MHP’DE ALLAH’IN GÖLGESİ

 

İslam tarihinde bir kısım sultanları tavsif ederken kullanılan ama mümin gönülleri de son derece rahatsız eden bir tabir vardır; Zıll’ul-lahi Fi’l ard…

 

Anlamı nedir mi dediniz?

 

“Allah’ın yeryüzündeki gölgesi!”

 

Evet, bir kısım sultanlar -ki bunların içinde Osmanlı sultanları da vardır- kendilerini yeryüzünde Allah’ın tecellisi, gölgesi olarak niteleyip ya da nitelettirip zımnen de olsa haşa tanrılık veya yarı tanrılık iddiasında bulunmuşlardır. Bu sakat anlayışın kökü ta Mısır kralı Firavun’a kadar gitmektedir.

 

Firavun, halkına seslenirken çoğu zaman; “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” demiştir. Malum olduğu üzere rububiyet, uluhiyetin bir parçasıdır. Rablık iddiası ilahlık iddiasını mündemiçtir.

 

 

Firavun halkına karşı rablık ve ilahlık taslarken şunu söylüyordu aslında;

Sizin karnınızı doyuran benim!

 

Size barınacak evler veren de benim!

 

Üzerinde yaşadığınız topraklar benim ve soyumun mülküdür. Size bu topraklar üzerinde yaşama hakkını ihsan eden benim!

 

O halde bana itaat etmelisiniz!

 

Bana tapınmalısınız!

 

Aksi halde yaptığınız nankörlük olacaktır!

 

Tıpkı Firavun gibi bir kısım İslam sultanları da Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olmak iddialarıyla tebaalarına bir tür rablık, ilahlık taslamışlardır. Rafine İslam itikadınca bu, aslında apaçık bir şirktir. Yani Allah’a eş koşmaktır. Oysa Allah şeriksizdir. Müşrik Arapların Kabe’deki putları Allah’a eş koşmaları gibi bu sultanlar da kendilerini yüce yaradana eş koşmuşlardır.

 

Mesele sadece sultanlık / krallık düzeyinde kalmamıştır.

 

Bir kısım tarikat şeyhleri, bir kısım ulema, bir kısım topluluk önderleri de kendilerini Allah’ın gölgesi gibi addetmişlerdir. 

 

Heyhat vazgeçilmezlik fikri ile kendilerini sözde ilahi bir zırha büründürüp her nevi itiraza, eleştiriye ve uyarıya set çekerek haşa tanrılaşmış olanlar mezarlıkların kendileri gibi niceleri tarafından doldurulmuş olduğunu bir türlü görmek istemezler.

 

Ve yine bir kısım insanlar, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’i de tanrısal bir vasıfla vasfetmek istediklerinde Cenab – ı Hak resulüne şöyle demesini vahyetmiştir;

 

“Ene beşerün mislüküm…” / “Ben de sizin gibi bir insanım…”

 

Allah resulü dahi kendisini böyle nitelerken onun halifesi olduğunu iddia eden bazı İslam sultanları “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olma iddialarını hayasızca veya aymazca dillendirebilmişlerdir.

 

Kimileri de var ki bu duygu ve düşüncesini söze dökmese de eylemleriyle apaçık bir şekilde ortaya koymaktan çekinmemiştir.

 

Düşünüyorum da; bazı MHP yöneticileri de kendilerini sanırım “Allah’ın MHP’deki gölgesi” sanıyorlar.

 

Sanki bize ülkücülüğü onlar ihsan etmişler.

Onlar olmasa biz ülküsüz insan yığınları olarak kalacağız.

Onlar olmasa MHP ruhunu kaybedecek.

Onlara itiraz etmek haşa ülküye isyan etmek gibidir.

Onları eleştirmek haşa davayı, vatanı, bayrağı, milli kimliği eleştirmek gibidir.

Onlarsız bir MHP,

Onlarsız bir Ülkücü Hareket düşünülemez!

Dava da, parti de onlarla kaim!

 

Eğer onlara bir konuda eleştiri getirirseniz siz kesinlikle dış güçlerin, ülkü düşmanlarının ajanısınızdır.

 

Siz aslında ülkücü maskesi takmış bir hainsinizdir.

 

Öyle; çünkü onlardan daha iyi kim bilebilir ki vatanın, milletin hayrına olanı…

Kim bilebilir ki ülkü için iyinin ve kötünün ne olduğunu…

 

Kim bilebilir, kim?

