Milletin Vicdanı, Cumhuriyet’in Sesi: Nihat Genç’i Uğurladık
HAKKI ÖZNUR: CUMHURİYET MEFKÛRECİSİ NİHAT GENÇ’İ BİNLERCE SEVENİ , DUALARLA SONSUZLUĞA UĞURLADI…
Şehit Lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Ülkücü fikir ve siyaset adamı, araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, geçtiğimiz günlerde Hakkın Rahmetine kavuşan Türk aydınlarından , gazeteci –yazar merhum Nihat Genç’in 69 yıllık siyasi ve fikri yaşamını anlatan kapsamlı bir makale kaleme almıştır.
Makalenin tam metni:
-Devlet ve millet olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Milletler, önderlere, liderlere ve gerçek devlet adamlarına bu zor zamanlarda ihtiyaç duyarlar. Büyük ülkü ve devlet adamları, idealist insanlar, devlete, millete, vatana, sahip çıkmalarıyla, varlıklarıyla, duruşlarıyla, yol göstermeleriyle anılırlar ve aranırlar. Cumhuriyetçi vatansever Nihat Genç’te mefkûrecilerden biridir. O’da Şehit lider Muhsin Başkan gibi “İstibdada karşı İstiklale âşıktı”.
Kocatepe Camiinde birçok devlet adamının, siyasetçinin, fikir ve kültür adamının cenaze töreni yapıldı, cenaze namazları kılındı.
Eski Cumhurbaşkanlarından Merhum Turgut Özal ve merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in cenaze namazları da Kocatepe Camiinde kılınmıştı.
İlk sivil Cumhurbaşkanı Özal’ın cenaze törenine 100 bin kişi katılmıştı. Başbuğ Türkeş’in 8 Nisan 1997 tarihinde karlı ve soğuk bir Ankara günündeki cenaze törenine yaklaşık yarım milyon insan katılmıştı. Başbuğ yüzbinlerin getirdiği tekbirlerle dualarla son yolculuğuna uğurlanmıştı.
Küresel bir suikastla Keş dağlarında şehit edilen, BBP lideri, milletin adamı, Muhsin Yazıcıoğlu’nu da, 31 Mart 2009 tarihinde sonsuzluğun sahibine uğurlamıştık. Muhsin Başkan, Türkiye’nin millî direnç merkeziydi, Meclisin sigortasıydı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük cenaze töreni, 2 milyona yakın insanın katıldığı şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesiydi. Kocatepe Camiindeki cenaze töreni; kalabalığı, kuşatıcılığı, mesajları ve toplumun her kesimini kucaklaması ve her kesime mesaj vermesi açısından çok önemlidir.
Devleti kuran ilk Meclisten bu yana ilk kez Millet Meclisinde tekbirler duyuldu. Kocatepe Camiisinden Tacettin Dergâhına uzanan yolları, sokakları, caddeleri dolduran milyonlar, onun için gözyaşı döktü ve hüsn-ü şahadet etti. Cumhuriyet tarihi boyunca ölümüyle milyonları ağlatan, hüzne boğan ve ardından dualar, hatimler gönderilen kaç siyaset ve devlet adamı var!
Muhsin Yazıcıoğlu, devletin kilit noktalarında görev yapmadı. Ne cumhurbaşkanı oldu ne başbakanlık yaptı ne bakanlık… Ne iktidara geldi ne de hükümete ortak oldu. Hep milletin ve devletin bekasını savundu. Hep “Türk devleti ve milleti yaşasın” dedi. Ama buna rağmen hep darbeler yedi, zulümler gördü. Devlet ona bir gün lazım oldu, o gün de devlet Keş dağları’nda yanında yoktu.
Muhsin Başkandan sonra dava şairimiz Anadolu’nun sesi ve yüreği olan Abdürrahim Karakoç ağabey ( 8 Haziran 2012) büyük mütefekkir Ülkücü Dava adamı Nevzat Kösoğlu ( 11 Ekim 2013).
Tavizsiz Türk milliyetçisi gazeteci- yazar Türk Ocaklı, dava büyüğümüz Yücel Hacaloğlu (8 Ocak 2018) siyaset ve devlet adamlarından dava büyüklerimizden Sadi Somuncuoğlu (1Mart 2022) günü Kocatepe Camiinde kılınan cenaze namazları sonrası son yolculuklarına uğurlanmıştı. Bütün bu dava büyüklerimizin cenazelerine Milliyetçi- Ülkücü camia katılmıştı.
BİNLER DUALARLA UĞURLADI SON YOLCULUĞUNA
69 yıllık ömrünü vatana, bayrağa ve Cumhuriyet’e vakfeden cumhuriyet mefkurecisi ,sevdalısı, vatansever ve namuslu gazeteci -yazar Nihat Genç’ ide Gazi Hastanesi’ndeki 34 günlük yaşam mücadelesinin ardından 4 Temmuz Cuma günü Kocatepe Camiinden hakka uğurladık.
Ailesi, arkadaşları ve binlerce vatandaş Nihat Genç’e veda için Kocatepe Camii’nde buluşmuştur. Sevenleri, okurları, izleyicileri, çiçekler bıraktıkları Türk bayrağına sarılı tabutu başına gelerek Nihat Genç’e gözyaşlarıyla veda ettiler. Kurucusu olduğu Veryansın TV’de yayınlanan şu sözler ona olan ilgi ve sevgiyi göstermektedir:
“Türk bayrağına sarılı naaşı karşısında saf tutan sevenleri, imamın helallik istemesinin ardından Nihat Genç’in ömrünü geçirdiği Kızılay sokaklarını “Helal olsun” sesleriyle inletti.”
Nihat Genç’in naaşı, sevenlerinin omzunda cenaze arabasına tekbirler, alkış ve sloganlarla taşındı. Cenaze töreninde bir grup genç “ Bozkurt Nihat”, “Nihat Genç ölmedi kalbimizde yaşıyor”, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganları attı. Camiden kaldırılan otobüslerle Gölbaşı Mezarlığı’na geçen sevenleri, okunan duaların ardından Nihat Genç’i toprağa verdi.
CENAZE NAMAZINA HER ÇEVREDEN İNSANLAR KATILDI
Gençlik yılarından günümüze birçok siyasi çevrenin içinden geçmiş, ülkücüsünden devrimcisine, muhafazakârından liberaline, islamcısından radikal cumhuriyetçisine, siyasilerden sanatçılara pek çok kişiye dokunmuştur.
Cenaze töreninden her görüşten her çevreden insanlar vardı. Bu yüzden Cenaze namazı çok kalabalıktı. Ülkeyi yönetenler, güce biad edenler bu kadar cemaati asla toplayamaz bu kadar sevgiyi asla göremez!
