Ertuğrul Türkoğlu

Ertuğrul Türkoğlu

Türkiye ve Azerbaycan’ın İran politikası netleşti

İran konusunda Ankara’da farklı öngörüler ve görüşler çarpışıyordu. MHP ve Ak Parti arasında da fikir farklılıkları vardı. Savaşın seyrinin değerlendirilmesinden ve diğer devletlerin politikalarının analiz edilmesinden sonra Türkiye’nin İran politikası netleşti. Ülkemizi ziyaret eden Aliyev’le de mutabakat sağlandı. Türkiye’nin politikasını detaylı olarak açıklamadan önce diğer ülkelerin hedeflerinin üzerinden geçelim.

İsrail ve ABD’nin başlangıçta deklere ettikleri hedefleri, İran’ın nükleer silah sahibi olmasını önlemekti. Operasyon başladıktan ve İran’ın sanıldığından daha zayıf olduğu anlaşıldıktan sonra İsrail rejim değişikliği arzuladığını seslendirmeye başladı. İsrail sürekli İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırıyor. Bununla birlikte henüz su katılmamış muhalif gruplarda bile kayda değer bir hareketlenme olmadı.

İsrail, rejimi yıkmayı hedefliyor. Rejimi yıkamazsa zayıflatmış olacak. Rejimi yıkmak istemesinin en önemli nedeni nükleer silahlar. Uzmanlar bu operasyonun İran’ın nükleer silah üretmesini engelleyemeyeceğini sadece geciktireceğini söylüyorlar. Yine uzmanlara göre İran’ın elinde sekiz tane nükleer bomba üretecek kadar zenginleştirilmiş uranyum var ve sadece bir bomba İsrail’i yok etmek için yeterli.

İsrail, rejim yıkılırsa Şahın oğlunu ya da onun gibi kendisine sadık kalacak birilerini iktidara getirmeyi planlıyor. Bu mümkün olmazsa ve İran’ın bölüneceği netleşirse Basra Körfezinde sahil şeridi olan dört devlet kurmayı planlıyorlar: En kuzeyde Şii Araplar, hemen güneyinde Kürtler ve Lurlar, onların güneyinde Sünni Araplar ve en güneyde Beluçlar devlet sahibi olacaklar.

Böylece İran, enerji sahalarını kaybetmiş, Türklerin ve Farsların yaşadığı, açık denizlerde kıyısı olmayan fakir bir kara devletine dönüşecek. Milyonlar Türkiye ve Azerbaycan sınırlarına yığılacak. Enerji rezervleri İsrail’e dost olan güçsüz devletler tarafından kontrol edilecek. Kuzey Irak ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı olmaktan kurtulacak. Hürmüz boğazını Beluçlar kontrol edecek. Beluçların bağımsızlığını kazanmaları Pakistan’daki Beluçları da hareketlendirecek. Bölücü ve ayrılıkçıların güçlendiği Pakistan istikrarını kaybedecek.

ABD’nin önceliği nükleer silahlar. İran’ın nükleer silah üretemeyeceğine kani olduğu an İsrail’e destek vermeyi durdurur. Nitekim sadece nükleer tesisleri, çok güçlü silahlarla vurdu. İran mukabele etmezse ki bence etmeyecek, Amerika daha ileriye gitmez. Zira savaşa katılmaya karşı olan gruplar katılmayı isteyenlerden daha güçlü. Halkın baskın çoğunluğu savaş karşıtı. ABD’nin müttefikleri, özellikle Körfez devletleri de Amerika’nın operasyona katılmasına muhalif. Çin ve Rusya’da Birleşik Devletleri sürekli uyarıyor.

Kaldı ki hepsinden önemlisi ABD’nin körfezde 8 üssü, 80 000 civarında askeri ve onlarca gemisi var. Her ne kadar körfez ülkeleri üslerin kullandırmayacağını ilan etmiş olsalar da ABD savaşa katılırsa bunlar doğal hedef olurlar. 2000 kilometre uzaktaki İsrail hedeflerini vurabilen İran, dibindeki Amerikalıları çok daha kolay vurur. ABD, üsleri mümkün olduğunca boşaltmış olmasına rağmen büyük zayiat verir. Savaş uzadıkça enerji fiyatları yükselir. İran Hürmüz Boğazını kapatabilir ki bu, enerji fiyatları fırlayacağından ve yokluk başlayacağından global ekonominin krize girmesi demek.

ABD, Tahran şartlarını kabul ederse anlaşmayı imzalar ve İsrail’in savaşı durdurmasını sağlar. Rejim devrilirse yerine dost bir yönetimin oluşmasına çalışır. Körfez ülkelerinin, İsrail’in ve Türkiye’nin beklentilerine önem verir. Beyaz Sarayın amacı İran’ın bölünmemesi ama bölünme mukadder olursa enerji sahalarının, nükleer tesislerin ve Hürmüz Boğazının kontrolünün dost devletlerde kalmasını ister. Bu devletlere üsler kurar. İngiltere ve AB, Amerika’nın çizgisindeler. AB savaşın bir an önce bitirilmesinden yana.

