
Ertuğrul Türkoğlu
Türkler Silah Zoruyla mı Müslüman Oldu?
Müslümanlar İslam topraklarını genişletmeye başladıklarında Türkler çok dağınık haldeydiler. Bir uçları Baltık Denizinde yani Atlas Okyanusunda diğer uçları Kore Yarımadasında yani Pasifikteydi. Kuzeyde Kuzey Buz Denizine, güneyde Hint Okyanusuna ulaşmışlardı. Göktürk, Avar ve Hazar İmparatorlukları en güçlü Türk devletleriydi. Düşünün ki Türkistan dediğimiz coğrafya Türkleşmeye sürecindeydi.
Müslümanların Türklerle ilk teması iki coğrafyada oldu: Kafkasya ve Horasan. Bizans’ı yenen ve Sasanileri ortadan kaldıran İslam orduları Kafkasya’ya yani Hazar İmparatorluğunun sınırlarına dayandılar. Bizans’ı kolaylıkla yenip İstanbul’u kuşatan, dünyanın en eski imparatorluğunun devamı olan Sasanileri otuz yılda tarih sahnesinden silen Müslümanlar, Hazar topraklarında ilerleyemedi. Yani Hazarlar, Sasanilerden de Bizans’tan da daha güçlüydü. İslam ordularının saldıramayacağı kadar güçlü.
Hazarlar, yıllardır Bizans’tan gelen Ortodoks misyonerlerin yoğun Hristiyanlık propagandalarına muhataptı. Misyonerlere Müslüman sufiler ve dervişler eklendi. İki din devletinin yoğun baskısı altında kalan Hazarlar hiç görülmemiş bir karar vererek Musevi oldular. Oysa Musevilere göre sadece Yahudiler Musevi olabilir. Bu karar Hazarların iki dişli rakibinden de korkmadığını ve milli benliklerine önem verdiklerini gösterir. Zira Museviliğin arkasında bir devlet yoktu yani Musevi olan Türklerin asimile olması, milli benliklerini yitirmesi mümkün değildi.
Museviliği sadece devlet ricali, zenginler ve soylular benimsedi. Ahali yavaş yavaş İslam’ı kabul etti. Hazarlar zayıflayınca bağımsızlıklarını kazanan İdil Bulgarları 9. Asırda ilk Müslüman Türk devletini kurdular. İdil Bulgarları, Abbasilerle sınırları olmadığından ve hiç savaşmadıklarından kılıç zoruyla Müslüman olmuş olamazlar. Kafkasya’dan Atlas Okyanusuna kadar olan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin İslamlaşması beş yüz yıl sürdü. Bu süre zarfında Müslüman, Gök Tanrıcı, Musevi ve diğer inançlardan Türkler kardeşçe yaşadılar.
14. Yüzyılın başında Altın Orda Hanı olan Özbek Han önce Müslüman oldu akabinde bizzat ilgilenerek Müslüman olmayan Altın Orda Türklerinin (çok küçük Musevi bir grup dışında) Müslüman olmalarını sağladı. Bahse konu coğrafyada sadece Macarlar ve Bulgarlar yani Altın Orda’ ya bağlı olmayan Türkler Müslüman olmadı. Onlar Hristiyan oldular ve milli benliklerini kaybettiler. İslam’ı kabul eden iki Türk topluluğu, Çuvaşlar ve Gagavuzlar Rus hakimiyetinden sonra Ortodoksluğa geçtiler.
Müslümanlarla Türklerin ikinci teması Horasan da oldu. Emeviler, Sasanileri yıkınca Türkistan’ın batısında yer alan Horasan’a girdiler ve Türklerle karşı karşıya geldiler. Müslüman dervişler daha önce Horasan’a gelmişler ve tebliğe başlamışlardı ama İslam’ı kabul edenler henüz çok azdı.
Horasan’da yaşananları anlamak için o günkü konjonktürü bilmeliyiz. Emeviler halifeliği ele geçirmişlerdi ama itibarsızdılar. Özellikle Hz. Hüseyin ve ehli beytin katledilmesinden sonra Müslümanların büyük çoğunluğu Emevilerden nefret etmişti. Öyle ki yüz yıla yakın süren Emevi döneminde Muaviye’den sonra isyan çıkmayan yıl yoktur. Zaman zaman aynı anda çok sayıda isyan vuku bulmuştur. Emevilerin Şam dışında ki coğrafyalarda hakimiyetlerini kaybettikleri süreçler yaşanmıştır.
