Siz bakmayın, ikide bir 12 Eylül öncesine atıf yaptığımıza, bizde 12 Eylül öncesinin tutkunluğu, arkadaşlığı kalmadı. İşimize yaradığı için dünün sadece mücadelesinden yararlanıyor, ahlakını, dostluğunu, ülküdaşlığını ıska geçiyoruz.

Dün biz dostlarımızın her şeyine sahip çıkardık. Düşenin elinden tutar, bir tekme de biz vurmazdık. Ekmek su hakkı gözetirdik. Bugün bunların hepsi hayal oldu. Birbirimizin kuyusunu kazıyoruz, dava arkadaşlığının parti arkadaşlığından öte bir şey olduğunu unuttuk. Bir davanın geleceği için değil, bir partinin, siyasetin geleceği için ülkücülüğü/Ülküdaşlığı feda ediyoruz.

Hatırlayın, bizim de başımıza geldi, bize de iftira atıldı. Hayatında bir cemaatin kapısından bile geçmemiş olan ben aylarca vatan hasreti çekmek, hicret hayatı yaşamak zorunda kaldım. Dostlarımın arkadaşlarımın bu çirkin iftiraya tepki göstereceğini umuyor bekliyordum. Ama o dayanışma duygusunu çoktan yitirdiğimizi unutmuşum.

Neyse sonunda adalet tecelli etti, bu iftiraların tertemiz alnımıza çarpıp geri döneceğini herkese gösterdik.

Şimdi yine kendisini anlatıyor demeyin, kendimi değil, kendi yaşadıklarım üzerinden bizi anlatıyorum.

Bakın, bazı gazeteciler içeri alındı, çoğunun masum olduğuna, muhalefetleri yüzünden alındığına inanıyorum. Ama her birine sahip çıkan birileri var. İyi de ediyorlar, bir kişinin masum olduğunu biliyor ve inanıyorsanız ona sahip çıkmak bir vicdan borcudur. Yargı sadece siyasetten etkilenmez, kamuoyundan da etkilenir. Bu tip kampanyalar yargıyı doğruya çeker, siyasi iktidarı geri çekilmeye, daha adil ve dikkatli davranmaya zorlar. Tepkisiz toplum haksızlığı onaylayan toplumdur.

Önceki gün AYM S.Demirtaş ile ilgili hak ihlali kararı verdi. Varsa hak ihlali, versin. Yargıdan beklediğimiz herkese karşı adil davranmasıdır. Bu sevmediğimiz, görüşlerine katılmadığımız insanlar için de geçerlidir. Demirtaş, Kobani eylemlerini tetikleyen, vatandaşı sokağa çağıran kişidir. Onun çağrısı ile binlerce işyeri araç kundaklandı, 49 kişi hayatını kaybetti. Bu Demirtaş için AYM hak ihlali var diyor. Aynı AYM, kimseyi sokağa çağırmamış, şiddeti teşvik etmemiş Mümtazer Türköne için ise hak ihlali yoktur diyor.

Türköne'nin FETÖ'cü olduğuna, suç işlediğine, hatta darbeden haberdar olduğuna inansam cezasını çeksin derdim. Çünkü aslolan milletimizin menfaatleridir. Çoğu görüşüne de hiç katılmıyorum. Lakin Türköne, kardeşini bu davaya şehit vermiş bir insan. Türk fikir ve düşünce hayatına onlarca eser kazandırmış bir akademisyen. Hayatının her döneminde Türk milliyetçisi olduğunu vurgulamış, 12 Eylül'de bizzat kendisi de bedel ödemiş, mahpusluk yaşamış bir arkadaşımız. Şimdi ona bir tekme de biz vurup geçebilir yahut geçmişin hatırı için bu arkadaşımız bu kadarını hak etmiyor diyebiliriz. Ben ikincisi olanlardanım, Türköne bunu hak etmiyor. 4 yıldır hapislerde sürünen bu insana sahip çıkmanın, adaletin doğru tecelli etmesini istemenin suç olduğunu düşünmüyorum. Bir kaç yazının karşılığı bu kadar mahpusluk olamaz, olmamalı. Türköne, karakter olarak da bir cemaatin kabına girecek bir adam değil. Şimdi onun bize ve camiamıza ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Biliyorum ve eminim ki sayın Bahçeli istese Türköne yarın hürriyetine kavuşur. Onu en iyi tanıyanlardan birinin de MHP lideri olduğunu düşünüyorum. Geçmişte çok kırıcı yazıları olabilir ama Bahçeli'ye yakışan şahsı ile ilgili yaptığı eleştirileri bir tarafa bırakarak ona sahip çıkmasıdır. Liderlik asaleti bunu gerektirir. İçerideki her gazetecinin sahibi, takip edeni var, Türköne'nin çırpınıp duran kızından başka kimsesi yok. Bu bize yakışıyorsa diyeceğim bir şey yok, yakışmıyorsa biz de düşenimize, ilgimizi bekleyene sahip çıkmalıyız. Sayın Bahçeli, bizimde eleştirilerimiz oldu, siz lidersiniz elbette sitemimiz, şikayetimiz size olacaktır. Sizden beklediğimiz Türköne'nin adil yargılanmasını sağlamaktır. Çok şey mi istiyoruz?  Hadi geçmişi bir taraf bırakıp bu arkadaşımıza sahip çıkalım, inanın bir şey kaybetmez, tam aksine çok şey kazanmış olursunuz.