Ertuğrul Türkoğlu

Ertuğrul Türkoğlu

Suriye artık Türkiye’midir?

Mayıs ayı özellikle de ayın ikinci yarısı, art arda hayati gelişmelerin yaşandığı, dış güçlerin siyasetlerinin netleştiği ve Suriye’nin geleceğinin şekillendiği bir dönem oldu. Trump’ın Şara ile görüşmesi milattı. Yaptırımların kaldırılacağı açıklaması lafta kalmadı. Önce ABD ardından İngiltere ve AB ambargoyu kaldırdı.

Artık Suriye’ye para akacak ve başta elektrik olmak üzere kangren haline gelen sorunlar birer birer çözülecek. Nitekim 7 milyar dolarlık ilk dev anlaşma Suriye Enerji Bakanlığıyla ikisi Türk, biri Katarlı ve biri Amerikalı dört şirketten oluşan konsorsiyum arasında imzalandı.

ABD’nin Suriye’yi Türkiye’ye teslim ettiği artık kesinleşti. Ben 8 Aralıktan beri bu kanaatteydim ve bunu savundum ama Amerika’nın takip ettiği politikalardan ağzı yanan insanımızı bu gelişmeye inandırmak hakikaten zor. Trump, Selman ve Şara arasında yapılan görüşmede Erdoğan’la online bağlantı kurulması, en bariz gösterge. Trump hem dünyaya hem de SDG’ye ‘’Erdoğan olmadan Suriye konuşmuyorum’’ mesajı verdi. Amerika’nın çok karşı olduğu yabancı savaşçıların orduya katılmasını kabul etmesi Şara’nın diplomasi başarısı. Bu Türkiye açısından da önemli bir gelişme zira yabancıların on binden fazlası Türk.

Hemen akabinde ABD’nin Türkiye Büyükelçisinin Suriye Özel temsilcisi olarak atanması ve Şara’nın diplomaside örneği olmayan bir hamle yaparak büyükelçiyi Ankara’da elçilik binasında ziyaret etmesi Ankara’yı daha da güçlendirdi. Büyükelçi Suriye seyahatinde Şam büyükelçiliğini açtı, Şara ve ekibiyle defalarca görüşmesine rağmen, SDG bölgesine gitmediği gibi, Abdi’ye Şam’da da randevu vermedi.

Yani ABD arka arkaya SDG’ye defalarca ‘’muhatabın Şam, ilaveten Ankara ile anlaşmak zorundasın’’ mesajı verdi. ABD bu mesajı verme ihtiyacı duyuyor zira SDG yetkilileri her fırsatta ‘’özerk yönetim’’, ‘’ademi merkeziyet’’ gibi taleplerini dillendiriyorlar. ABD ‘diplomasi lisanında ’bana güvenme, anlaş’’ diyor. ABD 8 askeri üssünü 5’e düşürmüştü, bu ay iki üssünü daha kapattı. Ağustos sonuna kadar tek üsse düşmeyi planlıyorlar. Bu çerçevede SDG’ye de ağustos sonuna kadar orduya entegre olmalarını tavsiye ettiler.

SDG her ay kontrolündeki enerji sahalarından, resmi binalardan, barajlardan ve kontrol noktalarından bir kısmını Şam’a teslim ediyor. Yani ‘’imzaladığımız anlaşma yürürlükte ve taahhütlerimi yerine getiriyorum’’ mesajını veriyor. Ama bunları yaparken ağırdan alıyor yani zaman kazanıyor. Fakat asla silah teslim etmiyor. Henüz bir SDG mensubu bile Suriye güvenlik güçlerine katılmadı. Eğitim ve sağlık gibi alanlarda anlaşma sağlandığını okulların, üniversitelerin ve hastanelerin merkeze devredileceğini belirtmeliyim.

Mayıs ayında SDG ile ilgili olarak meydana gelen en önemli gelişme DEAŞ kamplarının ve cezaevlerinin teslim sürecinin başlaması oldu. Bu gelişmeler oldukça eli zayıflayan SDG buna rağmen zaman kazanma stratejisini sürdürüyor. Muhtemelen Terörsüz Türkiye sürecindeki gelişmeleri görmek istiyor, sürecin biraz daha ilerlemesini bekliyor.

SMO ve HTŞ bünyesindeki örgütler Suriye ordusuna katılırken varlıklarını korudular. Sadece isimleri değişti. Mesela Uygurlardan oluşan Türkistan İslam Partisi, Suriye ordusunun 84. Tümeni oldu. Sadece isim değişti. Komutanları bile aynı. Şam taraftarı Dürzilere de aynı yöntem tatbik ediliyor. Muhtemelen SDG’de orduya bu şekilde katılacak. Türkiye bu yönteme karşı ama bence başka alternatif yok. Suriye ordusu, bu şekilde katılan etnik ve ideolojik birimlerden oluşuyor. SDG’lileri bunlara beşer onar dağıtamazlar. SDG’lilerin orduya katılımı sırasında komutanların en azından bir kısmı değiştirilmeli. Bazı birlikler Suriye’nin diğer bölgelerinde konuşlandırılmalı.