Emeviler halkın belki %90’dan fazlasının muhalefetine rağmen ayakta kalmalarını güçlü ordularına, ağzına kadar dolu olan hazinelerine ve fetihlere borçluydular. Müslümanların ekseriyeti fetihler kesilir, ele geçirilen topraklar kaybedilir ve devlet yıkılırsa, düzen bozulur diye isyanları desteklemiyor fakat devletten uzak duruyordu. Yani fetihler Emevilere meşruiyet kazandırıyor ve hazineyi dolduruyordu. Fetih demek ganimet, haraç, cizye ve köleleştirme demekti.
Emeviler geldiklerinde Türkistan iki yüz yıldır süren Türkleşme sürecinin son demlerindeydi. Göktürk Devleti yıkılmak üzereydi. Türkistan’ın küçük devletlere bölünmüş olduğundan, Emevi ordularına direnmesi mümkün değildi. Emeviler Horasan’a girdiler ve on binlerce Türkü öldürdüler. Öldürdükleri Türklerin eşlerini ve çocuklarını köleleştirdiler.
Ama bunları Türkleri zorla İslamlaştırmak için yapmadılar. Yani ‘’Türklere Müslüman olmayı önerdiler, Müslüman olanlar canlarını ve mallarını kurtardı, olmayanlar öldürüldü ve köleleştirildi’’ kanaati yanlış. Emevilerin, Arap olmayanları Müslüman yapmak gibi bir siyasetleri yoktu. Aksine İslam’ı Arapların dini olarak görüyor, Arap olmadıkları halde Müslüman olanları Mevali diyerek aşağılıyorlardı. Mevali, cahiliye döneminde soyu, sopu belli olmayanlara aşağılamak için söylenen bir hitap tarzıydı.
Emeviler Horasan’a geldiklerinde Hristiyanlardan ve Musevilerden cizye ve haraç istediler. Türkler Emevilere göre ehli kitap değildi yani böyle bir hakları yoktu. Türkler doğal olarak işgalcilere direndiler ve katledildiler. Direnenlerin katledildiğini görerek teslim olan şehirlerin halkı da aynı akıbete maruz kaldı. Sadece bulundukları şehirleri terk edenler katledilmekten kurtuldu. Bu yanlış ve zalim politika direnişi güçlendirerek Emevilerin ilerlemesini durdurdu.
Aynı dönemde Türklerin ve Farsların öncülük ettiği ve ehlibeyt taraftarı Araplarında katıldığı isyanlar sonucunda Emeviler devrildi ve yönetime Abbasiler geldi. Abbasiler, Emevilerin antitezidir yani Emeviler ne yaptıysa aşağı yukarı tam tersini yaptılar.
Abbasiler kurulduğu andan itibaren Türklerin ağırlıkta olduğu bir devlettir. Başlangıçta ordu Türk ağırlıklıydı, kısa süre sonra bürokrasi de Türklerin kontrolüne girdi. Halifelerin Türk kızlarıyla evlenmeleri yani halife annelerinin Türk olması adeti oluştu. İmam Yusuf dini teşkilatın başına getirildi yani Hanefilik Abbasilerin gayri resmi mezhebi oldu. Ehli kitap tarifi aşağı yukarı bütün dinleri içerecek şekilde değiştirildi ki İslam bu sayede hem yayıldı hem de vahşetten kurtuldu.
Türkistan, Abbasiler döneminde İslamlaştı. Ama bu zorla olmadı. 1100’lere gelindiğinde Türkistan’ın hemen kuzeyinden başlayıp Yakutistan’a uzanan bozkırın dışında ki coğrafyalarda yaşayan Türkler İslam’ı kabul etmişti. Bozkırda yaşayan göçebe Türkler İslam’ı kabul etmiyor, Göktanrı inancını inatla sürdürüyorlardı. İlginçtir yerleşik hayata geçen Türkler kısa sürede dinlerini değiştiriyorlar, bölgedeki yaygın dini benimsiyorlardı. Yine ilginçtir İslam dışındaki bir dini seçen Türkler zamanla Türklüklerini de yitirdiler.
Nakşibendilerin en büyük şeyhi olan Ahmet Yesevi mevcut din anlayışı ile göçebe Türklerin Müslüman olmayacağı kanaatine varınca postunu terk ederek bozkırın sınırında olan ve göçebelerin alışveriş yapmak için geldikleri Türkistan kasabasına yerleşti. Resmi din anlayışından ve müesses tarikatlardan çok daha esnek olan Yesevilik bugün Kazak adı altında bütünleşen göçebe Türklerin İslamlaşmasını sağladı. Yesevi dervişlerinin ulaşamadığı ve/veya etkili olamadığı çok kuzeydeki ve doğudaki Tuva, Altay, Hakas ve Saha Türkleri halen Göktanrı inancını form değiştirerek te olsa sürdürüyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.