplantı öncesinde, yukarıda izah ettiğim gerekçelerle Akreditasyonu bizzat Yükseköğretim kurulu tarafından yapılan ve ÖSYM sınavı ile yerleşmiş öğrencinin almış olduğu diploma ve transkirpt ile bire bir aynı olan, DENK olan diplomam ile Avukatlık stajımı 04.10.2018 tarihinde tamamladım. Avukatlık ruhsat başvurularımızın bu bilgiler ışığında değerlendirilerek, hukuka ve hakkaniyete uygun karar verilmesi artık size ve yönetim kurulu üyelerine kalmıştır. Bundan sonra verilecek olan karar, Türkiye’nin hukuk devleti olmasına yönelik çabalara TBB tarafından ani bir manevra ile dönüşü başlatacak mı? Yoksa başlatmayacak mı hep birlikte göreceğiz. TBB’nin bu kararı hukuka dönüşün turnusol kâğıdı olacaktır.

Editör: Ali Özyiğit