(Meclisin 1 Ekimde açılacak olması vesilesiyle)

1-YÜRÜTME organını artık tek başına Cumhurbaşkanı temsil ediyor. Dün ataması yapılan kişilere ise "bakan" demek mümkün değildir. Çünkü halkoyuna dayalı temsil gücüne sahip olmadıklarından, müşterek sorumluluğun bulunduğu Bakanlar Kurulu veya hûkümet diye bir kurul bulunmadığından, hiç birisi de böyle bir kurulun üyesi değildir.

Başkanlık sistemlerinde bu görevlilere "bakan" değil "sekreter" denilir. Bu sebeple Cumhurbaşkanı YÜRÜTME ERKİNİ CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİ ve idari işlemler yoluyla tek başına ve tek imzayla kullanacaktır.

2- YASAMA; 24 Haziran'da seçilen 600 üyeli TBMM klasik anlamda yasama yetkisini kullanabilecek bir parlamento değildir. Cumhurbaşkanı'nın "yasa" çıkarma ihtiyacı çok çok azalmış olmakla birlikte, şayet sorumluluğun TBMM'ye atılması gereken netameli konularda veya ihtiyaç duyulması duyulması halinde; Cumhurbaşkanlığı ofislerinde hazırlanmış bulunan sözde "kanun teklifleri" yine kendisi tarafından belirlenmiş milletvekillerinin eline tutuşturulacak şekilde TBMM'ye gönderilecektir.

Meclisin "yürütme organını" denetleme imkanı, ancak ve ancak 400 sayısını bulmak şartı dışında ortadan kaldırılmıştır. TBMM artık "yemin törenlerinin" ve "seremonilerinin" yapıldığı, bütçe bile yapamayan ve denetleyemeyen bir DANIŞMA MECLİSİDİR.

Siyasi partiler ise; kimse kendisini kandırmasın ara sıra sanki farklı muhalif sesler varmış gibi, siyasi KİT hâline getirilmiş, devletleştirilmiş "siyaset" kurumunun ve demokrasinin sadece "vitrin veya dekor malzemesidir artık.

3-YARGI; bir hukuk devletinde yasama ve yürütmeyi de hukuken denetlemek görevi bulunan HSK, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek yargı üyelerinin, Cumhurbaşkanın tek başına ve kontrol altında tuttuğu meclis vasıtasıyla dolaylı olarak yapacağı tercih ve atamalar sebebiyle, artık "bağımsız ve tarafsız" değildir.

Özetle; yeni sistem 150 yıllık tarihi birikimin çöpe atılması sonrasında tek başına Cumhurbaşkanının kontrolündedir artık.

"Bir ülkede kuvvetler ayrılığı yoksa o ülkede anayasa da yoktur."

NE DİYELİM MİLLETİMİZ BÖYLE İSTEDİ, DENEYECEĞİZ ARTIK.

(*) Yaklaşık iki yıl önce özetleyerek yapmış olduğumuz tespit ve değerlendirmelerimiz, şahit olduğumuz uygulamalar doğrultusunda maalesef ki haklı çıktı.