Vatan, millet, bayrak ve Cumhuriyet hassasiyeti olan vatandaşlarımız Nihat Genç’e vefa için Kocatepe Camiini doldurmuşlardı.
Nihat Genç’le fikri ve siyasi birliği olmayan çok sayıda vatandaş onun duruşuna olan saygının gereği Kocatepe Camisine cenaze namazına gelmişti. Onu hiç tanımamış ve onunla aynı çevrede bulunmamış çok sayıda gençte cenaze namazına katılmıştı.
Cenaze namazına, 78 kuşağı ülküdaşlarımızla, genç arkadaşlarımızla katıldık. Orada gördüğüm simalar arasında milliyetçi ülkücü camiadan çok sayıda isim de vardı. Onlarda vefanın ve saygının gereğini son görevlerini yerine getirmek için akın akın gelmişlerdi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Selçuklu Vakfı Genel Başkanı Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu, Gönüllerde Birlik Vakfı Genel Başkanı Mahir Damatlar, Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, Millî Düşünce Merkezi mensupları ,Eksen Sendikası Genel Başkanı Vasıf İnanç Duygun, Eski Genel Başkan Dr. İsmail Yıldız, İnisiyatif Genel Başkanı Fahri Bozgeyik, MHP Eski milletvekilleri Nurettin Sazak, Ali Uzunırmak, Atila Kaya, İYİ Parti milletvekili Selcan Taşçı, MHP Yozgat Eski Belediye Başkanı Mehmet Erdemir, Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fatih Eryılmaz, Parti Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu,
1980 sonrası Bizim Ocak Dergisini çıkartan dönemin ülkücü gençlik liderlerinden Suat Başaran, Alperen Ocakları eski Genel Başkanlarından Doğan Öztaşkın Abdullah Gürgür, uzun yıllar Alperen Ocaklarında Genel Merkez Yöneticiliği yapan Yesevi Yardım Hareketinin Ankara İl Temsilcisi Gökhan Bozbıyık, Gazeteciler Arslan Bulut, Yavuz Selim Demirağ, Müyesser Yıldız, Ebubekir Kurban, Türk Ocakları yöneticileri, Alperen Ocakları mensupları Ankara’nın çeşitli üniversitelerinde okuyan başını DTCF’li Ülkücülerin çektiği çok sayıda Ülkücü gençte cenaze namazına katılmıştır.
80 öncesi birlikte ülkücü dergileri çıkardıkları eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ve çok sayıda 78 kuşağına mensup ülkücüler 1977- 1980 yıllarında Ocak Genel merkezinde beraber çalıştıkları dergi ve yayınlar çıkardıkları arkadaşları da vardı.
Kocatepe Camii’nde ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından Nihat Genç’in eşi Nuriye Genç, oğlu Laçin Genç, Veryansın Tv Genel Yayın Yönetmeni Erdem Atay, CVP Genel Başkanı İsmail Hakkı Atal ve CVP Genel Başkan Yardımcısı Serkan Öz; taziye dileklerini kabul etti.
NİHAT GENÇ MİLLÎ VE YERLİDİR BU TOPRAKLARIN HAS EVLADIDIR
Nihat Genç ile ilgili yazı yazmak vefanın ve saygının gereğidir. 1972-1987 yılları arasında Ülkücü Harekete çok ciddi hizmetlerde bulunmuş olan Nihat Genç yazmış olduğu edebi eserlerle de Türk Kültür ve fikir hayatında yerini almış, Cumhuriyetçi ve fikir namusu olan bir Türk aydınıdır.
Ülkücü Hareketin şanlı tarihinde yüz binlerce Ülkücü gibi Nihat Genç de vardır. 1972 yılında, lise yıllarında Ülkücü Hareket saflarına katılmıştır. Trabzon Genç Ülkücüler Teşkilatı ardından Trabzon Ülkü Ocaklarında faaliyet göstermiştir.
Üniversite yıllarında Ankara’da ülkücü mücadelenin içinde aktif olarak yer almıştır. 12 Eylül öncesi çıkartılan Ülkücü Gençlik Hareketi’nin özellikle; 1977-1980 döneminde yayınlanan yayın organlarını (Genç Arkadaş, Ülkü Ocağı, Birliğe Çağrı, Liseli Genç vb.) çıkartan kadrodandır. Dergilerimizde hem yazılar yazmış hem de mizanpaj yapmıştır.
12 Eylül öncesi Ülkücü mücadelenin içinde yer almıştır. ABD/ NATO merkezli Amerikancı darbenin hedefi olan Ülkücü Hareketin zor ve fırtınalı yıllarında, karargâhı, mevziiyi terk etmemiştir.
MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının sanıklarından değildir. Ancak bu davadan yargılanan ülküdaşlarını mahkeme salonlarında yalnız bırakmamış, Hamle dergisinde sürekli MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının haberlerini yapmış, Anadolu ile irtibatı sağlamıştır.
12 Eylül sonrası Ülkücü mücadelede dava arkadaşlarını asla yalnız bırakmamıştır. Üniversite yıllarında Ulucanlar Cezaevinin, Ankara Hastanesinin karşısında bir evde yaşamıştır.
Ankara’nın (Ulucanlar,) semtinde kaldığı ev cunta rejimi tarafından aranan ülküdaşlarımıza ev sahipliği yapmış, onları saklamış ve yurtdışına çıkışlarına yardımcı olmuştur.
Nihat Genç’in evinde kalanlardan biri Ankara Ülkü Ocakları mensubu 12 Eylül sonrası aranan 1983 yılında yurtdışına çıkmak zorunda kalan, Erdoğan Cabbar’dır. Erdoğan Cabbar Ulucanlar mahallesinde bir ekmek bayii açmış, rahmetli Nihat Genç’in yardımıyla onu işletiyordu.
Uzun yıllar Fransa’da sürgün hayatı yaşayan Erdoğan Cabbar (Bu dönemi, 70’liyılları (Gündüz Bey’in Derviş Militanları adlı otobiyografi romanında) çok güzel anlatmıştır Nihat Genç o dönem Cabbar gibi bir Ülkücünün ihtiyaçlarını çözmeye çalışıyordu.
12 EYLÜL SONRASI DOĞUŞ, YENİ HAMLE, YENİ DÜŞÜNCE DERGİLERİNDE ÇALIŞMIŞTIR
Başta ülkücü şehitlerimizin aileleri olmak üzere cezaevinde yatan ülküdaşlarımızın aileleri ile ilgilenen onlara yardım götüren, manevi destekte bulunan adsız kahramanlarımızdandır.
