Türk Milliyetçisi Tembel Olamaz! Çalışmak Özgürlüktür

Türk milliyetçiliği yıllardır sistemli biçimde pasifleştirildi. “Vatan millet Sakarya” söylemleriyle avutulurken, ülkenin tüm stratejik kurumları el değiştirirken; gerçek milliyetçilerin üretimden, bilimden, kalkınmadan uzak tutulması sağlandı. Bugün hâlâ, milliyetçiliği sadece geçmişe övgü, hamasi nutuklar ve seçim dönemi nostaljilerine indirgeyen bir anlayışın içindeyiz.

Bu anlayışla mücadele etmek ve Türk milletini ayağa kaldırmak için çalışmak artık bir zorunluluk değil, bir mecburiyettir. Türk milliyetçileri, lafla değil alın teriyle, idealle değil icraatla konuşmak zorundadır.

Çünkü çalışmayan, üretmeyen, düşünmeyen bir toplum özgür olamaz. Ve özgür olmayan bir toplumun milliyetçiliği de sadece bir illüzyondur.

Gerçek Milliyetçilik, Alın Terine Dayanır

Bugün ülkemiz, birileri zenginleşsin, birileri saltanatını sürsün diye çalıştırılmayan milyonlarca gençle dolu. Zekâsı yüksek, ama sistemi tarafından köreltilen, geleceği karartılan gençlerin hesabını sormak da, onların önünü açmak da biz Türk milliyetçilerinin sorumluluğudur.

Bir siyasi akım düşünün ki:
• Ne sanayiye yön veriyor,
• Ne eğitime çare üretiyor,
• Ne teknolojiye yatırım yapıyor,
• Ne gençliğe umut oluyor…

Böyle bir anlayış Türk milliyetçiliği olamaz!

Gerçek Türk milliyetçisi, gençlerin elinden tutar. Onlara imkân sağlar, burs verir, girişimcilik destekleri oluşturur. Onları bilimle, teknolojiyle, çağın diliyle buluşturur.

Marka çıkaramayan, bilim üretemeyen, sadece başkasının icadına hayran kalan bir ülkenin savunusunu yapmak Türk milliyetçiliği değildir. Bu olsa olsa yerli görünümlü teslimiyetçiliktir.

Hem Çağdaş, Hem Milletten Kopmayan Bir Duruş

Bugün Türk milliyetçisinin durduğu yer nettir:

Bir ayağı üniversitede, kütüphanede, teknoparkta olacak;

Diğer ayağı düğünde, cenazede, köyde, esnafla, çiftçiyle, milletin içinde olacak.

Bir yandan bilimle, teknolojiyle çağdaş bir zihniyet… Öte yandan milletin inancına, değerlerine saygılı, Anadolu irfanıyla barışık bir karakter.

Ne Batı hayranlığına kapılan bir entelijansiya…
Ne de cehaleti kutsayan bir şekilci muhafazakârlık!

İkisine de karşıyız. Çünkü ikisi de Türk milliyetçiliğini içeriden çürüten anlayışlardır.

Ya Üreten Tarafında Olacağız, Ya Tüketilenin Tefecisine Dönüşeceğiz

Türkiye bugün hâlâ ucuz iş gücüyle övünen, dışa bağımlı, ithalatla dönen bir ekonomiyle idare ediliyor. Her krizde “yerli ve millî” diyerek halkı oyalayanlar, aslında yerliyi bitiren, millî olanı ise pazarlayan zihniyetin ta kendisidir.

Bu kirli oyunu bozacak olan tek siyasi damar Türk milliyetçileridir. Ama sadece bağırarak değil, çözüm üreterek, çalışarak, kadro kurarak…

Her yerde olmak değil; doğru yerde, doğru kadroyla olmak…

Her şeye laf yetiştirmek değil; her işe çözüm yetiştirmek…

Herkese yaranmak değil; millete hizmet etmek…

İşte bizim yolumuz bu. Çünkü biz biliyoruz ki:
Çalışmak özgürlüktür! Ve Türk milliyetçisi özgür yaşar, özgür yaşatır.

Son sözüm şudur:

Türk milliyetçiliğini seçim zamanı kullanılan bir afiş malzemesi olmaktan çıkartıp, bu milletin kalkınma ideolojisine dönüştürmek zorundayız. Laf değil, iş zamanı. Teori değil, icraat zamanı.

Ve biz bu milleti temsile talipsek, önce kendimiz çalışacağız. Üreteceğiz. Öncü olacağız.

Çünkü tembele milliyetçilik yakışmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Türk Arşivi

Bu mudur silah bırakma!

13 Temmuz 2025 Pazar 10:13

Aday Enflasyonu Yasası mı Geliyor?

08 Temmuz 2025 Salı 12:41

“Türkiyeli” Ne Demek?

07 Temmuz 2025 Pazartesi 09:39

Hukuk Herkese Lazım

20 Haziran 2025 Cuma 09:50