Genel bir seçim gibi yerel bir seçim geçirdik. Sonuçlarının yerel olmayacağı da anlaşılıyor. Önümüzdeki haftalarda, aylarda bu seçim başka bir seçimi doğurursa bu sürpriz olmaz. Çünkü daha barışçı bir siyaset dili, daha iyi bir ekonomi yönetimi ihtimali ufukta görünmüyor.

Türkiye, bu kamplaştırıcı, ayrıştırıcı dil ve dibe vuran bu ekonomi ile daha uzun süre devam edemez.

Ancak ben bu yazımda -seçimin sonuçlarından çok- ülkücüler, Türk milliyetçileri açısından bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Hali hazırda milliyetçilik iddiasında olan üç parti var: MHP, İYİ Parti ve BBP. Daha önce kurulup/kapanan Aydınlık Türkiye Partisi de aynı çizgideydi.

Partilerin yanında bir çok sivil toplum kuruluşu var: Aydınlar Ocağı, Tür Ocağı,Sendikalar, Ülkü Ocakları ve adının önünde veya sonunda ülkücü ibaresi olan bir sürü dernek.

Ne yazık ki bu parti ve sivil toplum örgütlerinin hiç biri -Türk Milliyetçilerini- bütünleştiremedi. En azında çoğunluğa şemsiye olamadı. Bazılarımız orada, bazılarımız burada olduk. Ama hiç bir zaman hepimiz bir arada olamadık.

Lakin şu son seçimde Ankara'da Mansur Yavaş'ın etrafında, İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun yanında ekseriyeti bir araya getiren kısmi bir bütünleşme oldu. Hem de CHP çatısı altında ve aynı safta HDP'liler, ÖDP'liler, DSP'liler,SP'liler ile birlikte. Milliyetçi hareket 40 yıl önce CHP ve uzantılarıyla büyük bir kavga verdi, bugün iki CHP adayı ülkücüleri bile etrafında toplayabildi. Galiba en fazla kafa yormamız gereken konu budur. Nasıl oldu da ülkücüler iki CHP adayına bu kadar güçlü bir destek verdi?

Mansur Yavaş ülkücü bir isim ona verilen desteğin en azından bu yanıyla bir izahı var. İmamoğlu ülkücü değil ama klasik CHP'liler gibi de değil. Radikal, köktenci, sivri görüşleri olmayan biri. Taşıdığı siyaset dili de kavgacı değil herkesi kucaklayan bir dildi. Onun içindir ki Taşmedreselilerin bir kısmını bile arkasına alabildi.

Bu soruyu çok sordum, niçin İmamoğlu? Tabi bu soruya ben vermedim diyen ve vereni hemen ülkücülükten afaroz edecek insanlar olduğunu biliyorum. Ama bu bir şeyi izah etmez ki? Ülkücülük bir üyelik değildir ki birilerinin kabulü ile geçerli olsun. Ülkücülük bir iman, bir ahlak ve bir fikir işidir. O fikir, o ahlak, o iman varsa ülkücülük de vardır, yoksa yoktur.

Aklıma gelen şu, birincisi doğru aday gösterilince aklı selim -particiliği- bir tarafa bırakabiliyor. İmamoğlu CHP'liydi ama camiye gidiyor, Kuran okuyor, bizim yaptıklarımızı yapıyordu.

İkincisi, dili tatlıydı, öteki tarafta önüne geleni aşağılayan, kriminalize etmeye çalışan bir dil vardı. Bir taraf söven, öteki taraf seven taraftı. Dışlanmaktan,aşağılanmaktan yorulmuş Türk Milliyetçileri seven tarafı tercih etti.

Belki bir başka sebep de liderlerin tutarsız, ilkesiz, kuralsız siyaset biçimlerine tepkiydi. AKP ve Öcalan ile ilgili geçmişte ne söylendi, ne yapıldı? Ülkücüler ölçüsü, kutsalı kalmamış bu siyasete tepkilerini bu şekilde dile getirdiler. CHP ile görüş ayrılıklarımızın olduğu doğrudur, ama Kılıçdaroğlu bize hiç küfür ve hakaret etmedi ki. Türk milliyetçilerini bütünleştirmek isteyenler için bu seçimde alınacak çok dersler var. Dilerim herkes kendi payına düşeni alır.