İçinde bulunduğumuz finansal krizi, Türkiye’nin öncelikli güvenlik  sorunu olarak en başta belirtmek gerekir. 

Türkiye’yi yönetenler, bu krizi aşabilmek için gerekli araçları sağlayamamış, gerçekçi bir strateji geliştirememiştir. 

İçinde bulunduğu bu finansal kriz, Türkiye’nin güvenlik yapısını hassas hale getirebilecek ve dış politikada tavizler vermesini gerektirebilecektir.

AKP yönetiminin Yeni Osmanlıcılığı ve İhvancılığı esas alan modası geçmiş dış politika stratejileri, zaman içinde Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırmış, içinde bulunduğumuz şartlarda, dış politika alanlarında milli çıkarlarımızı zora sokmuştur. Türkiye şimdi bunun bedelini ödemektedir.

Türkiye ciddi bir güvenlik çelişkisi içinde 2022 yılına girmektedir. 

Bu çelişki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra jeopolitik tercihini Atlantik yapısından yana kullanan ve 1952 yılından bu yana NATO üyesi olan Türkiye’nin, Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de Atlantik yapısının dayatmaları ile karşı karşıya kalması; ABD’nin Türkiye’ye hasım devletlere uyguladığı yaptırımları uygulamasıdır.

Ayrıca, ABD ile Çin-Rusya bloğu arasında gelişen güç mücadelesi içinde, coğrafi konumu nedeni ile hem Atlantik ve hem de Avrasya ve Asya güç merkezlerinin jeopolitik etki alanı içinde kalması nedeni ile Türkiye’nin, 2022 yılı ve sonrasında bu mücadeleden daha fazla etkilenmesi ve jeopolitik kimliğini tanımlamakta zorlanması beklenmelidir. Türkiye’nin bu önemli jeopolitik sorunu aşması kolay olmayacaktır. 

Mavi Vatan’ı oluşturan Ege denizi, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de Türkiye zorlu sorunlarla karşı karşıyadır.

ABD’nin Yunanistan’a desteği, bu ülkeyi silahlandırması, bu ülkede üsler edinmesi Ege denizindeki dengeleri bütünü ile aleyhimize değiştirmiş, bu denizdeki hak ve çıkarlarımızı gerçekleştirmemizi zora sokmuştur. 

Türkiye’nin Ege denizi ile ilgili stratejik konsepti, bozulan bu stratejik dengenin nasıl değiştirilebileceğini araştırmalıdır.

Doğu Akdeniz’de Türkiye, ABD’nin ve AB’nin dayatmaları nedeni ile sondaj faaliyetlerini ertelemek zorunda kalmıştır. Doğu Akdeniz’de en geniş kıyı şeridine sahip olan Türkiye, stratejik yalnızlık içinde, karşısındaki ABD, AB, Fransa, Yunanistan, GKRY, Mısır dahil oluşan koalisyona karşı tek başınadır. 

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin önceliği,  stratejik yalnızlıktan kurtulmanın çarelerini bulmak olmalıdır.

ABD ile Rusya arasındaki küresel güç mücadelesi, Ukrayna üzerinden Karadeniz havzasında gelişmekte, Karadeniz giderek gerginlik alanına dönüşmektedir.

ABD’nin amacı NATO’yu kullanarak Rusya’yı daha yakından çevrelemek, Rusya’nın amacı ise NATO’nun daha fazla yakınlaşmasını önlemek, NATO ile arasındaki tampon bölgeyi korumaktır.

Bu gerginlik, NATO üyesi Türkiye’nin Karadeniz’de ABD ile kuzey komşusu Rusya arasında daha fazla sıkışmasına neden olabilecektir.

Montrö Sözleşmesi, Karadeniz’de gerginliği önleme kapasitesi ile giderek değer kazanmaktadır.

Türkiye, Suriye’nin siyasi birliğinden, toprak bütünlüğünden yana olduğunu iddia etse bile bu ülkenin bütünlüğünü tehdit eden ve Türkiye için potansiyel güvenlik tehdidi oluşturan PKK-PYD’ye karşı Esad yönetimi ile işbirliği yapmamıştır. 

Suriye, Türkiye’nin güney komşusudur. Türkiye’nin Suriye ile ilgili en önemli çıkarı ise bu ülkede “istikrardır”.

Suriye’de istikrar, ancak bu ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması ile sağlanabilir.

 Türkiye, içinde bulunduğumuz şartlarda, Suriye ile ilgili çıkarlarını, politika hedeflerini ve bu ülkeden kaynaklanan tehditleri yeniden tanımlayarak stratejisini revize etmelidir. 

Türkiye, Suriye’deki SMO’nun ve HTŞ’nin geleceğini de dikkate alarak Suriye’den çıkış stratejisini şimdiden geliştirmelidir. 

Bu çıkış stratejisi, PKK-PYD’nin etkinliğinin kırılmasını ve bu ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün sağlanmasını esas almalıdır.  

Suriye’de istikrar sağlandıkça Türkiye’ye gelen sığınmacılar geri gönderilmeli, bu sığınmacıların demografik yapıyı değiştirerek güvenlik sorunu oluşturmaları önlenmelidir.

2022 yılı ve sonrasında artık iklim krizi olarak tanımlanan küresel ısınmanın güvenlik sorunlarına dönüşen etkilerinin giderek ağırlaştığını izleyeceğiz. 

Bu daha fazla kuraklık, daha fazla susuzluk, orman yangınları ve şiddetini giderek artıran seller, fırtınalar gibi ani iklim olayları anlamına gelmektedir.

İklim krizi Türkiye’nin birçok bölgesinde kuraklığa ve su kaynaklarının kurumasına neden olurken, zaman içinde doğudaki su kaynaklarından batıdaki mega şehirlere borularla su aktarılmasını gerekli kılabilecektir.

İklim krizi ciddi bir güvenlik sorunu olarak değerlendirilmeli, ciddi tedbirler şimdiden planlanmalı, bu konuda halkta bilinçlenme sağlanmalıdır. 

İçinde bulunduğumuz süreçte nasıl savaşlar nedeni ile Suriye’den, Afganistan’dan sığınmacılar ülkemize gelmekte ise, iklim krizi şiddetini artırdıkça ve Ortadoğu’da su, gıda krizleri yaşandıkça da sığınmacı akını olacaktır. Bu nedenle de Türkiye’nin iklim krizi tedbirleri Ortadoğu’daki potansiyel gelişmeleri de dikkate alarak planlanmalıdır.

Fırat-Dicle havzası PKK’nın hedefidir. İklim krizi nedeni ile değeri daha da artacak olan Fırat-Dicle havzasının güvenliği giderek daha fazla önem kazanacaktır.

Türkiye’nin güvenliği, Türkiye’nin varlığına, bütünlüğüne, kuruluş değerlerine tehdit oluşturan tüm unsurların doğru tanımlanmasını gerekli kılmaktadır. 

2022 Yılı ve sonrasında da Türkiye’nin en ciddi güvenlik meselesi yıpratılmış olan Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmakla ilgili olacaktır.

SON SÖZ:

Tüm bu güvenlik sorunlarını karşılayabilmek için iç cephenin güçlü tutulması giderek daha fazla önem kazanacaktır.

Önümüzdeki seçim sürecinde kriter, Cumhuriyet değerleri, Türkiye’nin hakları, çıkarları ve güvenliği olmalıdır.

Barış içinde, güvenli bir yıl ve yıllar dilerim…

Editör: TE Bilişim