Darbe sonrası yine hareketimizin çıkardığı dergilerde ( Töre, Doğuş, Hamle, Yeni Düşünce vb.) çalışmış, çok kıymetli katkılarda bulunmuştur.
Genel Yayın müdürlüğünü 12 Eylül 1980 öncesi MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığını yapan isimlerden rahmetli ağabeyimiz Ali Güngör’ün yaptığı, 1983 yılında çıkan Hamle dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır.
Bir süre o yıllarda Çankırılı bir arkadaşı ile birlikte Ütopya diye bir dergi çıkardılar.
ÜOD’NİN SON GENEL BAŞKANI LÜTFİ ŞEHSUVAROĞLU’YLA YAYINCILIK YAPMIŞTIR
12 Eylül darbesi sonrası tutuklanan ve daha sonra tahliye olan Ülkücü Gençlik liderlerinden Lütfi Şehsuvaroğlu tarafından 1983 yılında kurulan Genç Sanat Yayınevinde çalıştı. Genç Sanat Yayınevi’nde Lütfi Şehsuvaroğlu’yla birlikte bir mahfil oluşturdular. İlk yayınladıkları kitap, Lütfü Şehsuvaroğlu’nun yazdığı 12 Eylül’ü anlatan roman “Kafes” oldu. Sonra, Ülkücü Hareketin ideologlarından olan rahmetli Nevzat Köseoğlu ağabeyin “Kitap Şuuru”nu ve Roger Garaudy’nin ‘İslam ve Sosyalizm’, kitaplarını bastılar.
Ülkü Ocakları Genel Merkezinde birlikte çalıştıkları Hasret Dergisinin Genel Yayın yönetmenliğini yapan 12 Eylül darbesi sonrası tutuklanan iki yıl Mamak Cezaevinde yatan Mümtazer Türköne’nin gençlik yıllarında birlikte çalıştıkları arkadaşı Nihat Genç’in vefatının ardından döneme şahitlik eden şu sözleri söylüyor:
“Soğuk bir kış günüydü. 1977’nin sonları. Genç Arkadaş dergileri, Rüzgârlı’da matbaadan alınacak, paketlenip postaya verilecek. Site Yurdu’ndan uzun anonslara rağmen kamyonetin şoför mahalline oturtabileceğim sadece bir kişi bulabilmiştim. “Kavgaya gideceğiz” diye anons yapınca bir iki dakikada yüz kişi inerdi, “dergi taşıyacağız” deyince herkes sırra kadem basardı.
Dergi bağlandığı için uykusuz geçen bir gecenin sonrasında yorgun bir günün akşam saatleri, yanımdaki genç Karadeniz şivesi ile sürekli konuşuyor, merak dolu bıktırıcı sorular soruyor. “Daktilo şampiyonu” olduğunu söyleyince, hemen başka bir moda geçtik. Dergide dizgiciye ihtiyaç vardı; IBM Selectric kullanıp kullanamayacağını sordum. Bizim kısaca “topbaş” dediğimiz eşek ölüsü türünden bir makine. Daktilo yazmanın ötesinde ilave beceriler gerektiriyor. Sütun sonlarını denk getirmek, tashih yapmak gibi.
Nihat ertesi gün işe başladı, dizgici sorunumuz kökünden çözüldü. Gerçekten klavyeye hiç bakmadan uzun ve arkaya doğru 90 derece bükülebilen parmakları ile çok hızlı yazıyordu. Nihat dergiye yeni bir renk getirdi. Hızlıydı, dizgi yaparken muhabbetin hiçbir ayrıntısını kaçırmıyor, çayını sigarasını da eksik etmiyordu. “İş” dediğime bakmayın, kimsenin cebine beş kuruş para girmiyor, hepimiz ayrı ayrı sefilleri oynuyorduk. En fazla kiloluk taze fasulye konservesini salça ve bol su ilave edip tencerede kaynatıyor, içine ekmekleri boca edip karnımızı doyuruyoruz. En büyük lüksümüz de patates kızartması. Küçük elektrik ocağında, minik bir tavada Nihat’ın dikkatle patates kızartması hala gözümün önünde.
Önce Demirtepe Köprüsü’nün dibinde meşhur Mon Amour pavyonunun olduğu binanın altıncı katında, sonra hemen altta Necatibey caddesinde küçük bir dairede, nihayetinde Dörtyol’da Yapıcıoğlu apartmanının tepesinde günün 24 saati mesai yapan dergi ekibinin vazgeçilmez elemanı olmuştu Nihat. Biz L koltuklarda uyurduk, Nihat’ın ciddi bir görüşmenin tam ortasında duvarda sabit elbise dolabının üstteki yüklük kısmından uyanıp, istifini bozmadan aşağı atlaması abartılı bir film sahnesi gibi aklımda.
Lütfi Şehsuvaroğlu, Burhan Kavuncu, Naci Bostancı, Nuri Gedik, Tahir Özakkaş ve Nihat Genç. Çok konuşan Nihat ekibe dâhil olunca (onun “Ben Na’at” deyişini taklit edip “Na’at” diye hitap ederdik) üzerine bir sessizlik çöktü, sadece bizim muhabbetlerimizi dinledi. Sabahlara kadar süren, kat kat kesif sigara dumanlarının ve siyaha dönmüş çayların eşliğinde en saçma konuları büyük bir ciddiyetle tartışırdık. O muhabbetleri Nihat’ın birine isimler vererek şöyle tasvir ettiğine şahit oldum. “Biri giriyor salona ‘Bir imha savaşı kadar güzeldi’ diyor Nihal Atsız, bir kızın ne kadar güzel olduğunu anlatmak için” diye söze başlarken belindeki silahı çıkarıp, gazetelerin arasına sokuşturuyor. Diğeri ‘Ülkücü dediğin senin gibi bir kazma ne anlar güzellikten’ dedikten sonra cebinden çıkardığı Muhiddin Arabî’nin Lübbü’l Lüb’ünden bir pasaj okuyor, öbürü Platon’un güzellik tanımı ile karşı çıkıyor.” Bu Nihat’ın çizdiği resimdi, gerçekten öyle miydi? Ben sadece çok konuştuğumuzu, özellikle boyumuzu çok aşan meselelerde atıp tuttuğumuzu hatırlıyorum. Hiçbiri siyasete ve ideolojilere dair değildi.
Nihat sonra kendini, Ulucanlar’da, cezaevinin hemen dibindeki evde okumaya verdi. Karmakarışık, akla gelebilecek her türden kitaplara daldı. Felsefe, iktisat, tarih, antropoloji, mitoloji, ilahiyat kitaplarını birinden diğerine atlayarak yutar gibi okurdu. Sonra, çok sonra yazmaya başladı. İlk kitabı, Ofli Hocanın Teravih Sohbetleri, bizim o zamanki ekibe ithaf ile başlar.
