Hükümetin açılım politikası  iflas etti. Medya’da estirilen yalan rüzgarı  sadece bu gerçeği muvakkat bir süre gizlemeye yarıyor. Süreci, PKK  eksiklerini giderme, yaralarını tedavi etmek için kullandı. Hükümetin her tavizini  örgüt menfaatleri istikametinde istismar etti. Dibe vurduğu bir dönem, siyasi iktidarın basiretsizliği yüzünden yok olmaktan kurtuldu.

Bugün, yarın bu politikanın duvara tosladığını göreceğiz. İlk denemesi Yüksekova’da yapıldı. BDP/PKK  ikilisi,geçmişi aratacak tarzda sokağa indiler. Düne kadar PKK için girilemez olan alanlar, şimdi PKK’nın yeni elemanlar devşirdiği, yeni oy tabanı edindiği  fideliklere  dönmüş durumda. Hata üstüne hata yapıldı. Ana  dille  eğitim, Kürdistan gibi ifadeler PKK’ya yeni ideolojik gerekçeler sundu. Kendini siyasi iktidarın kapısında havlamakla görevli görenler için bunların hiçbir önemi yok. Çünkü onlar için hükümet iyi bir geçim kaynağından başka bir şey ifade etmiyor .Sömürebildikleri kadar sömürmeye çalışacaklar. Hiç birinin hükümet veya Türkiye’nin geleceği umurlarında değil. Sadece bir örnek vermekle iktifa edeceğim. Yiğit Bulut     yıllar önce Abdüllatif Şener parti kurma hazırlığında iken onun emrinde bir neferdi. İstanbul’da bir gazetecinin villasında buluştukları zaman Şener’e emrindeyim diyen oydu. Şimdi Şener’in hasmının emrinde. Menfaat peşinde koşmak böyle bir şey. Yazık ki, siyasetin rotasını daha çok bu tipler tayin ediyor.

Açılım siyaseti sürdürülemez hale geldiğinde hükümetin acilen bir suçluya ihtiyacı olacak. Vatan coğrafyasının bir kısmına Kürdistan diyerek mukaddes vatana operasyon yapanlar, Apo’yu Hacı Abdullah efendiye çevirenler,PKK’yı meşrulaştıranlar, onun mağduru olan bir milletin hissiyatını hiçe sayanlar  ancak bir suçlu bulunursa aradan sıyrılacaklar. Cemaat bunun için biçilmiş bir kaftan. Şimdiden söylenmeye başladılar bile. Cemaat açılımı desteklemedi,süreci baltaladı gibi yayınlar servise veriliyor. Muhtemel bir başarısızlığa kılıf hazırlıyorlar.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.Örgütle yatağa girip kazançla çıkan çok az ülke görülmüştür. Onlarda örgütlerin belini kırdıktan, pazarlık yapamaz hale getirdikten sonra başarmışlardır. 2006-2007 den beri örgütle pazarlığa oturularak örgütün direnci artırılmıştır.Pazarlıklar sürerken örgüt bunu bir gün isteklerine kavuşabileceğinin karinesi olarak görmüş, motivasyon aracı olarak kullanmıştır. Bir terör örgütüyle hem mücadele hem müzakere mümkün değildir.Biriken yanlışlar ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.

Çılgın projelerle, yalan yanlış başarı hikayeleri ile  insan coğrafyasında açılan bu gediği kapatmak mümkün değildir.Kaldı ki, hükümetin en çılgın projesi  açılım fiyaskosudur.Yiğitsin, kahramansın, eşsiz,benzersizsin hikayeleri ile iktidar kendini kirli bir oyunun içine atmıştır.Bu hikaye iktidarın kendi hikayesidir.Suç ortağı aramanın,onu bunu töhmet altında bırakmanın inandırıcı, ikna edici bir yanı yoktur.Milli duruşa sahip olmayanlar sonunda böyle rüzgarın önünde sürüklenen kuru yaprağa dönerler.Dün başbakan’ın dostu, kardeşi Barzani’nin Televizyonu Türkiye’nin doğusunu Kuzey Irak’ın, onların ifadesiyle Kürdistan’ın bir parçası olarak gösterdi. Bunu yadırgayanlara şaşıyorum. On beş gün önce başbakan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada kullandığı Kürdistan ifadesi de aynı anlama geliyor. Barzani’nin televizyonu o görüntüyü göstermeden çok önce aynısını başbakan’ söylemişti.

Barzani’ye tepki gösterip başbakanı es geçmek iki yüzlülüktür.Barzani milliyetçilik yapıyor, peki bu ülkenin Başbakanı o kavramı kullanırken ne yapıyor.? Yanlış kullanılan kavramlar sonunda böyle o yanlışı yapanların ayağına dolanıyor.Kimse günah keçisi aramasın bu politikanın sorumlusu  ne şu, ne bu, doğrudan doğruya siyasi iktidardır.