Son yıllarda özellikle sanal medyada şehitlerimizin ve gazilerimizin ana ve babalarının vefatına ilişkin çokça ilanla karşılaşıyoruz. Hakeza 78 kuşağından göçler artmaya başladı fani dünyadan ebedi aleme.

En yaygın sosyal paylaşım ağlarından “facebook”ta bu tür ilanlara en fazla yer verenler, Muhammed Cem Tatlı, Ufuk Esgin ve Cengiz Yeğin’dir.

Bu yazımın iham kaynağı, Ufuk Esgin kardeşimizin şehitlerimizden Alpaslan Gümüş’ün babasının vefatında yazdığı habere yaptığım aşağıdaki yorumdur.

“Ülkücü şehitlerimizin çoğu bizim kuşaktan. Bu nedenle anne ve babaları şimdilerde 75-85 yaş aralığında. Çile ve evlat acısıyla geçen ömürleri vuslat ile son buluyor. Bizlere haklarını helal ederler inşallah. Rabbim rahmetini bol eylesin. Mekânları şehitlerimizin yanı olsun. Âmin...”

Çoğu 17-25 yaşlarında, hayatlarının baharındayken, analarının babalarının gözdesiyken kara toprakla kucaklaşanlar bizlere haklarını helal etmişler midir?

Şehitlerimizin ahrette soracakları nedir acaba? Şunlar olabilir mi?

Hani ben kanlar içindeyken başucumda yemin etmiştin ya, beni unutmayacağına dair… Bırak unutmayı da geride kalanlarıma kaç kez el uzattın?

Hani hamileydi ya eşim beni pusularlarken ve hani yavruma benimle birlikte şehit düşen kardeşim Mustafa’nın adı verilmişti ya… İşte bensiz büyüyen o Mustafa cebelleştiği hayata yenilip de amcasının yanına defnedilirken uzaktan da olsa izledin mi o acıyı?

Hani biz iktidara yürüyecek ve Türk İslam mefkûresini cihan şümul kılacaktık… Bunun için ben canımdan olurken sen davamıza ihanet ettin mi, bir yerlere seçilebilme adına “profesyonel (!) ülkücü” oldun mu, parti değiştirdin mi?

Hani önce ülkemiz ve ülkümüz diyecektik ya hep… Peki, ilinde, ilçende senin önüne geçebilecekleri allem kellem edip itilmişler mezarlığına gönderirken benim yanıma geldiğinde yüzüme bakamayacağını düşünmedin mi hiç?

Hani bir oy bir oydur diyerek herkesi kucaklayacaktık ya… Peki, seçimlerde sırf şahsi kinin yüzünden öz tabanından bazılarına selam bile vermezken utanmadın mı?

Hani sözleşmiştik ya, her zorluğu bizatihi göğüsleyecektik… Peki, Liderin arkasına sığınarak yaptığın siyasetin sadece kendine değil lidere de zarar verdiğini düşünemedin mi?

Hani biz birbirimize candık ya, sen de tabutumun başında söz vermiştin ya, evladımı evladın bilecektin… Yeğenin dâhil kaç ülkücü yetimin veya öksüzün başını okşadın?

Hani benim üzerime toprak atarken, babama sarılıp artık senin oğlun benim demiştin ya… Babam öldü, ardından anam öldü cenazede neden yoktun?

Türkiye zor bir kavşakta...

Yarınlarda arkamızı hesapsız dönebileceğimiz arkadaşa ihtiyaç duyabiliriz. Dolayısıyla bu yazı geçmişi sorgulamaktan ziyade yarınlara bir mektuptur. Kabre giren her ülkücünün kefenine dokunan, her dara düşenin yanında olmaya çalışan Başkan Olcay Klavuz’u örnek alacakların, gönlü açıkların okuyup anlayabileceği açık bir mektup…

Yavuz KOCA