Benim ve arkadaşlarımın üzerinde hiç unutulmayacak cinsten hakkı ve emeği var. 12 Eylül Darbesi ile hepimiz kaçak duruma düşünce, bütün yükümüzü o çekti.
Her şeyi hızlı yapardı. Hayatımda onun kadar hızlı namaz kılan ikinci bir kişi görmedim. Bazen Cenabi Ahmet Paşa Camiinde cemaate katılırdı. Eylem halinde bir vicdanı vardı. Evin tıklım tıklım kaçaklarla dolu olduğu bir akşam, yaşlı bir adamı peşine takıp geldi. Adam camide namazdan sonra cemaatten yardım istemiş. Yozgatlı yaşlı amca günlerce misafir edildi, Nihat Ankara hastanesinde adamı safra kesesi ameliyatı yaptırıp tedavi ettirdi, cebine para koyup memleketine gönderdi. Yaşlı adamın anlattığı bir hikâyeyi, kadın mevzuu geçince dönüp dönüp birbirimize anlatırdık.
Hep maddi zorluk içinde yaşadı. Uzun süre Kızılay meydanda işportacılık yaptı. Üstünde küçük dijital saatler olan Çin yapımı kalemleri işportada satarken zabıtadan kaçışı profesyonelceydi. Bir ara Maltepe Camii’nin altında, Necatibey’e giden yolun başındaki binada açtığı dizgi bürosunda doktora tezlerini temize çekerek geçimini sağladı. O zamandan hatırlıyorum. Camel paketini açarken kullanmak için serçe parmağı tırnağını uzatırdı. Bazıları Hampri Bogart gibi sigarayı kendilerine yakıştırarak içer, Nihat’ın paketten çıkartışı bir gösteriye dönerdi.”
BİRİ İKTİDARLARLA HEP İLİŞKİ İÇİNDE OLMUŞ DİĞERİ İSE GÜCE VE İKTİDARLARA BOYUN EĞMEMİŞTİR!
Nihat Genç ile ilgili bu anlamlı yazıyı yazan Mümtazer Türköne İle Nihat Genç arasındaki tek ortak yan ikisinin de ülkücü kökenli ve gençlik arkadaşları olmasıdır, bunun dışında ideolojik olarak ortak yanları yoktur.
Her ikisi iki farklı karakter taban tabana zıt görüşleri olan kimselerdir. Biri, 90’lı ve 2000’li yıllarda siyasal iktidarlara raporlar yazmış Başbakan Tansu Çiller’e danışmanlık yapmış, Öncü gazetesini çıkarmış, 2002- 2013 yıllarında AKP’ ye destek vermiş…
Cemaatin yayın organlarında yazılar yazmış , televizyonlarında programlar yapmış, her alanda cemaatin propagandasını üstlenmiş, meşhur Abant toplantılarına katılmış, 15 Temmuz 2016 kalkışmasından sonra 5 Ağustos 2016’da tutuklanmıştır.
MHP lideri Bahçeli’nin 23 Haziran’da Twitter hesabından yaptığı “Davası tekrar değerlendirilsin” açıklamasından sonra devreye girmesiyle 24 Eylül 2020 günü tahliye olmuş ama yazmayı bırakmamış. Türköne 1. İhanet sürecinde olduğu gibi 2. ihanet sürecine de destek veren biri…
Diğeri ise çileli ve zor bir hayat yaşamış siyasal iktidarlara güce boyun eğmemiş, para-rant ilişkisine girmemiş inandıklarından asla taviz vermemiş, cemaatlerle, cübbelilerle, cübbesizlerle, din istismarı yapan sahtekârlarla siyasal İslamcılarla, siyasal ahlaksızlarla ölümüne mücadele etmiş bir cumhuriyet savaşçısı, kendi tabiriyle Türk Jakopeni.
1987 YILINDA ÜLKÜCÜ HAREKET’TEN AYRILDI
Nihat Genç 1987 yılında Ülkücü Hareketten uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma onun iç dünyası ve kendi tercihidir. Ülkücü Hareket’ten koptuktan sonra yeni bir çevreye dâhil olmuştur. Uzaklaşmış olsa da yine de eski mahallesindeki dostlarını, arkadaşlarını unutmamış zaman zaman onlarla görüşüyor ve bir araya geliyordu.
Nihat Genç, Büyük Birlik Partisi’nin gençlik teşkilatı Nizam-ı Alem Ocakları’nın çıkarmış olduğu Alperen Dergisi’ne bir röportaj vermiştir. Dergi yazarlarından Ersin Yılancı ve Uğray Güneysu kendisiyle bir röportaj yapmıştır. Dergide röportajın giriş kısmında Nihat Genç için şu satırlar söyleniyordu:
“1980 öncesinin fırtınalı günlerini bütün şiddetiyle yaşayan ve soluğunu Ülkücü Hareket’in penceresinden soluyan bir insanı konuk ettik köşemize: Nihat Genç.
Sağdaki ve soldaki bütün anlatım özürlülerin arasından sıyrılıp çıkagelmiş bir kalem… Keskin bir dil, sorgulama yeteneği en büyük silahı… Bu ülkenin kara sevdalısı ve işte Nihat Genç.”
Alperen dergisinin Aralık 1993 tarihli sayısında “Bu Ülkenin Çocukları” başlıklı bölümde yer alan röportajda sorulara samimi bir şekilde cevap verirken şu sözleri de dergide manşetten verilmişti.
“Adresten vazgeçmedim, tarif edilen yoldan vazgeçtim.” Kısaca kendince geçmişin muhasebesini yapıyordu. Fakat şu sözü de önemlidir “Ben bu ülkenin çocuğuyum. Mehmet Akif’in dediği gibi Diyarbakır’ın karpuzuna bile laf ettirmem. Baştan sona yeniden Nutuk okuyorum, Mustafa Kemal’in büyüklüğünü bir kez daha görüyorum. Mustafa Kemal’in yaptıklarını değil, yapamadıklarının mirasçılığına soyunuyorum. Sol Kemalistlerle aynı düşünmüyorum. Ben bir Cumhuriyet çocuğuyum. Mustafa Kemal adı bana, bu topraklar üzerinde bağımsız yaşamayı ve cumhuriyeti hatırlatıyor”.
80’lerin sonlarında 90’ların başlarından itibaren çeşitli fikri değişimler yaşamıştır. 1989 yılında Hakan Albayrak ile Çete adlı dergiyi çıkarmıştır.
