Günümüz insanı, konfor alanını kutsuyor. Çıkarı için sessiz, faydası için katlanır hale geldi. Gelir adaletsizliği artarken, toplumsal eşitsizlik artık makul değil, korkutucu boyutlarda.
İşte tam bu ortamda, insan karakterinde kırılmalar yaşanıyor. Tepki vermeyen, değişim istemeyen, suskun ama umutlu bir kalabalık…
Peki, bu çürümenin kaynağı sadece yönetenler mi?
Hayır. Sorun sadece sistem değil; o sistemi ayakta tutan beklentiler zinciri.
En tehlikeli pranga budur:
Beklenti prangası.
Ne özgür kılar, ne tamamen hapseder. Sadece insanı arafta tutar.
Ve bunu yapmak için öyle büyük maliyetlere gerek yok.
Klasik yöntemdir: Havuç politikası.
Birini ödüllendirirsin; güzel bir makama getirirsin.
Gerisi umutla hizaya girer.
“Belki sıra bana da gelir” beklentisi, insanı hem susturur hem ehlileştirir.
Ucuz ama etkili bir kitle yönetme yöntemidir bu.
Çünkü insan çoğu zaman hakkını değil, sırasını bekler.
Ama unutmayalım:
Beklemek, çoğu zaman itiraz etmemenin kılıfıdır.
Ve umutla hizaya girenler, zamanla sessizliğe alışır, itiraza yabancılaşır.
Bugün, bu ülkenin en büyük ihtiyacı “sıra bana da gelir” diyen değil, “sırası geleni sorgulayan” insanlardır.
Ve hafızaya kazınması gereken o cümleyle bitirelim:
Birini ödüllendir, gerisi umutla hizaya girer.
Havuç politikası budur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.