
İsmail Türk
Bir Zamanlar Sol Vardı: Aydınlar Vardı, Şimdi Ne Kaldı?
Türkiye yakın tarihinde bir dönem vardı ki; aydın denince akla sadece bilgi değil, cesaret, ilkeli duruş ve bedel ödeme kararlılığı gelirdi. O dönemlerin solunda da, cumhuriyetin temel değerleriyle kavgalı değil, onu savunan; halkçı, yurtsever ve laiklik çizgisinde ısrarcı bir damar vardı.
Bugün ise CHP ve çevresi başıbozuk, ilkesiz ve yönsüz bir pozisyonda savrulurken, geçmişin o onurlu ve dirayetli isimlerini hatırlamak artık sadece nostalji değil, bir ihtiyaçtır.
Kaybettiğimiz Değerler
• Uğur Mumcu – Tarikat, siyaset ve ticaret üçgenini ifşa ettiği için bombalandı.
• İlhan Selçuk – Ergenekon kumpasıyla susturulmak istendi.
• Ahmet Taner Kışlalı – Laiklik için bedel ödedi, evinin önünde katledildi.
• Bahriye Üçok – İslam’ın akılcı yorumunu savunduğu için hedef alındı.
• Abdi İpekçi – Barış diliyle millî çizgiyi birleştirdiği için öldürüldü.
• Muammer Aksoy, Doğan Öz, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, Necip Hablemitoğlu… Liste uzayıp gidiyor.
Bu isimlerin her biri sadece birer birey değil; bir düşünce akımının, bir duruşun, bir zihniyetin temsilcileriydi. “Aydın” denen kişi, yalnızca bilgili değil; halkı için ölmeyi göze alandı.
Neden Yok Edildiler?
Bu isimlerin hedef alınması birer münferit olay değil, sistematik bir tasfiyenin parçasıydı. Türkiye’nin içine sürüklendiği rejim değişikliği, anayasanın dönüşümü, siyasal İslam’ın kurumsallaşması, etnik bölücülüğün meşrulaştırılması gibi kırılmaların önü, önce bu direnç noktalarının ortadan kaldırılmasıyla açıldı.
Bugün yaşadığımız konjonktür, işte bu yok edilişin doğrudan sonucudur:
• CHP artık “muhalefet” değil; sistemin yedek lastiği.
• “Demokrasi” söylemi, terörle diyalogun bahanesine dönüştü.
• “Kimlik siyaseti” ile milletin ortak paydası parçalanıyor.
• Sol, emperyalizme karşı değil; emperyalizmin sivil toplum maskesinin gönüllüsü haline geldi.
Yeni Jeopolitik Dönemeç: Sessiz İşgalin Aşamaları
Türkiye bugün sadece içeriden değil; doğrudan dışarıdan yönlendirilen bir kuşatma altındadır. Ortadoğu’da haritalar yeniden çizilirken, Batı ittifakları “yeni laiklik”, “kültürel reform”, “azınlık hakları” gibi söylemlerle Türkiye’yi rejimsel bir dönüşüme sürüklüyor.
Muhalefet ise neyle karşı karşıya olduğunu anlamaktan hâlâ uzak. Bu körlük sadece basiretsizlik değil; yer yer bilinçli bir işbirliğine dönüşmüş durumda.
1980’den itibaren kurgulanan bu proje, önce aydınları susturdu. Çünkü bu ülkenin laik, yurtsever, anti-emperyalist entelektüelini tasfiye ettiğinizde, geriye sadece ya rantçılar ya da taşeronlar kalır.
CHP ve MHP’nin içerden ve dışardan bölünmesi, zayıflatılması da bu büyük oyunun parçasıdır. Çünkü direnecek yapılar bertaraf edilmeden, Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) tamamlanamazdı. Bugün yaşananlar, geçmişte hazırlanan bu büyük tasarımın son sahneleridir.
Sonuç: Direnişin Adı Olmak
Eğer Uğur Mumcu’lar yaşasaydı, CHP bugün; terörle arasına mesafe koyamayan değil, cumhuriyetin kurucu çizgisini sahiplenen bir kale olurdu. Türkiye bu savrulmanın eşiğinde olmazdı.
Ama artık mesele geçmişi anmak değil, bu gelenekten yeni bir fikrî ve siyasî doğuş inşa edebilmekte. Çünkü Uğur Mumcu’lar sadece öldürülmedi. Onların temsil ettiği çizgi sistematik olarak bastırıldı, unutturuldu, karartıldı.
Bu çizgiyi biz yaşatmazsak, bu rejim değişikliği tamamlanacak. Direniş, ancak o çizgiyi yeniden üretmekle mümkün olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.