Gençlerle daima iç içe olmuştur. Yanında okumaya, özellikle edebiyata, sanata meraklı gençler olurdu. Ankara’daki Sakarya Çay ocağı onun takıldığı mekânların başında gelir. Elinden sigarası ve çayı hiç eksik olmazdı.
SİYASAL İSLAMCILAR ONUN ETRAFINDA PERVANE GİBİ DÖNERLERDİ
Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nin karşısındaki Engürü adlı kahvenin müdavimiydi. Gençler onu yalnız bırakmazdı. Heyecanlı konuşmalarıyla gençlerin gönlünü fethederdi.
Yine, Bayındır 2’ deki Ercan Şen’in sahibi olduğu Vadi yayınevinin de müdavimlerindendi. Muhafazakâr ve çoğu siyasal İslamcı olan birçok isim o günlerde onun sohbetini dinlemek için onun gittiği çay ocaklarına, Vadi yayınevine koşar, etrafında pervane olurlardı. Şimdi kimi devletin ve AKP’nin kilit noktalarında olan milletvekilliği ve bakanlık yapmış isimler anlı şanlı bürokratlar bugün onu görmezden gelmişler, yok saymışlardır.
Son zamanlarında Mithatpaşa’daki Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Vakfına takılıyordu. Burada bazen tek başına bazen dostlarıyla oturur çay içerdi.
AKP’ye biat etseydi, Saray’da baştacı ederlerdi. Yazılı ve görsel medya ve iletişim başkanlığı peşini bırakmazdı. Ödül üstüne ödül verirlerdi. Erdoğan’ın Saray’da “Kültür” ödülü verdiği isimlerin başında gelirdi.
HAKAN ALBAYRAK İLE ÇETE DERGİSİNİ ÇIKARDI
Nihat Genç’in 90’lı yıllarda, çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Bağımsız ve Kırmızı-Beyaz gibi siyasi dergilerin yanı sıra Sol–seküler Leman dergisinde yazıları yayımlandı. 90’lı yıllardan sonra Sol ve Kemalist çevreyle yakınlaştı. O çevre ile hareket etti.
Çete' dergisinde 'Ofli Hoca' başlıklı seri hikâyeler kaleme alıyor. Hikâyeler o denli tutuluyor ki hemen iki yıl sonra ''Ofli Hoca-Şeriatta Ayıp Yoktur'' adıyla Joker yayınları tarafından basılmıştır. 1996 yılında İletişim Yayınları "Ofli Hoca" kitabının yeni baskısını yapmıştır. Bu yıllarda Solcu-Seküler Leman dergisine takılmış ve dergide yazılar yazmıştır. Leman dergisi, Nihat Genç yazılarıyla derginin tirajını attırmıştır.
Türkiye Nihat Genç’i Leman’ dergisiyle tanıdı. Nihat Genç ''Leman'' dergisine bağımlı değil ''Leman Dergisi'' Nihat Genç'e bağımlıydı. Leman’da memleket hikâyelerini yazdı. Edebi ve uzun yazılarıyla, gençlerin idolü oldu.
Nihat Genç 2005 yılında kısa bir süre günlük Akşam gazetesinde köşe yazarı oldu. Engin Ardıç'la kavgası Akşam günlerini bitirdi.
Engin Ardıç'ın, Genç'in daha önce yazarlık yaptığı Leman dergisini Saddamcılık ve Apoculuk ile suçlamasının ardından gazeteden ayrıldı.
2008 yılının Aralık ayında ise Maocu Aydınlık dergisinde yazılar yazmaya başladı. Bu dergide Bir Soru - Bir Cevap başlıklı köşesinde güncel meseleleri değerlendirdi.
TELEVİZYONLARDA PROGRAM YAPTI AKŞAM GAZETESİNDE GÜNLÜK YAZILAR YAZDI
Sky Türk televizyon kanalında Serdar Akinan ile birlikte, 2008 yılı Eylül ayına kadar Nihat Genç ile “Ne Var Ne Yok” adlı programı hazırlayıp sundu.
Ardından, 18 Ekim 2008 tarihinde Avrasya TV'de Lale Şıvgın ile birlikte “Nihat Genç ile Veryansın” adlı programı hazırlayıp sundu.
Solcu İletişim Yayınları 12 yıl onun kitaplarını bastı. Sonra İletişim ile yollarını ayırdı, hadlerini bildirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılan Ermeni Konferansı'nı Akşam gazetesinde ‘Kazmalar ve Maşalar’ başlıklı yazısıyla eleştirdi: 'Biz, 1. Dünya Savaşı bitti diyoruz, bitmedi diyorsanız, bir daha gelin, öyle uyduruktan demokrasi, özgürlük, aydınım lafları yemiyor artık.'
İletişim Yayınları, bu yazının ardından 12 yıl kitaplarını bastığı Nihat Genç'in kitaplarını artık yayınlamayacağını söyledi.
Edebiyatçı üslubu, ulusalcı konuşmaları, onu televizyonlara taşıdı. SKY Türk TV, Avrasya TV, Halk TV, Ulusal Kanal programlarıyla Ulusalcı-Kemalist kitlelerin takdirini ve sevgisini kazandı.
2019 yılında fikir ayrılığı yaşadığı Oda TV'den ayrıldı ve YouTube platformunda Veryansın TV adını taşıyan bir kanal kurdu. Bu kanalda güncel gelişmelere dair programlar yaparak olayları yorumlamaktaydı.
Zaman zaman Ulusalcı–Kemalist bilinen çevrelerle polemiklere girdi. Onları ikiyüzlülükle, tutarsızlıkla, ilkesizlikle, fikri sapmalarla suçladı.
Atatürkçü geçinen ve Atatürk’ten geçinen istismarcılarla da çok mücadele etti kalemiyle onları yerin dibine soktu.
Bu çevrenin mensupları baş tacı ettikleri Nihat Genç’e düşman oldular. Onun samimi ve sert eleştirilerinden dolayı ona itibar suikasti yapmışlardır. Nihat Genç bu çevreye de yalnız kalacağını bile bile boyun eğmemiş, çizgisinden taviz vermemiştir.
KENDİ DEĞİL YAYINEVLERİ KAZANDI
Nihat Genç medyada ve edebiyat dünyasında çıkardığı edebi eserlerle adından söz ettirmiştir. Yayınlanmış 40’ a yakın kitabı vardı.
Nihat Genç namuslu, samimi bir Kemalist içten bir vatanseverdir. Cumhuriyetimizin yılmaz savunucusu olan Nihat Genç çok kitap yazdı. Yazdığı kitapların isimlerini tek tek kendi bile belki sayamaz. Üretken ve çalışkan bir yazardı.
