Devlet Bahçeli Ne Yapmak İstiyor?

Çözüm Süreci denilen sahte barış süreci, bu millete sadece zaman kaybettirmedi. Teröre karşı verilen mücadelenin meşruiyet zeminini de adım adım aşındırdı. Bugün hâlâ o süreçte yapılan stratejik hataların bedelini, sınır ötesinde daha güçlü bir şekilde tahkim edilen PKK/YPG/SDG koridoruyla, içeride sinsice ilerleyen legal görünümlü illegal yapılanmalarla ödüyoruz.

Ama asıl mesele bu değil. Asıl mesele, o dönem “barış tiyatrosuna” oyunculuk yapan herkesin, bugün yeniden sahaya inmeye başlamasıdır. KCK yöneticisinden İmralı’daki terörist başına, sahibin sesi sözde gazetecilerden futbol kulüp başkanlarına kadar herkesin dilinde bir isim var: Devlet Bahçeli.

Dün KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, çıkmış MHP liderine Öcalan için “umut hakkı”nı savunma çağrısı yapıyor. Demirtaş ve Osman Kavala'nın serbest kalmasını savunan sahibin sesi Abdülkadir Selvi ise topu Bahçeli’ye atıyor. Hatırlarsınız, O Selvi ki, geçmişte Bahçeli tarafından “Kavala şakşakçısı” olarak yerden yere vurulmuştu! Ama şimdi Bahçeli’nin huyu-suyu-kıvamı karşısında rahatlıkla ona mesaj içerikli yazılar yazabiliyor!

Şimdi ne oldu da herkes Devlet Bahçeli merkezli plan proje ve gelecek tasavvuru işlerine odaklandı?

Üstelik geçtiğimiz günlerde İmralı notlarında Öcalan’ın doğrudan Bahçeli’ye yazdığı mektuptan söz ediliyor. Terörist başı, mecliste komisyon kurulmasını istiyor ve bu komisyonun kendisini muhatap almasını talep ediyor. Kimin üzerinden? Yine Bahçeli üzerinden!

Gerçi DEM açıklama yapmış o tutanaklar gerçek değil diye… Geçmiş Çözüm Süreci’nde de faş edilen görüşme tutanaklarını inkar etmişlerdi! Bu görüşme notlarını okuyan herkesin ilk aklına geldiği gibi, bu görüşme notlarının Öcalan-Barzani çatışması sonucunda muhtemelen İmralı Heyeti’ndeki Barzanici Truva Atları tarafından sızdırıldığını tahmin edebiliyor!

Neyse, konumuza dönelim…

Dikkat ederseniz; kişi ve kurumlara hem idari hem hukuki, hem de aşırı vebal yükleyen işlerin merkezinde MHP’nin lideri var. Her devrin maslahatçıları, bu millete bedel ödeten süreci yeniden ısıtmak isteyen odaklar, meşruiyet üretmek için hep Bahçeli’yi vitrine sürüyor.

Peki neden? Çünkü AKP’nin bu tür süreçlerde kendini doğrudan ortaya koyması artık ciddi meşruiyet sorunları doğuruyor. Bu ülkenin egemenlik haklarına ağır hasarlar vermiş olan geçmiş Çözüm Süreci’nden ders almışa benzeyen siyasi iktidar bu kez bir tür “zırh” olarak gördüğü MHP’nin adını en öne atıyor.

Öcalan’ın teslim edildiği yıllarda idam karşıtı tavrında inat eden Bahçeli, 2007-2008 yıllarında da benzer çıkışlar yapmıştı. Apo’nun cezaevi şartlarının iyileştirilmesinden tutun da F tipi cezaevine yerleştirilmesine kadar birçok konuda arka kapıdan hamleler yapılmıştı. Bugün de İmralı görüşmelerinde Cahit Sıtkı Tarancı’dan şiir gönderen bir siyaset dili konuşuluyor. Ve bu şiirin muhatabı yine İmralı’daki katil…

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, o dönemlerde Bahçeli’nin Öcalan’a ilişkin söylem ve tutumlarını “milliyetçi vicdanla bağdaşmaz” diyerek açıkça ve sert bir şekilde her zaman olduğu gibi haklı bir şekilde eleştirmişti. Bugün o vicdan, yeniden aynı soruyu soruyor: Bahçeli ne yapmak istiyor?

Bu bir siyasi ittifak meselesi değildir artık. Bu tablo, milliyetçi duruşun sahipsiz bırakılması, MHP’nin kurumsal yapısının yani güncel tabiriyle marka değerinin zedelenmesi ve milliyetçi-mukaddesatçı tabanın aldatılması meselesine dönüşmektedir hızlı bir şekilde…

AKP iktidarı bu kez “çözüm” adı altında yeni bir projeyi, milliyetçilik zırhı olarak MHP’yi öne sürerek yönetiyor… Bu strateji, sadece MHP’ye değil, bu milletin millî hafızasına da hakarettir. Bahçeli’nin bu misyonu kabullenmesi, en çok da yıllarca onun arkasında saf tutmuş, inançla ve sadakatle MHP’yi desteklemiş insanları ve ülkücüleri hayal kırıklığına uğratmaktadır.

MHP yönetimi bu gidişata ne zaman dur diyecek?

Her şeyin ötesinde sorulması gereken soru şudur:

Soğuk Savaş dönemi ürünü sayılabilecek; Devlet Bahçeli’yi, Abdullah Öcalan’ı ve Doğu Perinçek gibi farklı misyonlarda isimleri, aynı misyon başlığı altında, yan yana getirebilen irade nasıl bir iradedir?! Bu birliktelik ve ortak istikamette ilerleme ısrarı ve inadı bir tesadüf müdür?

Böyle bir kötü yönetişimle ve sürekli nalıncı keseri gibi hep terör örgütüne yontacak şekilde idare edilen bir süreç nasıl “devlet aklı” ürünü olabilir?

Ortada 29 tane sembolik keleş yakma dışında ne bir silah bırakma var, ne de örgütün tam teslimiyeti var… Bunlar gerçekleşmeden nasıl oluyorda süreci yönetenler yangından mal kaçırır gibi ‘yasama’dan ‘yürütme’ye kadar süreçle alakalı meşruiyet üretecek işleri terör örgütünün ve örgütün İmralı’daki başının istekleri doğrultusunda yönetiyor?

Süreç yöneticilerinin, bu komisyon teşkili öncesinde “Silah bırakılmadan ve tek bir terörist bile teslim olup yargı önüne çıkmadan yeni bir yasal düzenleme yapılamaz!” şeklinde net bir duruşunu gördük mü? Hani pazarlık ve şart koşma yoktu?! Bu mudur “Devlet Aklı”? Ya da bir “Devlet Aklı” olsa böyle mi çalışırdı?

Bu soruların cevapları hem MHP’nin hem de Türkiye'nin geleceğini doğrudan ilgilendirmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsmail Türk Arşivi

Büyük Düşünmek Cesaret İster

04 Ağustos 2025 Pazartesi 13:03