Önümüzde ki zaman diliminde SDG’nin başlıca hedefi Türkiye ile üst düzey temas kurmak olacaktır. Bazı garantileri Türkiye’den almak isteyecekler. Türk yetkilileri taleplerinin Türkiye’nin de lehine olduğuna ikna etmeye çalışacaklar. Muhtemelen önce Kalın sonra Fidan’la görüşmeyi planlayacaklar ve ABD’yi aracı kılacaklar. Ankara, Suriye’de entegrasyon daha ileri boyutlara varmadan ve PKK silah bırakmaya başlamadan böyle bir görüşmeye yanaşmaz.

Mayısta İsrail’in hava saldırıları durma noktasına geldi. Esad artıklarının Nusayri bölgesinde başlattığı isyandan sonra İsrail’e yakın Dürzilerin isyanı da bastırıldı. Her iki bölgede de artık güvenliği ordu sağlıyor. Meydana gelen gelişmeler ve isyanların bastırılması, ülkelerine dönecek sığınmacı sayısını muhakkak arttıracaktır. Bu açıdan en kritik döneme giriyoruz. Zira dönecek olanlar okullar kapandıktan sonra ve yeni eğitim dönemi başlamadan önce döneceklerdir. Dönüşleri teşvik edecek paketler çıkarmalıyız.

Aksi halde çok az insan dönecek. Zira Suriye’de hala düzenli elektrik verilemiyor ve işsizlik çok yoğun. Üstüne üstlük ABD Gazzelileri Nusayri bölgesine yerleştirmeyi planlıyor. İsyandan sonra bu bölgede nüfus azaldı. Komşu ülkelerden geri dönüşler çok az, toplam üç yüz bin civarında Suriyeli ülkesine döndü. Avrupa’dan dönen ise neredeyse yok. Yani Şam’da bu plana sıcak bakabilir. Gazzelileri kabul etmenin karşılığında batıdan büyük paralar alabilir. Gazze halkı dindar, Arap ve Sünniler. Yani HTŞ’nin dayandığı toplumsal tabanı güçlendirirler. Ayrıca cehennemi yaşadıklarından yurtdışındaki Suriyelilerin beğenmeyeceği koşullara razı olurlar. Aza kanaat ederler. Genç ve mücadeleci insanlar. Yatırımlar başladığında Suriye’nin ayağa kalkmak için genç nüfusa da ihtiyacı olacak. Bu nedenle de sığınmacıların dönüşlerini hızlandırmalıyız.

‘’Gazzeliler memleketlerini terk etmez’’ demeyin. Başka çaresi olmayanlar, gidecek yer bulamayanlar Gazze’de kaldı. ABD kaynaklarına göre 7 Ekim de Gazze’nin nüfusu 2,4 milyondu. Bugün 1,7-1,8 milyon arasında. Yani şehit edilenler, gaziler ve hastalık nedeniyle terk edenler dışında yarım milyon insan ülkesinden ayrılmış. Bunların ilk durağı Mısır olmuş. Büyük kısmı hala orada. Bir kısmı Mısır’dan diğer Arap ülkelerine ve Batıya gitmiş. Önümüzdeki günlerde bu konu daha sık gündeme gelecek, toplum alıştırılacak.

Kuzey Ordusu (Türkiye’deki 1. Orduya denk gelir.) Başkomutanı Fehim İsa’nın Savunma Bakan Yardımcısı olarak atanması önemli bir gelişme. Bu atamada özellikle sosyal medyada düzenlenen kampanyaların etkili olduğunu düşünüyorum. Aksi halde iki atama birlikte yapılırdı. Fehim İsa şuurlu bir Türk milliyetçisidir.

Ordu komutanlarının çoğu, valilerin hatırı sayılır kısmı Türk. Türk’ten kastım Türkmen değil. Zira Türkiye, Doğu Türkistan, Orta Asya ve Kafkasyalı Türk komutanlarda var. Türklerin ordu da ve taşrada önemli görevlere getirilirken merkezde göz ardı edilmelerini anlamlandıramıyorum. Bu arada Ankara’nın gayretlerine rağmen Türkmenlerinin yek vücut olamadıklarını aksine daha da bölündüklerini ve birbirlerine muhalefet ettiklerini belirtmeliyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ertuğrul Türkoğlu Arşivi

Yabancı Yatırım İçin Demokrasi Şart mı?

02 Haziran 2025 Pazartesi 13:34

Muhalefet darmadağın...

26 Mayıs 2025 Pazartesi 11:08

Yerli ve milli

22 Mayıs 2025 Perşembe 10:41

Suriye 19 Mayıs 2025

19 Mayıs 2025 Pazartesi 10:19

14 Mayıs ve Hizmet Siyaseti

15 Mayıs 2025 Perşembe 10:58