Yazdığı kitaplar yüzbinler sattı. Kendi değil, yayınevleri kazandı. Üzerinden çok ciddi paralar kazandılar, köşeyi döndüler. O ise çoğu zaman parasını alamadı, telifini ödemediler zorluklar çıkardılar. Bazı yayınevleri ile problemler yaşadı. İstese, çok önemli yerlere gelebilir, çok para kazanabilirdi. Çoğu zaman parasız kaldı. Ama baş eğmedi, dik durdu.
Birçok kez İhanete uğradı. Nankörlük yaptılar. Saygısızlık yaptılar. Onun ismi üzerinden kendilerini pazarladılar. Nihat Genç anılarını yazsa en çok okunan biyografiler arasına kesinlikle girer.
Nihat Genç’in vatanseverliği, milli devlet anlayışı Türk milliyetçiliğinde ifadesini buluyordu. kürsü hatibi değildi, ancak çok iyi bir anlatıcıydı. Bu yüzden televizyon programları etkili oluyordu.
Anadolu insanın hislerine, ferasetine çok güvenirdi. Zaten kendisi de yaptığı bütün konuşmalarında Anadolu insanın hislerine hitap ederdi.
En ağır eleştirilerde bulunduğu kişilerin onun ardından yazdığı övgü dolu sözlere bakarsanız, Nihat Genç’in hem kendisini hem de görüşlerini aktarmayı başaran nadir kişilerden olduğunu anlarsınız.
Bir söyleşide şunları söylemişti:
“Tarih ve zaman kimlerin katil, kimlerin deli ve meczup olduğunu ortaya çıkarıyor. Yoksul insanın hiç kimsesi yoktur. Ben dedim ki, yazarlığı kemiklerimle yapacağım. Tabii ki Türkiye gibi şovalyesi az ya da hiç olmayan bir ülkede, önüne gelen herkes seni batırmaya çalışır. İstedikleri kadar çalışsınlar, umurumda değil. Gözlerim açık gitmez. Çünkü kitaplarım ve konuşmalar ortada. Ben derin filozofikler yapan, kültür felsefesi, siyaset felsefesi yapan biriyim. Neden? Çünkü 17 yaşımdan beri kitapların içindeyim. Hayatımda başka hiçbir amacım olmadı. Babamdan aldığım bir tek Kur’an-ı Kerim, onun dışında tüm kitaplar benimdir. Öyle günler oldu ki, param yoktu ve kanımı satıp kitap aldım.”
CVP’NİN KURUCUSU VE FİKİR ÖNDERİDİR
9 Eylül 2024 günü kurulan Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisinin fikir mimarı ve ideoloğudur. Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisinin kurucusu ve fikri önderidir.
CVP, bir kitle partisi değil. Kemalist bir dernek konumundadır. Ancak Nihat Genç gibi Cumhuriyetçilerin sığınağı, karargâhı ve ideolojik kalesidir.
Nihat Genç siyasal anlamda ne Ülkücüdür ne de Marksist-Leninist anlamda bir devrimcidir. Siyasal islamcılarla ve küreselci liberallerle hep kavga etti. Yazı ve konuşmalarıyla onları yerin dibine soktu.AKP karanlığıyla ve işbirlikçilerle mücadele etti.
Sağ ve sol kavramlarının içine sığmayacak kadar çoşkun kabına sığmayacak kadar cumhuriyetçi radikal bir ulusalcıdır.
Sağ ve Sol Kemalistlerle aynı karede değildir. Sol Kemalistlerin demokrasi düşmanı, Baasçı anti parlamentarist zihniyetine karşıydı. Onun kendine has Milli – Cumhuriyetçi bir dünya görüşü vardı.
ŞEHİT LİDER MUHSİN YAZICIOĞLUNA SAYGISI VE SEVGİSİ BÜYÜKTÜ
Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’na büyük saygısı ve sevgisi vardı. Muhsin Başkan onu 12 Eylül öncesi çıkan Ülkücü yayın organlarımızdan tanıyor ve biliyordu.Nihat Genç Muhsin Başkanı bir kaç kez BBP Genel Merkezinde ziyaret etmiş, geçmiş güzel anıları tazelemişlerdi.
2005 yılının Eylül ayında Muhsin Yazıcıoğlu Bosna gezisinde Nihat Genç, ve Hasan Celal Güzel’de vardı Muhsin Başkan zaman zaman Nihat Genç ile derin sohbetler yapmış hatıralara dalmışlardı.
Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun Nihat Genç için söylediği şu sözü hatırlatalım :
"12 Eylül öncesi zor ve fırtınalı yıllarda ve 80 sonrasında nice yiğitlikler göstermiş, büyük fedakarlıklar yapmış Ocaklı yiğit delikanlılarımızdandır”
Ben dava arkadaşlarımızla, Alperen gençlerimiz ile dört gün boyunca Keş dağlarındaydık. Muhsin Başkan ve dava arkadaşlarımızın naaşlarına ulaşıldıktan sonra şehit liderimizin cenazesini Ankara’ya getirip Taceddin dergahında son yolculuğuna uğurladık. Cenazenin toprağa verilmesinden uzun bir süre sonra dava arkadaşlarımız Genel Merkez’de yaşananları gelen giden ziyaretçileri anlatmışlardı. Anlatılanlar arasında Merhum Nihat Genç’te vardı.
Küresel bir tertiple şehit edilen Muhsin Başkan ve dava arkadaşlarımızın olayını duyduğu ilk andan itibaren BBP Genel Merkezine gelerek gelişmeleri büyük üzüntü ile takip etmişti. 4 gün boyunca oradan ayrılmamış. Zaman zaman tek başına bir köşede kimi zaman 80 öncesi Ocaklı kadrodaki arkadaşlarıyla endişe içinde Muhsin Başkan’dan gelecek umut dolu haberleri beklemiş. Muhsin Başkanın şehit düştüğü haberinin gelmesi üzerine bir köşede ellerini başına koyup gözyaşlarını tutamamış.
Nihat Genç’in Anaadolu’nun yiğit evladı Muhsin Başkan’a büyük saygısı ve sevgisi vardı.
Muhsin Başkan’ın şehadetinden sonra yapmış olduğu bazı konuşmalarda Muhsin Yazıcıoğlu suikastına değiniyor; suikastin üstünün örtülmek ve dosyanın kapatılmak istendiğini söyleyerek hükümete veryansın ediyordu.