 

Şu beyaz çoraplılar mı, sarkık bıyıklılar mı?

Parti liderinin bile televizyonlara çıkıp davayı anlatmaya gerek görmediği bir ortamda kapı kapı dolaşıp Milliyetçi Türkiye sevdamızı anlatmaya çalışan haşa ayak takımı mı?

 

Evet, MHP yöneticilerinin bazıları bizden sadece şunu dememizi istiyorlar;

 

“Allah sizi başımızdan eksik etmesin!”

 

Yenildiklerinde bile şunu demeliyiz;

 

“Ne güzel yeniliyorsunuz! Bu kadar güzel kimse yenilemez!”

 

80 mebus kazanıldığında bunun için sevinmemizi isteyenler, 40 mebusa düştüğümüzde de “Kürşad ve Kırk Çerisi” avuntusuyla yine onlara minnet duymamızı istiyorlar.

 

Bir sonraki seçimde partiyi baraj altına düşürüp meclis dışı bıraksalar bu sefer de emin olun şunu söyleme aymazlığından geri durmayacaklardır;

 

“Milletin sinesine döndük!”

 

Evet, kesinlikle bunu diyecekler ve bizim de bunu alkışlamamızı isteyecekler.

Peki, neden böyle davranıyorlar?

 

Çünkü onlar; Allah’ın MHP’deki gölgesidirler. Yaptıklarında mutlaka yüce bir hikmet vardır.

 

Bizim küçük beyinlerimiz o hikmeti anlayamaz.

 

İşte bu nedenle MHP’de kurultay istemek neredeyse haşa Allah’a isyan etmek gibidir.

 

Bu isyanı bastırmak şeytana haddini bildirmek manasını taşır.

 

Fakat…

 

Her biri bozkurt gibi özgür ruhlu olan MHP delegesi ve Ülkücü İrade ülkümüzün hayrına olanı anlama, görme ve keşfetme noktasında derin bir basiret sahibidir.

Basiretli, imanlı, ihlaslı bozkurtlar, hilalin önüne duran bulutları parçalamasını elbet bileceklerdir.

 

Hilal yeniden parlayacaktır.

 

MHP’nin mevcut yönetimi ve Sayın Bahçeli, artık MHP için değil doğrudan AKP için çalışıyor.

 

İşgal ettikleri makamları AKP’nin ve RTE’nin hizmetine sunuyorlar.

 

Ülkenin parçalanma aşamasına geldiği şu günlerde, partideki koltuklarına sıkı sıkı sarılarak vatanı koltukları kadar sevmediklerini ilan ediyorlar.

 

Daha düne kadar ülkücülüklerinden şüphe etmedikleri kişileri bugün ajanlıkla suçluyorlar. Yoksa böyle yaparak kendi ajanlıklarını mı maskeliyorlar?

Neden böyle yapıyorlar, neden?

 

Türk milliyetçisi olduklarını iddia ettikleri halde neden bir Kül Tigin olamıyorlar?

Hakanlığı kendisi kazanmışken ağabeyine ikram edebilen Kül Tigin’deki yüce gönüllülük bu zevatta neden bulunmuyor?

 

İktidar medyası alenen kendilerini desteklerken bunu bir onur meselesi yapmayı neden beceremiyorlar?

 

Oysa Türk tarihi, düşmanın övgüsüne mazhar olmayı ar sebebi sayan nice kişilerin öyküleriyle doludur. Bu ar duygusu nerede ve nasıl kaybedildi?

Bunlar, bir ülkücüye kardeşlik rekabetinde yenilmeyi değil düşmanların övgüsünü kazanmayı daha değerli buluyorlar. 

 

Veyl olsun böylesi kişiye!

 

Ey ülkücü kardeşim,

Ey bozkurt ruhlu kardeşim,

Ey Türk milliyetçiliği davasının yılmaz mücahidi,

Artık gör ve anla ki,

Yeni bir Ergenekon’dur içine düştüğümüz!

 

Geçmişte nasıl çıktığımız belli…

Bugün de nasıl çıkacağımız apaçık ortada!

Beyaz karlar üstünde ASENA’nın izlerini takip etmelisin!

Börteçine’nin harladığı ateşle demir dağı eritip ASENA’nın ardına düşmelisin!

 

Zira ÇULUK KAĞAN, ruhunu ÇİN’e satmış durumda…

 

Unutma;

Türk, Türkü korumazsa Tanrı Türkü korumaz!