Çin ve Rusya rejimin devam etmesi için ellerinden geleni yapacaklar. Körfez ülkeleri ABD’nin savaşa katılmaması için seferber olmuş durumdalar. Hürmüz kapatılırsa enerji ihraç edemezler ve krize girerler. Arap ülkeleri açısından, majör tehdit olarak gördükleri İran’ın nükleer silahlara sahip olması kabul edilemez. Dolayısıyla İsrail’in saldırılarını destekliyorlar. Fakat hedef olmamak için resmi söylemleri farklı.

Körfez devletleri rejimin devrilmesinden son derece memnun olurlar. ABD’ye yakın bir yönetimin kurulması için ellerinden geleni yaparlar. İran Araplarının bağımsız olmalarını desteklerler. Kürt ve Beluci devletlerinin kurulmasına bölgeye istikrarsızlık getireceği ve Irak ile Pakistan’ın bölünmesine yol açabileceği için karşılar.

Bu konjonktürü dikkate alan Türkiye, İran’ın bütünlüğünü korumasından yana tavır almaya karar verdi. İran, dini liderin yetkilerinin azaldığı, cumhurbaşkanının, kabinenin ve meclisin yetkilerinin arttığı, halkın üzerindeki baskıların kalktığı bir dönüşüm sürecini başlatmaya ikna edilecek. Nükleer silahlardan kesinlikle vaz geçilecek. Hamaney’in yerine oğlu gelecek. Dini lider zamanla Irak’taki Sistani gibi manevi lider olacak.

Ordu tekleştirilecek. Devletin Şii karakteri azaltılarak, Sünnilerde idareye dahil edilecek. Enerji gelirleri halka ve kalkınmaya harcanacak. Rejim yıkılmadığından ve ülke bölünmediğinden diğer ülkelere verilen taahhütler geçerli olacak. Bu husus İran’a büyük yatırımlar yapan ve enerji tedarik eden Çin ve Hindistan açısından çok ehemmiyetli. Kısaca rejimin etkin güçleri, yok olmaktansa, varlıklarını değiştirerek sürdürmeye ikna edilecek.

Ankara bu formüle, İsrail dışındaki aktörlerin itiraz etmeyeceğini düşünüyor. Nükleer silahlardan vazgeçmiş, ılımlıların yönettiği, dünya ile bütünleşmeye çalışan İran’a ABD, AB, İngiltere ve Körfez Ülkeleri neden itiraz etsin? Belucistan’ın bağımsız olmaması Pakistan’ı, yatırımlarının ve enerji anlaşmalarının devam etmesi Çin ve Hindistan’ı rahatlatacak. İsrail hedeflerine ulaşamasa da nükleer tehditten kurtulacak. Fakat Türkiye’nin Suriye’den sonra İran’da da etkili olması İsrail’in gerilemesi demek. Bunu Azerbaycan’ı ön plana çıkararak nötralize etmeye çalışacaklardır.

Türkiye bu formülü oluşturdu zira rejimin devrilmesi, büyük ihtimalle bölünmeyle sonuçlanacak bir iç savaş demek. Milyonlarca göçmen Azerbaycan ve Türkiye’nin sınırlarına yığılacak. Ekonomimiz çökecek. Ülke bölünürse enerji kaynakları ve körfez sahilleri kaybedilecek. Oysa bu formülle yeni bir Türk devletinin önü açılıyor. Zira İran’da orduda özellikle devrim muhafızlarında, dini kurumlarda, siyasette ve ticarette Türkler güçlü ve etkili. Cumhurbaşkanı Türk. Türkiye ve Azerbaycan’ın ağırlığını koymasıyla İran, Türk devleti karakteri kazanabilir. Hatırlayalım ki İran’ı Sasanilerin yıkılmasından Pehlevi hanedanına kadar 1300 yıl Türkler yönetti.

Ankara çok hızlı hareket etmeyecek. Zira savaşan iki ülke de Türkiye’yi hasım olarak görüyorlar. Zayıflamaları ve İran’ın nükleer silah üretmesinin engellenmesi lehimize. Türkiye elbette tek opsiyonla hareket etmiyor. Paylaştığımız Türkiye’nin A planı. Hedefi. Dinamik bir süreçteyiz. Gelişmelere göre ve/veya bu planın işlemeyeceğinin görülmesi halinde diğer alternatifler devreye alınacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ertuğrul Türkoğlu Arşivi

İran Türklerinin dezavantajları

19 Haziran 2025 Perşembe 12:12

İran neden başkentini değiştiriyor?

12 Haziran 2025 Perşembe 10:35

Kurban’ın Gerçek Nedeni

10 Haziran 2025 Salı 11:28

Suriye artık Türkiye’midir?

05 Haziran 2025 Perşembe 11:17

Yabancı Yatırım İçin Demokrasi Şart mı?

02 Haziran 2025 Pazartesi 13:34

Muhalefet darmadağın...

26 Mayıs 2025 Pazartesi 11:08

Yerli ve milli

22 Mayıs 2025 Perşembe 10:41

Suriye 19 Mayıs 2025

19 Mayıs 2025 Pazartesi 10:19