Zaten elim hastalığı sürecinde hastalığını ve hastaneye yattığını ilk öğrenenlerden, ilk ziyaret edenlerden, 80 öncesi ÜOD Genel Merkezinde görev yapan, Nihat Genç’i Ocak döneminde Genel Merkezin basın yayın masasından tanıyan, 50 yıllık arkadaşlarından, sık sık, Gönüllerde Birlik Vakfı’nda görüştüğü Vakıf Başkanı Mahir Damatlar ve yine çok yakın dostlarından 80 öncesi ÜOD’nin son Genel Başkanı birlikte dergiler çıkardıkları, yayınevi kurdukları Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu ile 80 öncesi beraber oldukları birçok ülkücü Onu hastanede tedavi sürecinde yalnız bırakmadılar, ziyaret ettiler.
Nihat Genç hastalanmadan önce birlikte birçok şeyi paylaştığı Ocak dönemindeki bazı arkadaşlarıyla asla ilgisini ve ilişkisini kesmemiş ve onlarla her zaman dostluğunu ve arkadaşlığını devam ettiriyordu. Bu görüştüğü Ülkücü arkadaşlarıyla fikri ve siyasi konularda farklı düşünse de onları bir araya getiren kardeşlik hukukları, hesapsız kitapsız samimi arkadaşlıklarıydı.
Türk Edebiyatında ve milli düşünce tarihimizde yerini alan Nihat Genç ile çok yakın bir hukukumuz yoktu. Rahmetli ile baş başa hiç sohbetimiz olmadı. Oturup birlikte çay içmişliğimiz de yoktur. Bir lokantaya gidip birlikte oturup yemek de yemedik,
Nihat Genç ile zaman zaman 50 yıllık arkadaşı, kadim dostu, Ülkücü yayın organlarını beraber çıkardıkları 80 öncesi ÜOD’nin son Genel Başkanı olan Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu ağabeyin Hamamönü’ndeki “Hasret”(Şimdi Bengü) kitabevinde bazen de Mahir Damatlar ağabeyin başkanlığını yaptığı “Gönüllerde Birlik Vakfında” karşılaşırdık.
Bazen karşılaştığımızda 40 yıllık dostmuş gibi samimi içten selamlaşmamız olurdu. Birbirimizi eserlerimizden ve bulunduğumuz çevredeki ortak dostlarımız vasıtasıyla tanıyorduk.
Biz kendimizi Ülkücü olarak tarif ederken O’da kendisini Kemalist/ cumhuriyetçi olarak tarif ediyordu.
Kendisiyle farklı düşündüğümüz fikri ve siyasi konularda vardır. Siyasi tercihlerimiz farklıdır. Bu da, gayet normaldir. Ancak, fikri ve siyasi konularda bazı farklı düşüncelerimiz olsa da namuslu, izzetli bir Türk aydınıdır.
Yüksek Ziraat Mühendisi kardeşimiz yazar Emre Keskin kendisiyle hastaneye yatmadan kısa bir süre önce Bahçelievler 7. Caddede karşılaşmışlar. Yanında kıymetli eşi de varmış.
NİHAT GENÇ MİLLİ VE YERLİDİR FİKİR CENGÂVERİDİR
Türk idi Nihat Genç. Türkiyeli değildi Nihat Genç namuslu, samimi bir Kemalist içten bir vatanseverdir. Nihat Genç, millidir ve yerlidir. Bu toprakların değerlerine bağlıdır. Milli vicdandır. Karadeniz'in hırçın dalgası ve delikanlısıdır.
Aykırıydı, asabiydi, muhalifti, öfkeliydi. Ama bütün bunlar Nihat Genç gerçeğidir ve ona da yakışıyor, asla sırıtmıyordu.
O bizdendir. Fikir namusu olan, kadim Anadolu coğrafyasının baş eğmeyen cesur kalemidir.
Ne kalabalıkların gölgesine sığındı, ne de güçlülerin sofrasına oturdu.
Nihat Genç yaşamı boyunca Türkiye’nin birlik ve beraberliğini vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuştur. Anadolu insanının sesi ve yüreği olmuştur
Vatan, Millet, Bayrak, Cumhuriyet ve Atatürk sevdasına, sevgisine, herkes şahittir.
Milli duruşu, milli tavrı ve cesur kalemi ve millî meselelerdeki net duruşuyla aziz milletimize hizmet ediyordu.
Memleketin çıkarını her şeyin önüne koyan bir duruşun sahibiydi.
Onda isyan ahlakı vardı. Onun isyanı ahlaklı ve asil bir isyandır.
Fikir cengâveri, Dünya nimetlerinin peşine düşmedi. Dünya malına tamah etmedi.
Yalnız efedir. Kavga günlerinin adamıdır.
Makam mevki, ikbal peşinde koşmadı. Hep inandıklarının peşinde koşmuştur.
Onunla hepimizin bütün vatanseverlerin, milyonların ortak olduğu en önemli nokta: Türklük – Türkiye ve Aziz Cumhuriyet…
Türklük ve Atatürk düşmanlarının korkulu rüyası Türk Edebiyatının önemli isimlerinden memleket sevdalısı, cumhuriyet sevdalısı, bayrak sevdalısı, kalemini satmayan, şerefini satmayan , “Müslümanlığı Yobazlara Bırakmayız” diyen Nihat Genç AKP / Saray rejimine biat etmemiştir.
Tarih korkakları, namertleri, ikiyüzlüleri değil: Nihat Genç gibi izzet sahibi kalemleri yazar.
TÜRKLÜK VE CUMHURİYET DÜŞMANLARIYLA MÜCADELE ETTİ
14 Mart 2025 tarihinde akciğer kanserine yakalandığını duyurdu. 4 Haziran 2025 yılında sağlık durumu nedeniyle önce yoğun bakıma kaldırıldı, ardından entübe edildi.
Hastanede yatarken arkadaşlarımızla iki kez ziyaret ettim. Onunla yakından ilgilenen onu asla yalnız bırakmayan vefalı, vefakâr dostu, kardeşim dediği Veryansın Tv Genel Yayın Yönetmeni Erdem Atay’dan durumu ile ilgili bilgiler aldık. Ona olan ilgi ve sevgi hastaneye gelen insanlardan belli oluyordu. Kendisini içten ve samimiyetle seven takip eden bir kitle onu yalnız bırakmıyordu.
Nihat Genç için aziz milletimiz bir bütün olmuş toplumun değişik çevreleri aralarındaki ihtilafları, kısır çekişmelerini, polemikleri ve siyasi ayrılıkları bir tarafa bırakarak onun için dua ediyorlardı.
İMRALI VE MİT KURYESİ İÇİN AKP/ SARAY REJİMİ SEFERBER OLDU
Cumhuriyet düşmanlarına devletin imkânlarını seferber ediyorlar. Vatansever Cumhuriyetçileri ise ya hapse atıyorlar ya da hastane kapılarında ölüme terk ediyorlar.
İmralı, Kandil kuryesi Sırrı Süreyya Önder 18 gün gündemi işgal etmiştir. Hem Hastane aşamasına hem AKM’deki cenaze töreni ve sonrasına AKP medyası, sol medya büyük ilgi ve alaka göstermiştir.
Başta Siyasal İktidar ve CHP olmak üzere; DEM, İmralı, Kandil, KCK, PKK KONGRA- GEL, PYD, YPG, SDG, KDP, KYB vb. Tüm Türkiye ve Türk'ün düşmanı Bölücü Örgüt ve karanlık yapılar. Kurye Önder’i “barış elçisi” İlan ettiler.
AKP/Saray rejimi bütün devlet kurum ve kuruluşlarını Sırrı Süreyya Önder için harekete geçirmiştir. Bakanlarından valisine istihbaratçısından, milletvekiline “Önder ” için tam kadro ayağa kalkmışlar, sahaya inmişlerdir.,
DEM’li Sırrı Süreyya için AKP/ Saray rejimi seferber oldu devleti yönetenler başta olmak üzere devlet kurumları günlerce hastane kapısında hastane önünde kuyruk oldular. Florance Nightingale ve en iyi doktorları seferber edildi. Süreci ekranlardan dakika dakika verildi.
Başta AKP’ye bağlı bir operasyon merkezi olan İletişim Başkanlığı olmak üzere saray ve istihbarat ile ilişkili AKP medyası, muhalefet medyası Sırrı Süreyya Önder için günlerce güzellemeler yapmıştır.
Devletin resmi kanalı TRT dâhil olmak üzere saraya bağlı bütün kanallar yazılı ve görsel medya Önder güzellemeleri yapmıştır. Cenaze törenini saatlerce verdiler.
Sırrı’nın “renkli” kişiliği doğru, AKP’den PKK’ya kadar herkese hizmet etmiştir.
Kimileri Kurye, bölücü Apo’nun evladı, Sırrı Süreyya Önder’in Mecliste düzenlenen taziye programına katılarak fotoğrafını okşar, sever. Kimileri şehit askerimiz Önder Özen’in sevgili kızı, kızımız, evladımız, Alya’nın küçücük elini tutarak acısını paylaşmaya çalıştı.
Bu ülkede sistemin elemanı olursan, vatan haini olursan, bölücü olursan, dönme-devşirme olursan, kripto olursan, özel muamele görürsün. Seni devlet töreniyle ya AKM’ de ya da başka bir yerden törenle uğurlarlar.
2013 ile 2015 arasındaki “birinci ihanet” sürecinde ve 2024-2025 yılları arasındaki “ikinci ihanet” sürecinde önemli rol oynayan Önder, PKK lideri Abdullah Öcalan ve hükümet ile görüşmeler yürüten İmralı heyetinde hep yer almıştır.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın hapis yattığı İmralı Cezaevi'ne ve Kandil Dağı'na giden ekipler içinde yer aldı. Sırrı Süreyya Önder bu süreçte yüzyılın canisi, yüzyılın alçağı Öcalan için “Öcalan yüzyılın lideridir” demiştir.
DEM’li, Önder, AKP-PKK-MİT üçgeninde kuryelik görevi yapmış biri. Kendisini 2013-2015 sürecinde kâh Kandil’de kâh İmralı’da kah Dolmabahçe’de gördük. Yanında mutlaka MİT’ten bir sicil amiri vardı. Son anına kadar istihbarat kendisini yalnız bırakmadı. Hastane ve Cenazesinde geçmiş olsun ziyaretleri ve taziye mesajları bunu göstermiştir.
Önder bir operasyon elemanı değil, sadece bir kuryedir. Verilen görevi yerine getiriyor. 21 Mart 2013'te Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarında teröristbaşının mektubunun Türkçe metnini okuyan yine Önder'di.2014 ve 2015'teki Nevruz kutlamalarında Öcalan'ın yolladığı mektupların Türkçesini okuyan da yine o oldu.
Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Sabri Ok, Ali Haydar Kaytan, Bahoz Erdal gibi PKK yönetici kadrosunu Selahattin Demirtaş ile birlikte 2014 yılında Kandil’de ziyaret edip poz verenler arasında yine o vardı.
İhanet sürecinin" en üst noktası Dolmabahçe toplantısı oldu. 10 yıl önce 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda Sırrı Süreyya Önder 10 maddelik çağrıyı okuyordu. 10 yıl sonra yine teröristbaşının çağrısını İmralı ve Kandil kuryesi okuyor.
Sırrı Süreyya Önder Stalinist, Pol Potçu, PKK diktatörlüğünün başında olan teröristbaşına methiyeler dizen ve dünyanın en kanlı terör örgütlerinden ve 60 bin insanın ölümünden sorumlu olan cinayet örgütü PKK’yı “meşru, özgürlükçü, barışçı, bir örgüt” olarak göstermeye çalışan bir haindir.
Cinayet şebekesi terör örgütüne sahip çıkan “Baş Müzakereci Öcalan’dır. Öcalan Önderliktir. Süreç onunla yürütülmeli. Baş müzakereci olarak muhatap kabul edilmeli” diyen Öcalan’ı “öz babası” gibi gören Sırrı Süreyya Önder’dir.
Cumhuriyet ve Türklük düşmanı bölücü zihniyete sahip Önder, yıllar önce katıldığı bir televizyon programında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla ilgili şu hain yorumu yapmıştı:
“Neyimizi Cumhuriyete borçlu olacakmışız, ben hiçbir şeyi Cumhuriyete borçlu değilim. Ben bu cumhuriyetten hiçbir hayır görmedim. Neyinden hayır görmüşüm?”
Cumhuriyet olmasa sen milletvekili olabilir miydin? Cumhuriyet sayesinde artist oldun, milletvekili oldun.
Cumhuriyet düşmanı, PKK sever, Bebek Katiline “Babam” diyen Cumhuriyetle işim olmaz diyen Sırrı Süreyya Önder Cumhuriyetin imkânlarından aile boyu en fazla faydalananların başında gelir
SON SÖZÜ “CUMHURİYETİ YAŞATIN” OLDU
Cumhuriyet düşmanlarına devletin imkânlarını seferber ediyorlar. Vatansever Cumhuriyetçileri ise ya hapishaneye atıyorlar ya da hastane kapılarında ölüme terk ediyorlar.
Tek derdi, Cumhuriyet ve vatan olan edebiyatımıza, fikir dünyamıza önemli katkılar sunan usta gazeteci ve yazar ,gençlik yıllarımızdaki yiğit mücadele arkadaşımız Nihat Genç’e Allah’tan rahmet, kederli ailesine, sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Ruhu şad, Mekânı cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.